Türküler, ah bu türküler, dinlemeye doyulmayan türkülerimiz. Yaşamın bir parçası, dilimizin sesi, gönlümüzün nefesi, efkârımızın ilacı, yaşamın güler yüzüdür türkülerimiz. Bazen bir dörtlüğün anlatımı koca bir kitabın tamamıdır. Mesela, Yemene gidip dönemeyen askerin ardından, eşinin feryadını şu dörtlükten daha iyi anlatmak mümkün mü?

Basma fistan kirlenirse

Leçek başta yellenirse

Ya kimlere baba desin

Yetim yavrum dillenirse

Bir insanda ne kadar davranış türü varsa, türküler tüm bu davranış dillerini konuşur. Bazen üzer, ağlatır, efkârlandırır, seni yorar, bazen güldürür, neşeden uçurur. Bazen insanı kara kara düşündürür, bazen seni alır götürür bir yerlere. İşte türküler böyledir.

Türküler hayatın neşesidir, hüznüdür, yaşamın besin kaynağıdır. Merak ederim acaba hayatta hiç türkü söylemeyen insan var mıdır?

Türküler ucu bucağı olmayan engin bir denizdir, dalarsın, yüzersin. Orada sevgi vardır, neşe vardır, hüzün vardır, ağıt vardır, ağlamak vardır. Ne ararsan vardır. Yeter ki türkü dinle, türküyü anla.

Türküler duygularımızı en açık şekilde anlatma sanatıdır. Bunalımdan stresten kurtulmanın en kolay yolu bir türkü mırıldanmaktır. Uzaktan bir kaval sesi veya bir türkü dinlesem; köyüm, köyümün ovası, kayası, deresi, çeşmesi insanları aklıma gelir.

Büyük şair Bedri Rahmi Eyüpoğlu “Ne zaman bir köy türküsü dinlesem şairliğimden utanırım.” Demiş. Aslında bu cümleyi iyi anlamak gerek. Türkülerin dili o kadar zengin ki, o kadar geniş ve anlamlı şeyler dile getirirler ki, dinlemek ve de anlamak gerek.

Öğretmen Okulunda okumak, beni türküye yoldaş etti. Ders programları gereği bir enstrüman çalma zorunluluğu benim dünyama türküleri soktu. Ben de kendimi eğlendirecek kadar çalıp söylemek istedim işte. Geriye dönüp bakıyorum altmış yıl olmuş bu dostluk kurulalı. Bu kadar zamandır baş başayız Anadolu’mun tüm yörelerinin türküleri, bozlakları, zeybekleri, horonları, uzun havaları, barakları, roman havaları ve daha niceleriyle. Sağlam bir bilgiye göre TRT arşivinde şu an itibarı ile 4600 üzeri türkü notaya alınmış durumdadır. Bunlardan 1500 kadar türkü de benim arşivimde kayıtlıdır ve dinliyorum işte.

Gelelim bizim ellere, bizim türkülere. Bozlak diyarı ilimiz Kırşehir bu konuda oldukça bitek bir ova gibidir. Neşet Ertaş, Çekiç Ali, Muharrem Ertaş, Hacı Taşan ve Ustalar diye tabir ettiğimiz yüzlerce müzik insanımız bu bitek yaylanın her geçen gün sayıca artan sanat ustalarıdır. Hep merak ederim! Bu sanatçılarımız, ozanlarımız, ses ve saz ustalarımız olmasaydı bu piyasadaki sanatçılar ne söyleyeceklerdi. O kadar üretken sanatçılar ki; yüzlerce türküleri hemen her gün söylenir durur. Bozlaklar tüm yurdumuzda söylenir ama gırtlak özelliği sadece yöremiz Kırşehir’de bir ayrıdır. Bu arada birçok türkülerin kaynak ustası Âşık Sait’i de rahmetle anmadan geçmek olmaz. Bu son yıllarda ki en büyük gelişme ise, Kırşehirli gençlerin yöresel halk müziğine hem çalarak, hem söyleyerek ilgi duymalarıdır. Bu durum ilimizin folklorik ve kültürel gelişimine büyük katkı sağlayacağı görünen bir durumdur.

Türküler de bitkilere benzer. Kimisi zeytin gibi bin yıl yaşar, kimisi de mevsimlik sebze gibi bir dönem çalınır söylenir ve unutulur gider. Bir ALLI TURNAM, YOZGAT SÜRMELİSİ, AVŞAR ELLERİ,YEMEN TÜRKÜLERİ ve benzeri nice türkülerimiz yıllardır dilimizden düşmez. Eğenin zeybekleri, Erzurum’un uzun havaları, Urfa’nın hoyratları, Sivas’ın deyişleri, Karadeniz’in horonları yöresel tipik özellikleri türkü kültürümüzün ölmez örnekleridir. Bir ulus, kültürel değerleri ile vardır. Türkiye bu konuda belki dünyanın en zengin ülkesidir. Bu mozaikte Kırşehir de ayrı ve önemli bir konuma sahiptir. TÜRKÜ DİNLEYELİM, TÜRKÜ SÖYLEYELİM.