Yine bir bayram dolanıp geldi. Kimine göre bayram, kimine göre kısa bir tatil. Yine yollara düşüldü. Bu yollar yıllar var ki, el öpmeye gittiğimiz, harçlıklar aldığımız, şekerler topladığımız kısa yollar değil. Bu dini bayramlarımız bir evrim geçirerek bayram olmaktan çıkıp, kafalarda kısa bir tatil statüsüne dönüştü. Bu günlerde yollara çıkıp trafikle, hava şartlarıyla boğuşmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Bu tatil kültürü; bir an önce gidilecek yere varmak, bir an önce tatile başlamak ve kısacık, çabucak geçen birkaç gün sonra da gerisin geri eve dönmekten başka bir şey değil. Bunun neresi tatil Allah aşkına! Şöyle ayağını uzatıp sessizce kuş seslerini dinleyerek uzanıp yatmadıktan sonra! Kısa bayram tatili amacıyla çıkılan bu kısa yollar, karınca yollarına dönmekte ve birbiri üstüne binercesine yoğun bir trafik oluşturmaktadır. Bu durumda kazalar kaçınılmaz bir hal alıp, onlarca cana ve bir o kadar da maddiyata mal olmaktadır. Yıllar yılı yaz kış demeden bu durum ülkemiz için bir büyük facia haline gelmiştir. Alınan bütün cezai önlemlere karşın önüne geçilememektedir.

Bayramları kısa bir tatil olarak düşünmek bir kültür erozyonu, gelenek yozlaşmasıdır. Toplumumuz zaman geçtikçe en yakınlarını bile tanımaz duruma gelmektedir. Bayramlar yakınlaşma, yardımlaşma, saygı ve sevgiyi artıran günlerdir. Ne yazık ki, eğitimin ve toplumsal yaşamın yozlaşması bu durumu kaçınılmaz hale getirmiştir.

Geçmiş bayramların güzelliğini burada anlatmayacağım. Çünkü ne kadar anlatsam, yeni neslin, özellikle Z kuşağı dediğimiz gençlerimizin anlayacaklarını sanmıyorum. Çünkü onlarla nerdeyse ayrı bir dil konuşur durumdayız. Eski bayramları yaşayanlar beni anlayabilirler. Onlar da zaten bire bir yaşadıkları için anlatmayı gerekli görmüyorum. Tek bir şey söyleyebilirim. O eski saygıyı, sevgiyi, koruma duygularını, yardımlaşmayı tamamen unuttuk. Oysaki bugünkü yaşam koşullarında ve ülke gerçeklerimizde bu geleneklere o kadar gereksinmemiz var ki!

Bir de milli bayramlar gerçeğimiz var. Öğrenci ve öğretmen olarak yıllarca kutlamaların içinde bulunmuş birisiyim. Bu son yıllarda kutlamayı sadece resmi kurumların yasak savma anlayışı ile bir çelenk koyma olarak uygulandığını hep birlikte görmekteyiz. Bu özel günlerin önemi çok büyüktür. Bu milli bayramlar parçalanmak istenen ülkemizin kurtuluşu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden köşe taşı günlerdir. O güzel günleri itibarsız hale getirdiğimize ve bu hale nasıl geldiğimize çok üzülürüm. Tek mutluluğu da, milli günlerde Anıtkabir’e gitmekte buluyorum. Orada, ülkedeki sıkıntıları yaşayan binlerce insanımız bir umut, bir çıkış, bir ışık aramaktadırlar. Bu ülke gün olacak o güzel bayramları, o güzel duygularıyla, güzelce kutlayacaklar ve yaşayacaklardır.

Sevgili hemşerilerim, değerli okurlar; üç gün sonra bayram bitecek ve ne yazık ki o günkü haber kanalları kaç vatandaşımızı trafik kazalarında kaybettiğimizi anlatacaklardır. Tabii benim ki sadece istektir, ricadır ve ötesi yoktur. Lütfen yollara düşerken dikkatli olalım. Bu can bir tanedir. İki adet değil ki birini verip kurtulasın. Bu hayat bir kez yaşanıyor, tekrarı yoktur. Sizlerden umut bekleyenler var. Eşiniz, çocuklarınız, anneniz, babanız onlarca sizi düşünen güzel yakınlarınız var. Umutları söndürmemek için bir kez daha düşünelim.

Herkesin bayramını sağlık içinde, ağız tadıyla, kazasız belasız, dertsiz kedersiz, huzurlu bir şekilde geçirmelerini diliyorum. Vatandaşlarımızın bayramını sevgi ve saygılarla kutluyorum.