İkinci milenyuma girdiğimiz günden bu yana 24 yıl geçmiş durumda. Neredeyse çeyrek asır. Savaşlar hariç tutulduğunda bu döneme damgasını vuran konular terörizm, rejim değişiklikleri, ekonomik zorluklar, salgın hastalıklar ve bunların sebep olduğu göç olmuştur. Bu sorunlar bugün 35 yaşında olan birisinin çocukluğunu yaşadığı dönemden itibaren her gün karşılaştığı dünya sorunlarıdır.
“Küresel Terörizm Veritabanı (Global Terrorism Database-GTD, http://apps.start.umd.edu/gtd/)” verilerine göre;
- 2000 yılında yaklaşık 2000 olan terör saldırısı 2015’te doruk noktasına çıkmış ve 17.000’e yaklaşmış,
- 2000 yılında 700 civarında terör kurbanı (ölü/yaralı) varken 2015’te bu sayı 12.000’i geçmiş,
- Terör saldırılarının büyük çoğunluğu Orta Doğu, Güney Asya (Afganistan, Pakistan), Kuzey Afrika ve Sahra Altı Afrika’da (Libya, Nijerya, Kuzey Kamerun, Nijer, Çad, Mal, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali, Sudan, Somali, Kenya, Uganda ve Cibuti) neredeyse tamamı İslam coğrafyasında meydana gelmiştir. Kurbanların sayısı dünya nüfusuna göre çok küçük kalsa da bu ülkelerdeki nüfusun tamamı terörün getirdiği olumsuzluklardan etkilenmiş ve 1 milyardan fazla bir nüfusun güvenlik kaygısı yaşamasına sebep olmuştur.
Rejim veya yönetim değişikliklerine baktığımızda; Orta Doğu’da Irak, Mısır, Yemen, Suriye; Güney Asya’da Afganistan, Pakistan (sık yönetim değişikliği); Afrika’da Tunus, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali, Sudan ve belki de birkaç ülke daha göze çarpmaktadır. Bu ülkelerin oluşturduğu coğrafya bize GODKA şeklinde kısaltılmış “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika” söylemi ile Huntingdon’ın “Medeniyetler Çatışması”nda bahsettiği bölgeleri kapsaması manidardır. Son olarak Suriye’de yaşanan ve yakın gelecekte yaşanacaklar ise bölgede henüz tamamlanmamış işlerin habercisidir. İran, Pakistan ve Rusya’nın da bu gidişattan etkileneceği ve Trump’ın gelişiyle hız kazanacağı kuşkusuzdur.
2008-2012 arasında yaşanan ekonomik kriz 1929 dünya ekonomik buhranına benzetilmektedir. ABD dolarının değer kaybetmesi, çeşitli ülkelerde yüzlerce bankanın batması ve dünya ekonomisinin yavaşlaması ile sonuçlananan krizin etkileri halen devam etmektedir. ABD ve Avrupa ülkeleri dahil birçok ülke alışılmadık enflasyon oranlarıyla mücadele etmektedir. Uluslararası Para Fonuna (IMF) göre krizin artçıl sonuçları olacaktır. IMF tespitlerine göre doğurganlık oranının (bir kadının ömründe dünyaya getirdiği çocuk sayısı) gelişmekte olan ülkelerde 2.2 seviyesinden 2.0 seviyesine indiği ve inmeye devam edeceği, gelişmiş ülkelerde 1.6 oranının sabit kaldığı görülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde bu oranın düşmesinin dünya işçi stoğu açısından hayırlı olmayacağı ve iş gücü durumunu doğrudan etkileyeceği aşikardır. Gelişmiş ülkelerin iş gücü açığını işçi göçü veya vasıflı genel göç politikalarıyla gidereceği öngörülebilir. Diğer bir artçıl etki ise üretim ve istihdam kaybı yaşanan ülkelerde gelir eşitsizliği olacağı yönündedir. Bu etkinin toplumsal sorunlara da yol açmaktadır. Toplumsal huzursuzlukların ulusları mikromilliyetçilik akımına yönelttiği, sonuçta da ülkeleri felakete sürüklediği unutulmamalıdır. (https://www.imf.org/en/Blogs/Articles/2018/10/03/blog-lasting-effects-the-global-economic-recovery-10-years-after-the-crisis)
Salgın hastalık konusu ise artan bir grafik göstermektedir. 2004-2008 yılları arasında Afrika, Asya, Avrupa ve Orta Doğu'daki 15 ülkede Kuş Gribi adı verilen H5N1 vakası bildirilmiştir. Mart 2009’da ABD ve Meksika'da başlayan domuz gribi salgını (influenza A adlı virüsün H1N1 alt tipi), kısa sürede dünyaya yayılmıştır. Yaklaşık yarım milyon kişinin etkilendiği bu vakalar, aslında, daha büyük salgınların habercisidir. 2013'te Gine'de başlayıp Liberya, Sierra Leone başta olmak üzere Batı Afrika ülkelerine yayılan ve 2016'da sona eren Ebola kanamalı ateşi salgını sonucunda 11.325 insan hayatını kaybetmiştir. Son olarak KOVİD-19 salgını tüm dünyayı kara bir bulut gibi sarmıştır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 777 milyon vaka bildirilmiş, 7.1 milyon insanın ölümüne yol açmıştır. (https://data.who.int/dashboards/covid19/deaths?n=o) Salgın grafiği incelendiğinde Kovid-19 gelecekteki salgınların yanında masum kalacaktır.
Bu dört olayın neticesinde insanların güvenlik kaygısı artmış, daha mutlu ve güzel bir hayat için yurt arayışına yönelmiştir. Birleşmiş Milletler'in güncel tahminine göre dünyada yaklaşık 281 milyon uluslararası göçmen bulunmaktadır ve bu da küresel nüfusun % 3,6'sına denk gelmektedir. (https://worldmigrationreport.iom.int/msite/wmr-2024-interactive/)
Son çeyrek asırda yaşadığımız bu olaylara bakınca gelecekte göç hareketlerinin durmadan devam edeceği, insanların yer değiştirmesi sonucunda yeni salgınların ortaya çıkacağı, göçmenler nedeniyle yerel halkın güvenlik kaygılarının artacağı, aşırı milliyetçiliğin yükseliş göstereceği sonuçlarına ulaşmaktayız. Bunlara bir de ekonomik zorluklar, küresel ısınma, gıda güvenliği, bilgi teknolojileri ve yapay zekanın getireceği işsizlik vb. gelişmeler eklendiğinde göç sarmalı tüm dünyayı kaplayacaktır.
Türkiye’nin bu olaylardan etkilenmeyeceğini söylemek saflık olur. Öncelikle ekonominin düze çıkarılması önemlidir. Milli geliri eşit bölüştürmek sadece ekonomiyi değil sosyal yaşamı da olumlu etkileyecektir. Göç istikametinde bulunan bir vatana sahip olduğumuz için doğrudan etkileneceğiz. Türkiye’nin harcadığı para, emek ve zaman sayesinde yetiştirdiğimiz beyinlerin dışarıya göçünü durduracak tedbirleri almak, tam tersine vasıflı göçü cezbetmek toplumumuzu her yönden zenginleştirecektir.