Değerli hemşerilerim, bu sayıdan itibaren Çiğdem Gazetesi yazı ailesinden biri olarak sizlerin karşısında olmanın mutluluk ve heyecanını yaşıyorum. Çiğdem Gazetesi’nin genel yayın politikası çerçevesinde, gerek Kırşehir’de gerekse yurt içi veya yurt dışında yaşayan dostlarımıza, tarih ve kültür şehri olan şirin Kırşehir’imizden esintiler sunmayı arzu ediyorum. Yazılarımda ağırlıklı olarak Kırşehir tarihi, gelenek ve görenekleri, Ahilik kültürü, yöremizde yetişen şahsiyetler, yine yöremizin halk edebiyatından örnekler, yöremiz yazar ve şairlerini tanıtmak gibi konular yer alacak. Ayrıca kentimizin ve yöremizin sorunlarına da eğileceğiz. Bu yazılarımda asla siyasetin çirkin yüzü yer almayacak. Ama millî ve manevi değerlerimizin savunulduğu laik ve Atatürkçü çizgimizden de taviz vermeyeceğiz.
Geride bıraktığımız yirminci yüzyıla bir zamanlar atom çağı denmişti. Sonra teknoloji çağı diyenler de oldu. Günümüze ise bilgi veya iletişim çağı deniyor. Bu yüzyılda, bilgi alışverişinin ve ekonomik birlikteliklerin siyasal sınırları aştığı, ortak çıkar gruplarının milliyet kavramını zorladığı; bireysel ilişkilerin ön plana alındığı bir dünya kurulmaya başlandı. Buna globalleşme ya da küreselleşme diyorlar. Bu görüşle toplumlardaki milliyet duygusu kaybolursa, dünyanın gitgide küçülmesi ve bir tek dünya kültüründe birleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu ise birçok milletin dilleri ve kültürleriyle yok olup gitmesi demektir. O hâlde, gelecek, dilini ve kültürünü korumasını bilen milletlerin olacaktır.
Her millet kurulan bu yeni dünya düzeninde üst sıraları almak; kendi değerlerini kaybetmeden, dünya kültürüne bir şeyler katmak için çaba gösteriyor. Bu sebeple insanını eğitmek, kültürünü sağlam temellere oturtmak, değerlerini iyi analiz ederek kalıcı kılmak için çaba harcıyor. Kısacası “ulusallığın kaybedilmediği bir evrensellik” hedefleniyor. Türk milleti olarak, dilini ve kültürünü kaybeden milletlere ilerideki dünya düzeninde yer olmayacağı bilinciyle, millî ve manevî değerlerimizi koruyarak, gelişmeye ayak uydurmamız gerekiyor. Bu sebeple, yeni dünya düzeni içinde dilini, kültürünü ve millî renklerini kaybetmeden dünya mozayiğinin ışıltılı bir parçası olmak ana hedefimiz olmalıdır.
Nitekim bu hedef, Ulu Önder Atatürk’ün bütün hayatı boyunca ulaşmamız için çabaladığı, bir nevi vasiyeti olan “Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak ülküsü”ne ulaşmak değil midir?
Ayrıca bu dünya mozayiğine Türk milletinin de armağan edeceği birtakım renkler ve dokular yok mudur? Elbette vardır. Hatta bizim içinde yaşadığımız bu kültüre, dünyanın daha çok ihtiyacı vardır. Çünkü dünyanın hiçbir milletine, binlerce yıl hür ve bağımsız kalma yeteneği nasip olmamıştır. Hiçbir millet bizimki kadar hareketli bir geçmişe sahip değildir. Aynı zamanda hiçbir millet bizim kadar değişik kültürlerle temas kurabilmiş ve onları potasında eriterek yeni bir kültür alaşımına çevirmede bizim kadar başarılı olabilmiş değildir. Öyleyse bizim her şeyden önce kendi kültürümüzü ve değerlerimizi bilmemiz ve ona sahip çıkmamız gerekir ki, onu başkalarıyla paylaşabilelim. Öyleyse yapılacak ilk iş Türk kültürünü oluşturan bütün konuların bilimsel metotlarla kayda geçirilmesi ve bilimin merceği altına tutularak incelenmesidir.
Ünlü bir düşünür, “Düşünüyorum; o hâlde varım!” demiş. Biz de toplum olarak demeliyiz ki “Bir kültürümüz var; o hâlde biz de varız!” Çünkü duyan, düşünen, okuyan, yazan, üreten insan bir kültür kurabilir. Binlerce yıllık tarihimiz boyunca eşi benzeri görülmeyen bir kültür ve medeniyet kurmuşuz. Ancak bunu kurarken, çekilen emeği ve zahmeti, korurken de gösterememişiz. Gerçekten de binlerce yıldır sahip olduğumuz değerleri öylesine hoyratça harcamışız.
Tarihimize baktığımızda bu toplumun muazzam bir kültür ve medeniyet yarattığını; o kültür ve medeniyetin de bugünkü büyük Türk Milleti’ni var ettiğini görüyoruz. Dünya müzelerinde insanların hayranlıkla izlediği maddî kültür ürünlerimizi yapan ustalarımız artık yetişmiyor. Ne yazık ki ustanın çırağına sözlü olarak aktardığı sanat tecrübesini, çırak bir sonraki kuşağa aktaramamış. Binlerce yıllık süreç içinde insanımız duygularını, düşüncelerini, hayat tecrübelerini, dil ürünleri biçiminde sonraki nesillere aktarmaya çalışmış; ancak bunların da bir kısmı kişilerin hafızalarında kalarak onlarla mezara gitmiş. Bir insanın ömür boyu biriktirdiği bilgi birikiminin onun ölümüyle toprağın altına gönderilmesi cidden acı bir durum. Yalnız gerçek olan şu ki, bizim toplumumuz bunu binlerce yıldır böyle yapmış. Bu gidişe bir dur demek tüm toplumun ortak kaygısı olmalıdır. Bu görev sadece edebiyatla ilgilenenlerin değil, tüm toplumun, eli kalem tutan tüm aydınların görevidir. Eskilerin bir sözü vardır: “Söz uçar, yazı kalır...” Kültürümüzü yazının kalıcılığına emanet etmenin zamanı geldi de geçiyor bile.
Bu nedenle bugünden itibaren Çiğdem Gazetesi yazı ailesine katılarak bu çabaya karınca kararınca bir katkıda bulunmak istedim. Bu amaçla, yaşadığımız yörede meydana gelen olaylardan, çevremizde yaşanan bilim, kültür ve sanat hayatındaki gelişmelerden haberdar olmanızı arzu ediyorum. Genç kuşakların milli kültürümüzün o birbirinden ince nakışlarını yakından tanıması, Türk kültürünün yabancı kültürlerden hiç de aşağı kalır yanı olmadığını görebilmesini hedefledim. Memleketimizdeki kültürel değerleri unutulmaktan kurtarıp, halkımızın sözlü veya yazılı olarak ortaya koyduğu ürünlere tercüman olan, onları unutulup gitmeden kayıt altına alan bir yazar olmayı arzu ediyorum.
Biz, bu köşemizde Kırşehir ve yöresine yeni bir ses ve soluk katmaya kararlıyız. Bu köşede yöresel konuların yanı sıra; bilim, sanat, kültür, sağlık, spor, eğlence konularına da yer vereceğiz. Yazılarımızda yukarıda da belirttiğim gibi hiçbir siyasi kuruluş veya görüşle doğrudan bağlantısı olmayacaktır. Politika üretmek, birilerine basamak olmak, dedikodu üretmek, polemiklere girmek istemiyorum.
İçinde yetiştiğimiz Kırşehir kültürünü nesillere yansıtmada bir nebze de olsa hizmetimiz dokunursa, bu eşsiz kültürel değerlerin bir kısmının bile unutulmasına ya da hafızalarda kalıp sahipleriyle toprak altına gitmesine engel olabilirsek ne mutlu bize.
Tabiîdir ki, bu çalışmamızda çok iddialı olduğumuzu, Kırşehir yöresinde olan her şeyi derleyip toparladığımızı iddia edecek değiliz. Ancak çevremizde ulaşabildiğimiz ne varsa, onları yazıya geçireceğiz. Amatör bir heyecanla ama profesyonelce bir disiplinle çalışacağız. Bunu bir başlangıç kabul ederek, eğer sürçü lisan edersek, hoşgörüyle karşılamanızı dileriz.
Köşe yazılarımı engin Türk kültüründen ve tarihte Gülşehri diye adlandırılan şirin Kırşehir’imizden birkaç gül damlası bulacağınız ve zevkle okuyacağınız ümidiyle takdim ediyorum.
Görüş ve düşüncelerinizin, köşemizde yer almasını istediğiniz haber, yorum veya makalelerinizin, edebiyat ve sanat alanlarındaki ürünlerinizin tanıtılması, onlarla ilgili bilgilerin köşemizde yayınlanmasını arzu ederseniz, www.kirsehircigdem.com sitemizden ulaşabilirsiniz. Ayrıca yazılarınızı doğrudan benim [email protected] adresime e-posta yoluyla da gönderebilirsiniz. Görüş ve düşünceleriniz bize rehber olacak; şiir, yazı, fotoğraf ve eserlerinizle köşemiz renklenecektir.
Tüm okurlarıma sevgi ve saygıyla...