Her kime olursa olsun “Hayatınızdaki en kıymetli olan şey nedir?” diye sorulsa, herhalde tek yanıt verilir. “evladımız” denir. Elbette her anne babanın tek vazgeçilmezi evladıdır. Her şeyimizi onun için feda edebiliriz. Bu kadar değerli olan çocuğumuza karşı da saymakla bitmeyen görevlerimiz vardır. Bu görev ta doğduğu günden başlar, anne ve babanın ölümüne kadar sürer. Hele biz Türklerin geleneklerinde çocuklarımız elli yaşına da gelse, onlar anne babanın gözünde hiç büyümezler hep çocukturlar. Onları hep öyle severiz. Anne-babanın görevi tabii sevmekle bitmiyor. Onu büyütmek, beslemek, tahsilini yaptırmak, hayata hazırlamak, meslek sahibi yapmak, yuvasını kurmak ailenin zorunlu görevidir.
Her anne baba bunları severek yapar. Ayrıca bir diğer görevi de, çocuğunu yaşamın içinde var olan her türlü kötülük ve tehlikelerden korumaktır. Hele günümüzde bu tehlikeler o kadar çok ki; yalnız olarak sokağa çıkan çocuk her an kötü bir durum yaşayabilir. Ana başlıkları ile vermek gerekirse; trafik kazası, çocuk kaçırma, kötü arkadaş edinme, içkiye, kumara, beyaz zehirlere alışma, tacize uğrama gibi kötü sokak olayları ile her an karşılaşmak olasıdır. Hele bu durumlar son yıllarda zirve durumunu yaşamaktadır.
Bugün özellikle beyaz zehir hakkında yaşadıklarım, gördüklerim ve olabilecekler üzerine bir şeyler anlatmak istedim.
Meslek hayatımda uzun yıllar okul ve dershanelerde yöneticilik yaptım. Çok istenmeyen olaylara şahit oldum. Özellikle kalabalık okul ve dershanelerde yönetimin ve polisin gerekli önlemi almaları oldukça zordur. Çünkü alan razı, satan razıdır. O saf çocukları bir kez tuzağa düşürdüler mi, o işin çözümü ve sonuç alınması oldukça zordur. Bu zehir tacirleri (satıcıları)okul civarında tuzak kurdukları çocukları günlerce takipten ve ailesi hakkında gerekli bilgileri topladıktan sonra yavaş yavaş yaklaşırlar, ağabeylik yaparlar, dostluklar kurarlar ve tuzağa düşürürler. Buraya kadar olanlar benim konum değildir. Polis, okul-dershane güvenliğinin görev alanıdır.
Benim derdim; okul yollarında, okul bahçelerinde, okulun herhangi bir sınıfında, tuvaletinde yavrularımızın tacizden, organ mafyaları tarafından kaçırılmasından, eroin esrar içmek ve dağıtıcı olmalarından kurtarmak için anne ve babaları, büyükleri, öğretmenlerimizi uyarmaktır. Bunları bir eğitimci olarak yaşadıklarımdan kaynaklı olaylar nedeniyle uyarmayı kendime görev sayıyorum. Çünkü bu kayıp olan ve saydığım nedenlerden dolayı kayıp olabilecek olan tüm çocuklar hepimizin çocuklarıdır. Bu vatanın çocuklarıdır. Geleceğimiz onların elindedir.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir anımı anlatmak istiyorum: Ankara Kızılay’da bir dershanede müdür olarak çalışıyordum. Sivil görevli bir polis memuru velimiz vardı. Sık sık dershaneyi ziyaret eder, çocuğu hakkında bilgi alır, sohbetler ederdik. Görevi Kızılay civarında bireysel veya toplumsal olaylara engel olmaktı. Ayrıca kendisi gibi iki yüz sivil polisin bu civarda görev yaptığını anlatırdı. Ağırlıklı olarak görevleri de Narkotik konularıydı. Bir defasında aynen şunu söylemişti. (Müdürüm çalıştığın kurum etrafında en az on tane satıcı, bir o kadar da, ayartmaya, satıcı ve içici olmaya zorlayan kişiler var. Bunlardan suçüstü olarak yakaladığımız beş kişi şu an içerde.) Şaşırmıştım ve işin çok önemli olduğunu düşünmüştüm. Bu konularla ilgili de tüm velileri kapsayan veli toplantıları yapmıştım.
Gelelim işin sonucuna: Bu konu toplumumuzun kanayan derin bir yarasıdır. Onlarca, yüzlerce yavrumuz Narin Güran gibi saydığım çeşitli nedenlerle yok olup gidiyorlar. Bu olayları sadece polisiye tedbirlerle önlemek mümkün değildir diyorum.
Sevgili anneler-babalar-öğretmenler-yöneticiler-polisler görev öncelikle sizlerindir, sonra hepimizindir. Daha sonra bu görevin en önemli sahibi devlettir. Bu gençler bu çocuklar da hepimizindir. Gelin bu yarayı hep beraber çözelim.