İnsanın zevk ve güzellik için uğraşısı faydalı oluşundan önce gelir. Öyle olduğu içindir ki; ruhunu aydınlatmak, hoşluğunu ifade etmek ve kendisine fayda sağlamadığını bilmekle birlikte şekiller çiziktirip, doğada karşılaştığı nesneleri resme dönüştürmeye başlamıştır. Her nesnenin görüntüsü ona güzellik dışında bir yarar sağlamamıştır. İlk icat ettiği silahların üzerine çeşitli motifler çizmesi o silahın gücünü arttırmamakla, hiçbir fayda sağlamamakla birlikte güzelliğinden zevk aldığından asırlarca motifler çizmiştir.
Sanatın gücü sadece bir nesnenin sembole dönüştürülmesi değildir. Her bir sanat ve edebi ifade tarzı; duygusal bir doyumu, estetik bir bakışı, ahlaki bir duruşu, vicdani bir kararlılığı, etik bir anlayışı, inançsal bir sembolü ortaya koymaya çalışır. İnsanı insan yapan değerler manzumesinin toplam bir yansıması veya parçalı bir aktarımıdır. Bundandır insan ilk maddi ihtiyaçlarıyla birlikte manevi ihtiyaçlarının arayışına girmiştir. İnsanın bu arayışı kendi olma halini koruma ve yeniden var olma halini sürdürme çabası olarak asırlarca yolculuk yapmıştır. Bu yolculuk olgunlaşma, değişim ve dönüşümlere sınırsız kaynaklık ve katkı sağlamıştır.
Sanatı ve edebiyatı insan hayatından çıkardığımızda boş, anlamsız, yavan, sıradan olmanın ötesinde bayağı bir yaşamla karşılaşırız. Gelecekte bunun tehlikesinin işaretlerini şimdiden görmenin sıkıntısı ve gerçekliğiyle de karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Sanat ve edebiyatın ölümü; estetiğin, etiğin, ahlakın, aşkın, faziletin, nezaketin ortadan çekilmesine neden olacaktır. Sadece maddi ihtiyaçları karşılama ve gidermeye yönelik bir yaşamın ise hayvani bir yaşamdan farkı kalmayacaktır.
Bütün buluşlarımızın kaynağı ihtiyaç ve hayal gücüne uzanır. Her türden karmaşık tekniğin ortaya konulması hayalle başlar. Hayal aynı zamanda sanatçının ve edebiyatçının yaratıcılığının esin kaynağı, geleceğe uzanan yolculuğunda tekniğe, maddi değişimlere kaynaklık eder. Hayal yoksa güzellik yoktur. Hayal yoksa yaratıcılık yoktur. Hayal yoksa daha yaşanılır, katlanılır bir dünya ve gelecek yoktur. Estetik duygusunu yitirmiş bir insanlığın tekniği geliştirmesi ve insanlığın uzun süreli varlığında onun hizmetinde kullanması da mümkün değildir. Sanatsız ve edebiyatsız bir teknik robot bir yaşamdır. Robotların duyguları olmayacağından, duygulardan arındırılmış insan, insanlık bir demir yığınından farksız olacaktır. Şu gerçeğin altını özellikle çizmekte yarar var; en mükemmel teknik araç ve gereç insansız bir hiçtir. İnsan tekniğin yaratıcısı ve kullanıcısı ise onu doygun bir ruh, estetik bir duyguyla beslediğimizde tekniği kullanması anlamlaşır, o güzelliğin zevkini tadar. Aksi durum hayvani bir var olma halidir ki, geleceğin tehlikesi burada yatmaktadır.
Ben sanatçının ve edebiyatçının yaratıcılığına inanıyorum. Hayal gücü ve ütopyalarına olan inancı onun yaratıcılığına eşlik edecektir. Asırlardır en basit çizgiden, en basit sözcükten yola çıkılarak üretilen eserlerin insanın güzelliğini yansıtmak, kalıcılaştırmak ve sonraki insanlığa emanet olarak bırakmanın karmaşık yolculuğunda aldığı mesafeleri küçümsemeden ilerlemesi yadsınamaz. Ancak geleceğin tehlikelerine işaret ederek alacağımız yol insani değerlerimizi korumanın anahtarı olacaktır. Her şeyin maddeleştiği bir dünya, sanatsız ve edebiyatsız bir dünya yaşanılır olmaktan çıkar, çekilmez olur.
Ne kadar uzun süreli yaşanırsa yaşansın hepimiz ölümlüyüz. Ölümün ne zaman kapımızı çalacağını ve ne olacağını düşünmeden günlük telaşa kapılıp ihtiraslarımızın, hırslarımızın peşinden delice koşarız. Bu koşuşun ebedi olacağını düşünürken, bizden öncekilerin, asırlar öncekilerin de öylece davrandıklarını aklımıza getirmeyiz. Şimdi neredeler? Mezarlıkların birinde dikili bir taş ve üzerinde doğum ve ölüm tarihleri dışında hiçbir şeyin olmadığı hükümsüz birer varlık bile değiller. Belki de bir mezar taşları da yoktur. Doyumsuzluklarımızın sınırı olmadığından özlem ve pişmanlık duymadan kim ölmüş ki! Biraz sükûnet, biraz metanet, biraz sabır, biraz anlayış ölümü yok etmemekle birlikte ölümün acısını azaltır, ölüm sonrası yaşam süremizi uzatır, hatırlanıp yâd edilmemize vesile olabilir. Öleceğiz; biliyorum, biliyoruz. Yine de ürkütücü, dehşet verici manzaralar yaratmaktan, bazen yarattığımız bu acılı manzaralar karşısında keyif alma ahlaksızlığını, vicdansızlığını sergilemekten de uzak duramıyoruz. Belki de o zevk anının tadına varamadan oracıkta öleceğiz. Ancak yine de canavarlaşmaktan, parçalamaktan uzak duramıyoruz. İnsan denen o vahşi, o ilkel, o kancı varlık ehlileşmesini geciktirmekten keyif alıyor. Medenileştiğini düşündüğümüzde de içindeki canavar ruhunun kaybolmadan ortaya çıkışına tanıklık etmenin hayal kırıklığıyla yaşarız, yaşarım.
“Dünyayı da fethetseniz, ölüm sonunda sizi alacaktır.“
Bununla hiçbir şey yapmadan bu ölümlü dünyadan göçüşü sessizce ve tembelce bekleyelim sonucuna ulaşmayalım. Yapılması gereken güzel şeylere uzanalım. İnsanlığın yararına çalışalım. Kötülüklerden kaçınıp iyilikleri çoğaltalım. Sanatın ve edebiyatın inceliklerine uzanıp, oradan beslenelim. “ Bilgelerin toplumunu, her şeyin üzerinde tut” ki ince ruhlu insanların zarafeti, nezaketi, anlayışı çoğalsın. Ölümün acısının azalması sevgi ağacının köklerinin dallanması, gölgesinin altında ışıldayan gözlerin, gülümseyen yüzlerin çoğalması ve anlayışın hükmünde saklıdır.