1923 yılının 28 Ekim günü Atatürk’ün; “Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz” sözünün üstünden tam 103 yıl geçmiş ama biz hala onun vazgeçilmez kuralları üzerinden kavga edip duruyoruz. Siyaset bilimciler dünyada siyasi yönetim biçimleri üzerinde uzun yıllar kafa yormuşlar ve en güzel sistemin demokrasi olduğunda birleşmişlerdir. Ayrıca Askeri ve Dini yönetimlerin ise o ülke insanlarına hiçbir şekilde huzur ve refahı getiremediği üzerinde fikir birliğine varmışlardır.

Tamam! Cumhuriyet erdemdir, Cumhuriyet dürüstlüktür, Cumhuriyet insanın ta kendisidir, kendisini yönetmesidir. Bu konularda farklı düşüneceğimiz hiçbir şey yok. Bu yönetim şeklinin ileri demokrasinin birinci basamağı olduğunu kabul edersek, biz 103 yıldır bu eşiği neden iyiden iyiye aşamıyoruz üzüntüm bundandır. Atatürk’ün Türk milletine “En büyük armağanım Cumhuriyettir” sözünün değerini tam kavrayamamış olmak ve hala Cumhuriyetin ilkeleri ve değerleriyle millet olarak kavgalı olmamızadır benim büyük üzüntüm.

Bu konularda daha fazla fikir yürütüp ahkâm kesecek değilim. Ancak Cumhuriyetin herkesin bildiği, herkesin anlattığı konularının dışında hayatımda çok özel yerleri olan Cumhuriyet ile ilgili anılarıma yer vermek istiyorum.

İnönü İlkokulu öğrencisiyim, mekânı cennet olsun rahmetli Ahmet Ertem sınıf öğretmenimdi. 5.sınıfta Cumhuriyet bayramında şiir okuma görevini bana vermişti. O zaman alan diye tabir ettiğimiz bu günkü stadyumda tüm okulların ve etrafı dolduran yüzlerce insanımızın, anne-babalarımızın ve de vali ve devlet yetkililerinin önünde şiir okumanın heyecanı bir başkaydı. Hala o anları ve o şiiri satır satır anımsarım.

Tüm öğrencilik dönemlerimde, zevkle, istekle, gururla bu bayramın kutlamalarını yaşadım. Kitapları okudukça çok daha iyi anladık ki; Cumhuriyet rejimi ülke insanımızın mutluluğu ve refahı için çok önemliydi. Meslek hayatımın önemli bir bölümünü Cumhuriyet adını taşıyan bir okulda Beden Eğitimi Öğretmeni olarak geçirdim. Bu süreçte en büyük mutluluğum, bayram törenlerine öğrencilerimi Atatürk ve Cumhuriyet sevgi ve coşkusu ile katılmalarını sağlamam ve yönetmemdir. İyi anımsıyorum, herkes Cumhuriyet okulunun tören geçişini merak ederek beklerdi.

1973 yılı Cumhuriyetin 50. Yılıydı. Yıl boyunca tüm ülkede coşku ile kutlanıyordu. Spor öğretmeni olarak o yıl bir kros takımı yetiştirmiştim. Formamızda da “50. Yılımız” yazılıydı. Malatya’da gurup müsabakalarında birinci olduktan sonra, Denizli’de Türkiye üçüncüsü olduğumuzda bakanlık görevlisi Ali Rıza Olcay madalya töreninde aynen şöyle demişti: “Gönüllerin 50. Yıl şampiyonu sizsiniz.” Çünkü şöyle bir durum vardı, ilk ikiye girenler doğu illerinin takımlarıydı ve öğrenciler fizik olarak çok büyüktüler. Nüfusa geç yazılma olayları vardı, aynı yılın 27 Aralık Ankara büyük Atatürk koşusunda hem ferdi, hem de takım olarak Türkiye birincisi olmuştuk ve şu anda o günleri yeniden yaşar gibiyim.

İnsan yaşamı, yılların farkında olmadan su gibi akıp gidiyor. Çalıştık çabaladık sonunda olmamız gereken yerdeyiz ve emekliyiz. Emekli olduktan sonraki yıllarda Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını okul bahçelerinin dışında izlerdim. Zaman eriyip giderken bu kutlamalar da eriyip gitti. Öyle bir noktaya geldik ki; ne görsel basında, ne yazılı basında, ne okullarda ne de Anıtkabirde o kutlamaları yapmaz olduk. Sadece Atatürk ve Cumhuriyet sevdalıları Anıtkabir’e giderek bağlılıklarını gösteriyorlar. Her zaman olduğu gibi ben yine orada olacağım.

Dostlar, bizim ülkemiz burasıdır. Gidecek başka yerimiz yok, sığınacak başka kapımız yok. Tutacak başka dalımız yok. Çevre ülkeleri görüyorsunuz, yere çarpan buz gibi dağıldılar. Ülkemizin çimentosu CUMHURİYETTİR. Elele verip, sahip çıkıp koruyup kollamak her Türk vatandaşının görevidir. Herkesin Cumhuriyet Bayramını yürekten kutluyorum.