Hayatın sükûnetini arıyorum. Gürültüden uzak, sessizce… İnsan kendisini yitirdiğinde gürültüyle karşılaşır. Gürültüden uzak duran insan kendisini bulur. Kendimle oldukça sözcüklerin ritmik akışının, sükûneti yaşamanın iç huzuruyla gürültüden uzak yaşıyorum. Gecenin sessizliğine karışan sözcüklerin büyüsüyle şiire, romana, öyküye yolculuklar yaptıkça edebiyatın huzurunu buluyorum. Herkesin benim gibi bu huzuru, bu sükûneti yakalayıp yalnızlıktan kurtulmasını beklemiyorum, düşünmüyorum. Bu ayrıcalığın tadını çıkarmak beni mutlu ediyor. Her insanın mutlu olduğu farklı şeyler vardır diye karşı tezlerle gelmeye kalkışmayın. Elbette vardır, bende biliyorum. Benim anlatmak istediğim, vermek istediğim mesaj edebiyatın iyileştiriciliğini vurgulamak. Edebiyatın hizmetine giren ruhun gürültüden uzaklaştığını, sükûnete erdiğini açıklamak.

         Okumak bir konuşmadır. Kendinle veya okuduğun kitaptaki kahramanla yapılan sessiz bir konuşma…. Gözlerim uzaklara dalar, hayal âleminin derinliklerinde gezintiye çıkarım. O gezintilerde yanı başımda birilerinin olduğunu, bana eşlik ettiğini bilmenin mutluluğuyla dolaşırım. Yaşamın her türden huzursuzluğundan uzaklaşır kendimle veya kahramanla dertleşirim. İnsanın olduğu her yerde ve zamanda yaşamların benzeşmesinin hayal kırıklığıyla geleceğin konaklarında mola verme arzusuyla geçmişe uzanırım. O geçmişten bize emanet veya miras bırakılanların avuntusuyla oyalanırım. Konuştukça farklı zaman ve mekân yolculuklarının huzursuzluğuna yakalanırım. Okuduğum her sözcük, her cümle, her kitap benim ruhumu beslerken, karartıları da beraberinde taşır, getirir.

        Deneme bir edebiyat türü olarak kendini anlatmayı, hayatı anlatmayı, tattırmayı amaçlar. Deneyimlerin ve birikimlerin özeti olup, hiçbir şeyi ispatlama gereği duymadan anlatmak. Bir sözcükten yola çıkarak koca bir hayatı irdelemektir.                                                                                                    Kalabalıklar içerinde yaşayan en yalnız varlıktır insan. Bu yalnızlığına ortak olmayı, paylaşmayı, yükünü hafifletmeye çalışırken yazmanın iyi geldiğini, yalnızlıktan kurtulduğumu düşünürüm. Benzer ve ortak biyolojik özelliklere sahipken farklı duygularda ve düşüncelerde yalnızlığımızla geziniriz. Her bakış, her dokunuş bize ait olmadığı sürece yabancılığımızı ve yalnızlığımızı hatırlatmaktan başka neye yarar ki!

       Bir insan olarak ölümle birlikte unutulup gideceğimi biliyorum. Beni birinci kuşak yakınlarım bir süre için hatırlayıp, anılarımla yaşamaya ve paylaşmaya çalışır. Bizden öncekilerin başına gelenler benim de başıma gelecek. Üzülmem mi gerekir, değil. Doğanın normal akışı içerisinde olacak, biliyorum. Ancak bir yazar olarak eserlerimle uzun yıllar yaşamak isterim. Eserlerimin benim gibi unutulmamasını, uzun yıllara sarkacak bir anıya dönüşmesini, dokunanlara ışık olmasını dilerim. Dilemenin ötesinde çok isterim. Bir kütüphane rafına, bir okuyucunun kitaplığına mahkûm olmadan benden sonra, çok sonra doğacaklara da ilham kaynağı olmasının mutluluğunu ölüm sonrası bana ulaşmasını bilmenin huzuruyla derinden uyurum. Uyandığımda o güzelliğin yansımasıyla geleceğe sarkmasının sevincini yaşarım. Çok şey istemiyorum. Hırslarım, ihtiraslarım yok, hiç olmadı. Mütevazı bir yaşam, anlaşılmak ve kötülüklerin dibine kibrit çakıldığı, yok edildiği bir dünya. Var oluşumun doğal haklarıyla, kimseyle benzeşmeden, kimseyi kendime benzetmeden. Ölüm öncesi huzurun beraberinde derin sonsuz uykuda huzur. Unutulmak istemiyorum. Ancak benden sonrakilerin ruhi hallerini bilemeyeceğimden bunun nasıl gerçekleşeceğini de bilemiyorum.