Dil mucizedir. İnsan zekâsının parıltıları, ışıkları, ruhunun titreşimleri, dalgalanmaları orada yüklüdür, gizlidir. Dil yolculuğu insanı ikinci bir dünyayla buluşturur. Kendinle olmanın ve başkalarına ulaşmanın sihirli hali. Sözcüklerle dolaşırken, sözlüğe sığdırılacak kadar dar değildir. İnsanı duygu dünyasına çekerken ve dolaşırken nesiller arası geçişlerde kendiliğinden olgunlaşır. Dili kullanıcıları çoğaltır, zenginleştirir. Miras olarak kalan her sözcük sonralara kendiliğinden akarken yeni bir sözcüğe veya kimliğe dönüşür, kullanıldıkça kaybolmaz. Veya gücünü, hükmünü yitirmeden var olur. Bunun en önemli aracı ise yazıdır. Yazıya dönüşmeyen her dil ne kadar zengin olursa olsun, asırlara uzanan geçmişi de olsa bir süre sonra zayıflar, güçsüzleşir ve güçlenen dil veya diller karşısında eriyip kaybolma riskini taşır.

      Binlerce yıldır gelen sözcükler farklı topluluklar tarafından farklı formatlarda, farklı duyguları ifade etmek için biçim değiştirerek akıp gelmiştir. Bu akışta kendini zenginleştirerek var olmaya çalışmıştır. Var olan her sözcük yaşayanlara ve yaşatanlara ayrı bir tat verir. O tadı alırken kendimizle olmanın, o güzelliği paylaşmanın hazzını sonrakilere tatmaları için bırakırız. Kimliğimizin farklılaşması ve açık ifadesidir. Afrikalılar bir yabancıya rastladıklarında nereli olduklarını sormazlar. “Siz nasıl dans eder ve türkü söylersiniz” diye sorarlarmış. Danstan ve türkülerden ulaşırlaşmış kimliklerine. Çünkü her toplumun kendine özgü dansları ve türküleri vardır. O türküler ve danslar dilin tadının yansıması olup sessizce yüreğe işler, ruhu ele geçirir ve sizin kendiniz olmanızı sağlar.

      Dil, sözcüklerin yığıntısı değildir. Sözcükler arası kurulan iletişimin, yakınlaşmanın, birlikte olmanın, ahengin örgüsüdür. Dilin tadı kullanıcılarının binlerce yıllık emeğinin, katkısının sanatsal boyutunda saklıdır. Bir masaldan, bir hikâyeden, bir efsaneden, bir destandan, bir türküden, bir ağıttan akıp gelen ve zenginleşmeye katkı sunan sözcükler ahengin bütünselliği içerisinde duygularımızı okşar, düşüncelerimizi besler, kimliğimizin farklılaşmasına öncülük eder. Bizim rehberimiz olmakla birlikte zenginliğimizin ayrıcalığı, farklılığımızdır. Kendimizi sunarken veya farklı sunarken dilin ayrıcalıkları bizi sunar diğer insanlara, topluluklara…

      Dil; insanın en büyük ayrıcalığı. Aynı dili konuşanların ağzında zengin yoksul ayrımı gözetmeksizin herkesin ortak sihirli sözcükleri… Acıları, sevinçleri, kederleri, aşkları aktarmakta yakınlaşmaya sağlayan büyü… O büyülü sözcüklerin tadı insanların yüreğine ulaşır ve büyür.

      Dilin tadına ulaşmak, o dille okumakla zirveye ulaşır. İlk sözcüklerimiz, ilk masallarımız, ilk türkülerimiz, ilk rüyalarımız okuduğumuz dilin tadını, duyuşunu, duygulanışını, hazzını bir ömür sürecek biçimde ruhumuza işler, orada kalıcılaştırır. Bundandır dilin yolculuklarda sürekli bize eşlik etmesi. Göç ettiğimiz, konakladığımız yabancı diyarlara da bizimle gider, terk etmez. Biz vefalı davrandıkça dil; güzelliğini, tadını, doyumsuzluğunu, sevdasını, aşkını yaşatır. Dağarcığımıza yüklediğimiz her yeni dil anadilimizin yanında mahzun kalır, boynu bükük bize bakar. O ilk an, o ilk sözcükler hep bizimle dolaşır.

       Dil, yazıya döküldükçe narin bir kadın, solmayan bir çiçek, ölümsüzleşen bir ruh misali hep sıcacık, hep canlıdır. Dili asırlar sonrasının en önemli emanetine dönüştüren, ölümsüzleştiren yazıya dönüşmesi ise insanlığın en olağanüstü buluşudur. Bu buluş tadımlık, doyumluk bir miras olmayıp, ömürlüktür. Yazıya dönüşen her sözcük canlı birer dosttur. Bize asırlar öncesinin hikâyelerini sunarken, insanın yaşadığı kötülükleri ve iyilikleri aktarırken eskimiş dünyanın yerine yeni bir dünyanın kapılarını aralarken huzuru yakalamamıza yoldaşlık eder. Sizden hiçbir talepte bulunmadan, sınırsız güzellikleri sunmanın tadına ulaşabilmeniz için yanınızda olduğunun farkında olmanız yeterlidir. Eski düşünceleriniz yerinde oynarken, yeni canlı bir düşünce seline sürüklenirsiniz. Zamanın derinliklerinde dolaşırken dostunuzun ıstırabına, acısına, aşkına, coşkusuna ortak olmanın sükûnetiyle yolculuğumuzun anlamına ulaşırız.