Mustafa Kemal Paşa, henüz TBMM Başkanı olduğu  1920 yılında; “…Ermeni vukuatı, bütün Hristiyan dünyasını aleyhimize sevk eden sebeplerin en mühimlerinden olduğu…” ifadesi ile birçok önemli sebep arasından sadece bir tanesinin Ermeni konusu olduğunu ifade etmiştir. Bu ifade ile aslında o tarihte konunun yönetilebilir ve çözülebilir olduğu anlaşılmaktadır. Yüce Atatürk’ün bu tespitinden doksan yıl sonra Büyükelçi Şükrü Elekdağ 2010 yılında; “Bugüne kadar soykırım iddiası, uluslararası alanda birçok devlet tarafından Türkiye üzerinde baskı kurmak, Türk dış politikasını yönlendirmek ve ödünler elde etmek amacıyla kullanılmıştır. Bu alanda Ermenistan tarafından sürdürülen yoğun kampanya ülkemiz için ağır bir imaj sorunu yarattığı gibi dış politikamızın ana eksenlerine de ipotek koymaktadır yorumunu yapmıştır. İki ifade arasında geçen zaman içerisinde, soykırım yalanı konusunda Ermenilerin daha aktif çalıştığı aşikardır. Türk-Ermeni Konusunu Araştırma (TEKAR) Vakfı yaptığı ilk tespitle konunun yüz yıl içerisinde nereden nereye geldiğini ortaya koymuştur.

24 Nisan 1915 tarihinin 50’nci yılına denk gelen 1965 yılı Ermeni Diasporası için milat olmuştur. Çünkü 1965’te ilk kez soykırım yalanına bir ülke (Uruguay) kanmış ve parlamentosunda kabul  etmiştir. Ülkemizden yaklaşık 12.200 km uzaklıktaki, güney kutbunda ve Güney Amerika’da bulunan Uruguay’ın ülkemizle ve milletimizle ne kadar ilgisi olabilir? Özellikle Ermeni konusunda… Muhtemelen Türkiye’nin tepkisini ölçmek için deneme yapılmıştır. Ardından diğer ülkeler sıraya girmişçesine parlamento kararları almaya başlamıştır. Durum tespitine devam edelim.

1965-2000 yılları arasında 35 yılda sadece 10 Hristiyan ülke ve Vatikan (Uruguay-1965, Kıbrıs Cumhuriyeti-1975, Sovyet Ermenistanı-1988, Arjantin-1993, Rusya-1995, Yunanistan ve Kanada-1996, Fransa ve Belçika-1998, İtalya ve Vatikan-2000) soykırım yalanını kabul etmişken, 2003-2023 arasındaki 20 yılda 20 Hristiyan ülke (İsviçre-2003, Hollanda ve Slovakya-2004, Venezuela, Polonya ve Litvanya-2005, Şili-2007, İsveç-2010, Bolivya-2014, Avusturya, Bulgaristan, Lüksemburg, Brezilya ve Paraguay-2015, Almanya-2016, Çekya-2017, Portekiz ve ABD-2019, Letonya-2021, Meksika-2023) soykırım yalanını meclislerinde onaylamıştır. Ayrıca 3 Müslüman ülke (Lübnan-1997,  Suriye-2015 ve Hafter’in Libyası-2019) siyasi nedenlerle olduğu açıkça anlaşılacağı üzere soykırım yalanına “EVET” demiştir. Bu ülkelerin içerisinde tarihi dostluğumuz olan, komşuluk ilişkilerimiz olan, soydaşlarımızın yoğun şekilde yaşadığı ve o ülkelerin gelişmesinde önemli rol aldığı ülkeler de vardır. Kırmızı yazılı olanlar AB üyesidir. Meclislerinde oybirliği ile onaylayan ise iki ülke vardır: Polonya ve ABD. Biri 600 yılı aşkın süredir dostumuz, diğeri ise müttefik…

Yalanı (henüz) kabul etmeyen 10 AB üyesi ülke (Danimarka, Estonya, Finlandiya, Hırvatistan, İrlanda, İspanya, Macaristan, Malta, Romanya ve Slovenya) ile Birleşik Krallık, İsrail ve Avustralya’nın sözde soykırımı tanıma ihtimalleri vardır. Bu ihtimalin ortadan kaldırılması şarttır.

TEKAR Vakfı Dergisi’nin Mart 2024 sayısında yer verildiği gibi Nazi Almanyası’nın Polonya’da gerçekleştirdiği katliama ilişkin bilgiler Ermeni soykırım yalanının uydurma olduğunu bir başka açıdan ortaya koymaktadır. Yahudi soykırımı, 1933’te toplama kamplarının kurulması, 1936’dan itibaren tutuklamaların yapılması ile başlamış, 1945’e kadar sürmüştür. İşgal edildikten sonra, Auschwitz’in de aralarında olduğu 6 toplama kampı Polonya’da tesis edilmiştir. Bu katliamlar için, NAZİ Almanyası’nın tüm gücü kullanılmıştır. Tüm bu güce, önceden hazırlanmış teşkilat ve tesise rağmen, NAZİLER 48 ayda ancak 3 milyon 150 bin insanı katledebilmiştir. Savaş sonrasında kurulan mahkemede, yüzlerce ifade, şahit, sanık ve somut delil elden, gözden ve mahkeme heyetinin önünden geçmiş, sonuçta hukuken karar verilmiştir.

Burada dikkati çekmek istediğim nokta yukarıdaki insan kayıplarının Ermeni soykırım yalanı ile karşılaştırılmasıdır. Son derece donanımlı, her türlü imkana sahip bir ordu; tesislerin kurulması, teşkilatın hazırlanması için harcanan süre hariç 48 ayda 3 milyon 150 bin insan kaybına yol açabilmiştir. Sözde Ermeni soykırım hesabına bakılırsa, 7 ayda 1.5 milyon insan öldürülmüştür. Nasıl oluyorsa? Bunun mümkün olması mümkün değildir!

Osmanlı Devleti tarafından geçici olarak uygulanan “Sevk ve İskan Geçici Kararnamesi” 7 ay sürmüş, devlet kendi vatandaşını yine kendi toprakları içerisine yerleştirmiştir. Bundan iki yıl sonrasında ise sevk ve iskana tabi tutulan vatandaşlar eski yerlerine dönme imkanı bulmuştur. Sadece belirli bölgelerdeki Ermeni vatandaşlar tabi tutulmuş, diğer bir deyişle nüfusun ancak bir kısmı nakledilmiştir. Maksat ise ihtilalci Ermenilerin kendi soydaşlarına ve Türk Milletine bir hainlik yapmasını engellemektir. Sevk ve iskana tabi tutulan vatandaşların haklarını korumaya yönelik alınan insani tedbirler en üst seviyededir. Kararnamenin uygulanmasına yönelik yayımlanan iki Yönetmelik’teki (Ermenilere Ait Menkul ve Gayrimenkuller Hakkında Yönetmelik, İskan ve İaşenin Nasıl Yapılacağına Dair Yönetmelik) hükümler, Osmanlı Devleti’nin en ince detaylara kadar insan haklarını düşündüğünü ve planladığını göstermektedir. Nakil esnasında her türlü tedbir alınmış, sonrasında istatistikler tutulmuştur. Malları kayıt ve tutanak altına alınmıştır. Sadece adı geçen ilk Yönetmelik’teki 6. maddeyi örnek verdiğimizde, ne kadar ince bir planlama olduğu anlaşılacaktır: “Kilisede mevcut eşya ve tasavir ve kütüb-i mukaddese tespit-i defter edilerek zabıt varakasına bilrabt mahallerinde muhafazalarına itina olunacak ve bilahare Kilise'nin kâin olduğu köy ahalisinin iskân edildiği mahal-i hükümet marifetiyle irsal olunacaktır.“ 

Türk Milleti ve kurduğu devletler tarih boyunca mertçe savaşmıştır ancak katliam ve mezalim yapmamıştır. Yönettiği halkların ırk, din, dil ve kültürüne her zaman hoşgörülü davranmıştır. Bu madde de görüleceği üzere Ermenilerin kutsal kitaplarına varıncaya kadar emanette tutulmasını düşünen bir devlet teşkilatı ve millet vardır.

Böyle bir soykırım olabilir mi?  

Zaten bunu yapabilecek bir Ordu yok! Çünkü cephede.

Bunu yapabilecek bir Millet yok! Çünkü açlıkla, yoklukla, göçle ve son 300 yıl boyunca savaşla yıpranmış bir Millet var.

Bir tane delil yok, mezar yok, tanık yok, inanılır ifade yok!

Ama yalan var, iftira var, ihanet var. Kendi ırkına zorbalık yapan, Türk ve Müslüman halka mezalim yapan Taşnaksütyun gerçeği var.

Peki, olmayan bir soykırım yüzyıl içerisinde nasıl soykırım olarak tanınır hale geldi? Bugün 30’u aşkın ülkenin tanıdığı bu soykırım yalanına nasıl bir çözüm yolu bulmalıyız?

Türk Tarih Kurumu’nun, birçok üniversitemizin, değerli tarihçi ve bilim insanlarımızın çok önemli ve çok değerli çalışmaları bulunmaktadır. Bunları okumak ve öğrenmek soykırım yalanı ile mücadelede olmazsa olmazlardandır. Türk vatandaşı olarak üzerimize atılan iftira ve yalan ile mücadelede bilgi alt yapımızı geliştirmeliyiz. Müteakiben taarruzi bir ruhla aşağıdaki esasları içerecek şekilde Milletçe ofansif bir duruş sergilemeliyiz.

 

1.    Bize yapılan mezalim ve katliam konusu ortaokuldan itibaren okutulmalı, lise tarih kitaplarında ayrıntıları ile verilmeli, üniversitelerde enstitü ve araştırma merkezleri kurulmalı,

2.    Bu konuda çalışan sivil toplum kuruluşları desteklenmeli,

3.    Taşnakların ön ayak olduğu katliamlara ilişkin belgesel, film, dizi yapımları ile gerçekler gün yüzüne çıkarılmalı,

4.    2 milyonu aşkın insanımızın katledildiğinin ispatı olan toplu mezarlar, cami, külliye, han vb. bina ve coğrafi noktalarda olayların anılaştırılacağı kitabe, anıt vb. ziyaret yerleri açılmalı,

5.    Liseyi bitirene kadar tüm öğrencilerin ziyaret yerlerini görmesi sağlanmalı ve aynı acıları yaşamamak için daha çalışkan ve güçlü olunması gerektiği aşılanmalı,

6.    İlk hedefinin Talat Paşa olduğu Taşnakların “NEMESİS” adını verdiği suikast planı kapsamındaki şehitlerimiz ile ASALA teröründe şehit olan diplomatlarımız, Artin Penik gibi kahraman vatandaşlarımız adına anıt, abide, park, araştırma merkezi gibi hatırda tutulmalarını sağlayacak tesisler inşa edilmeli,

7.    Soykırım yalanını büyüten ve bundan menfaat sağlayan Diaspora ile mücadele planı hazırlanmalı, Erivan Yönetimi ile Ermeni halkını Diaspora’nın boyunduruğundan kurtaracak yöntemler geliştirilmeli,

8.    Soykırım yalanını yaygınlaştıran en ufak bir adımın bile zamanında kınanması, geri adım attırılması sağlanmalı, bunun için devletinin yanında bilinçli bir ulus oluşturulmalı,

9.    Soykırım yalanını kabul etme ihtimali olan ülkelerin bu girişiminden vazgeçmesi sağlanmalı,

10.  Soykırım yalanını kabul etmiş ülke parlamento kararlarının iptalini sağlayacak bir eylem planı hazırlanmalı ve devreye sokulmalıdır.

Araştırmacı ve mücadeleci kimliği ile usta kalemlerden Yazar Mehmet Arif Demirer’in başkanlığında Türk Ermeni Konusunu Araştırma (TEKAR) Vakfı olarak;

-      Ermeni olmayan ABD.li ve Avrupalı yazar ve tarihçilerin verilerine göre 1915 öncesinde Osmanlı Ermeni nüfusunun ortalama 1.5 milyon olduğunu,

-      Sözde soykırım savunucularının (yabancı yazar ve Diaspora kalemlerinin) bizzatihi kendi belge ve beyanlarıyla 1.586.000 Osmanlı Ermenisi’nin 1918’de hayatta olduğunu,

-      Bu belge ve beyanların bizzatihi soykırım yalanına esas kabul edilen İngiliz kara propaganda ürünü (1) Mavi Kitap verileri ile ABD’de tek kişilik lobi ünvanı alan ve Türkiye ile 1927’ye kadar diplomatik ilişki kurulmasını engelleyen Türk aleyhtarı (2) Vahan Kardaşyan’ın beyanları ile doğrulandığını,

-      Dolayısıyla öldürüldüğü iddia edilen 1.5 milyon Osmanlı Ermenisi’nin ölmediğini ve öldürülmediğini ortaya koyan tespitleri bilmemiz, gereken yer ve zamanda en güzel şekilde ifade etmemiz gerekir. Soykırım Yalanı-3 nu.lı yazıda sadece bu konuyu açıkladık. Her Türk vatandaşının bu konuyu bilmesi, içselleştirmesi ve bu bilgilerle savunmadan ziyade taarruz etmesi zamanıdır…