İnsan mutluluğa, kin ve nefret duygusundan arınarak, ihtiraslardan kaçınarak, kendisiyle, hemcinsleriyle, doğayla uyumlu ve barışık yaşayarak ulaşabilir. Huzuru yakalamak istiyorsak başkalarının arzu ve ihtiraslarına kapılmadan alçak gönüllülükle yaşamı olduğu gibi kabullenmek gerekir. Sevgi ve anlayış anahtar sözcükler ve duygulardır. Sevgisiz insan gaddarlaşır. Anlayışsız insan bencilleşir. Bu ikisinden de yoksun insan ise acımasızdır. Her türden kötülüğü olağan karşılayıp, uygulamaktan çekinmez. Dünyanın asırlardır kan gölünde olmasının ve ceset tepecikleriyle yaşamaya alıştırılmasının temelinde sevgi ve anlayıştan yoksun olması vardır. Sınırsız arzuların, ihtirasların sonu da yoktur, ulaşılmazlığı da… Farklılıklar doğanın bize sunduğu en muhteşem zenginliktir. Benzeşmekten ve benzetilmekten kaçınarak olduğu gibi kabullenmek, doğanın bu harika var oluş halini korumamıza yol gösterir. Elbette ki insanlaşma ve insan kalma durumu kendiliğinden ve kolay değildir.  Amacım iç karartıcı tablolar çizerek sizleri karamsarlığa sürüklemek değildir. Gücüm, sözüm kadar aydınlığa ulaşmanın ipuçlarıyla düşüncelerimi paylaşmaya çalışıyorum. Doğadaki zerrecik gücümle iyiliğe ulaşmanın ve gezegenimizin geleceğe aydınlık ve yaşanılır taşınmasına katkıda bulunmaktır. Çöplüğe dönüştürdüğümüz, hızla tükettiğimiz dünyanın doğallığına kavuşmasına gidecek uzun, meşe katli yolculukta iyiliğe ulaşmaktır. Doğallığına kibrit çaktığımız hatta barutla yok etmek için yarıştığımız bu boynu bükük gezegende sevgi ve anlayışla yeni bir yaşamın inşa edileceğine olan umudumu ve inancımı utangaçça da olsa ifade etmeye çalışmaktır.

        İnsanın en büyük zaafı bencillik ve hırsı gözü dönmüşlüğe dönüştüğünden yaşamın tadına, mutluluğun derin coşkusuna ulaşmadan güce tapıcılığında var olma halini yaşamadan ve tatmadan göçüp gitmektedir. Yerini alanlar da aynı duygu ve ruh haliyle beslendiklerinden mutsuz, yalnız ve yabancı insan topluluklarıyla yaşamanın vicdan sızlamasıyla umutsuzuz. Hayatın çok kısa olduğu gerçeğiyle geleceğe bakabilsek ve mikro gücümüz ve etkimizin varlığını kabullensek belki de zehirli yaşamdan kurtulacağız. Ayrıca göçüp gidenlerin hatıralarından ve emanetlerinden ders almasını bilsek her şey daha da kolaylaşacak.

       İnsanın sahip olma duygusu kaybetme korkusunu da içinde taşır. Bundandır âşık olmasına rağmen ona ulaşamayan, sahip olamayan insanda kin ve nefret duygusu yerleşir. Ondan uzaklaşmanın bahanesine dönüşür kin ve nefret. Aşk, bazen bırakıp gitmektir. Ancak bırakıp gitmek yitirmek değildir. Bir tehlikeyi savuşturmak, aşkını ebedi olarak yitirmemek için zamanında bırakıp gitmesini bilmektir.

       Sevgi gözlerin bakışından çok aynı yöne, aynı amaca bakıp benzer düşüncelerde buluşmaktır. Aşk tutku olmanın ötesinde sevgiye dönüşürse kin ve nefreti yok edebilir. İnsanlık genel anlamda sevgiden o kadar uzak ki!

       İnsanı kendi öz varlığı, benliği huzura erdirir. Hiçbir tabip, hiçbir ilaç, hiçbir seans gibi saçmalıklar iç huzuru sağlayamaz. Huzur iç benliğindedir. Orayı tanı ve tedavin orada saklıdır. Önemli olan dış telkinler veya meditasyonlar değil, kendini tanıyarak iç benliğine ulaşmak için göstereceğin istek, azim ve kararlılıktır.

       Geleceği tasavvur etmek zordur. Gelecek üzerine hayaller kurmak ise belirsizliğin kendisidir. Yine de hayal kurmaktan alıkoymayız kendimizi. Siz buna tatlı bir avuntu da diyebilirsiniz. İnsanın doğasında var olan olağan bir duygu halidir. Bizi ayakta tutan, umutlar beslememize ve çoğalmamıza sürükleyen bu hayaller değil midir? Geçmiş ne kadar acı yüklü olsa da yaşanmışlığından dolayı somuttur. Gelecek ise soyuttur. Geçmişin acılarını, yaşanmışlığı ve zaman azaltır, zehrini boşalttığından özlemle anılmasa da buruk bir kederle hatırlarız. Ya gelecek! Belki de geçmişin acılarından daha acımasız, derin yaralar açacak bir yaşanmışlığa yol alırız, kim bile bilir ki!

    Doğanın en acımasız aynı zamanda en yaratıcı, eğitici varlığıdır insan. Öyle olmasa bu kadar kötülüğün ardından yolculuğunu nasıl sürdürebilirdi. Hem isyankâr hem itaatkâr, hem cesur hem korkak, hem sevgi yüklü hem aldatıcı, hem sadist hem affedici, hem yıkıcı hem yapıcı… Birçok özelliği, çelişkiyi, duyguyu benliğinde taşırken çoğalırken azaltmaktan çekinmeyen, hem yaralayan hem tedavi eden tuhaf bir varlık…