Kurban Bayramı sonrası yazın kavurucu sıcağıyla boğuşurken yine birisinin kuyuya attığı bir taşa herkes kulak kabarttı ve karanlık dehlizlerden sızan bir fitne tartışması herkesi esir aldı. Ünlü oyuncu Oktay Kaynarca bir programda “Ben Türkiyeliyim, Türkiye milliyetçisiyim, Ben şehir milliyetçiliğini sevmem. Ülke milliyetçiliğini severim. Ben Türkiyeliyim. Türkiye milliyetçisiyim” ifadelerini kullanınca bir Türkiyeli ve Türk tartışması aldı yürüdü. Konuya öncelikle yasal bir hüküm ile başlayalım. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası madde 66 çok net;
“Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür.”
Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar ulus devleti olarak kurulsa da 1924 Anayasasından bu yana Türklük tanımını sadece ırk ile değil devlete olan vatandaşlık bağı ile de tanımlamayı yeğlemiştir. Ulus devletleri kendi ulusunu kurucu milletin adı ile tanımlamayı tercih eder. Fransa’da Fransızlar vardır, İngiltere’de İngilizler, Rusya’da Ruslar, Japonya’da Japonlar. Bu devletlerin vatandaşlarına Fransalılar, İngiltereliler, Rusyalılar, Japonyalılar denildiğini asla duyamazsınız. Böyle bir tartışma nedense hep bizim ülkede çıkartılır ve etnik bir çatışma ve gerilim yaratmanın yolları aranır bir yerlerce(!)
Türkiyelilik tartışması topluma sunulurken en renkli ve cicili biçili demokrasi ve insan hakları kavramları ile süslenir. Hani toplumda sadece Türkler mi var, toplumdaki diğer etnik unsurlarımızı dışlamasak gibi… Keza bu Türkiyelilik kavramına da daha çok HDP/PKK tandanslı kesimlerle Türkiye Ermeni toplumunun sahip çıktığını gördüm. Yazıyı hazırlarken bilhassa Türklük karşıtı kesimlerin haber sitelerini taradım. Burada bir örnek olarak Ermeni Gazetesi olan AGOS yazarlarından Ohannes Kılıçdağı’nın bir yazısından bahsedeceğim. Ohannes yazısında işe önce Anayasa’yı küçümseyerek ve basitleştirerek başlamış, diyor ki;
“Bu ülkedeki herkesin Türk olmadığını söylediğinizde hemen anayasadaki vatandaşlık ve Türklük tanımını hatırlatıyorlar ve bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğunu, çünkü anayasada böyle tanımlandığını söylüyorlar. Peki, anayasa nedir? Anayasa da sonuçta bir kanundur, yani bazı insanların bir araya gelip yazarak ortaya çıkardığı bir metindir, insan yapısıdır. Orada yazılanlar tarihle, sosyolojiyle uyumlu değillerse sadece anayasada öyle yazdığı için doğru olmazlar. Anayasaya, “Türkiye’de güneş doğudan batar” yazsanız, bu, güneşin doğudan battığı manasına gelmez.”
Benim de yukarıda vurguladığım gibi anayasaya dayanmak, anayasanın vatandaşlık bağı ile bağlı ülke vatandaşlarını Türk olarak adlandırması yanlışmış bu Ermeni yazara göre. Ne diyecek anayasa? Bu ülke her etnik grubun ortak devleti mi diyecek? Bu yazar Türkiyelilik kavramını elbet savunur, zira bu tartışma ile koskoca Türk Milleti kendi memleketinde devre dışı kalmış olacak, Türkiye Devleti de her etnik unsurun ortak malı olacak. Bunu gidip bir Fransa’da, Bir Almanya’da deneyin bakalım! AGOS Gazetesi yazarı yazısının sonunda baklayı ağzından çıkarıyor;
“Peki, bu tartışmaları yapmaktan başka bir yol yok mu? Anlaşamayacağımız konusunda anlaşabilirsek, aslında başka bir yol da olabilir. Örneğin, Türklüğü ve vatandaşlığı tanımlamaktan kaçınmak bunun bir yolu olabilir. Tanım(lar)da anlaşmadan eşitlik temelinde haklar ve özgürlükler konusunda anlaşabilirsek, buradan bir çıkış olabilir.”
Türkiyelilik kavramına en çok azınlık ve ayrılıkçı kesimlerin sahip çıkması bu sözlerde gizli, eşitlik temelinde haklar ve özgürlükler tartışması bir eyalet sistemi ve parçalanma arzusu güder. Azınlıklar kendi okullarını açıyor, kendi gazete ve yayınlarını çıkarıyor, kendi dillerini özgürce kullanıyorlar, ülkede her türlü sınavlara girip devlette her kademe de görev alabiliyorlar. Ama istekleri daha da fazla, Osmanlının son dönemlerindeki ayrışma ve parçalanma ulvi bir hayal kimileri için. Türkiyelilik kavramı tartışmaları da bu yolda onlar için güzel bir araç elbette. Ancak hesaba katmadıkları şey Türk Milliyetçilerinin bu tartışmalardaki sinsi oyunu gayet net görmüş olmalarıdır. AKP’nin güya çözüm süreci dedikleri ama esasında bir çözülüş süreci yaşadığımız o karanlık ve meşum yıllarda da eyaletleşme süreci için çok sinsi oyunlar denendi ve tutmadı. Şimdi güya masumane gibi göstererek emin olun esasında çok tehlikeli bir süreci yeniden yokluyor Türkiye ve Türk düşmanları. Her zaman olduğu gibi de ön saflara önce toplumun saydığı ve sevdiği sanatçı isimleri sürüyorlar. AKP’nin o karanlık çözülüş sürecinde kullandığı sözde Akil Adamları halen gayet net hatırlıyoruz ve oyunu yine görüyoruz.
Türkiyelilik tartışmaları masumane değildir. Bir kere Türkiyeliyim demek zaten özünde her şeyden önce sadece yaşadığın coğrafyanın ismini söylemektir. Kırşehirliyim, Ankaralıyım, Kayseriliyim demek gibidir ve sadece bölgesellik ifade eder. Bir milletin binlerce yıllık davasını ve mirasını basitleştirilmiş bir yöresel güncelliğe indirme gayesi güden karanlık bir kötü niyeti saklar ardında... Türk Milletini güya beraber yaşadığı diğerleri ile kaynaştırma iyi niyeti gibi arz olunan ama esasında koca bir milleti yok sayan eski ve karanlık düşmanca projenin bir ürünü olan kötü niyetli ifadedir. Türk'üm demek ise 5000 yıllık köklü ve şanlı bir tarihe sahip Yüce bir millete mensup olmayı ifade eder. Hun, Göktürk, Uygur, Gazneli, Selçuklu, Osmanlı ve daha nice devletler kurmuş Yüce bir millete mensup olmayı vurgular.
Mustafa Kemal Atatürk hayatı boyunca bir milletin varoluş mücadelesinin başında önderlik etmiş dünya siyaset tarihinin gelmiş geçmiş en dahi isimlerinden birisidir. ATATÜRK koskoca bir devletin, Osmanlının çöküşüne şahitlik etmiş, bu bitişinin tüm nedenlerini cephelerde ve siyasette gözlemlemiştir. O nedenlerdir ki yeni devletin temellerini atarken büyük bir deneyimden istifade ederek hareket etmiştir. Hani o diyorsa bir bildiği vardır sözünün tam da hak eden bir liderdir. Atatürk büyük bir Türk Milliyetçisiydi, ancak buna rağmen o müthiş veciz sözünde bir ırk temeline değil, gönül bağına bağlamıştır Türk olmayı. Kısaca demiştir ki; “NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE...”
Türkiye’nin önde gelen bazı tarihçileri Türkiyelilik hakkında bakın neler demişler;
Tarihçi Erhan Afyoncu; "Şimdi bir de Türkiyeliyim, Türkiye milliyetçisiyim çıktı. Bu kelimeler tarihi temeli olmayan, tarihte kullanılmamış ifadelerdir. Türk'üm, Türk milliyetçisiyim veya Türkçüyüm denir. İspanyol İspanyalıyım, Fransız Fransalıyım diyor mu?"
Tarihçi İlber Ortaylı; "İsteyen Türk olur, istemeyen olmaz. Memleketin adı Türkiye olur, Fransa'nın Fransa olması gibi. Bu da Türkiye'dir. Üzerinde oynama hakkın yok. Beni zedelemeye hakkın yok. Senin yüzünden 'Türkiyeli' gibi bir tabire giremem. Bendeniz 'Türkiyeli' değilim. Türkiye'yi çok seviyorum. Ecnebi olsaydım Türkolog olurdum. Şu anda ben Türk'üm. Bunu böyle biliyorum. Bu bir mirastır. Bunu benimsersin, devam ettirirsin, o şekilde ölürsün."
Tarihçi Murat Bardakçı; "(Türkiyeli tabiri için) Açık söyleyeyim; Eşekçe bir düşünce olarak görüyorum. Böyle şey olmaz. Türkiye'de yaşayan herkes Türk soyundan, Türk ırkından değildir ama Türk'tür. Çünkü Türk kavramı, Türk terimi bir memlekete aidiyeti ifade eder. Bu memleketteysen Türk'üm diyeceksin. 'Ben Türkiyeli bilmem neyim', halt etmektir o. 'Türk'üm ama bilmem neyim' diyebilirsin, 'şuradanım' diyebilirsin. Onda bir şey yok. Ama 'Türkiyeliyim' saçma sapan bir şey."
Türk Milletinin Türkiye Cumhuriyetinin kurucu unsuru olduğu, devletin sahibi olduğu gerçeğinin sulandırılması çabalarına karşı durmak zorundayız. Elbet bu ülkede yaşayan her etnik unsur anayasal olarak herkesle eşit haklara sahiptir. Ancak etnik nedenlere dayalı daha fazla her türlü talep bölücülük kapsamına kayma gayesi güdecektir. Etnik olarak ülkede yaşayan herke elbet Türk değildir, Ancak devletin vatandaşlarının anayasal olarak adı ise Türk’tür. Bunun kaldırılması veya değiştirilmesi demokratik bir mozaik değil, tam bir parçalanma tehlikesi yaratır ve ne bu millet ne de Türk Milliyetçileri böyle bir oluşum veya girişime katiyen izin vermeyeceklerdir. Ülkede İslam kisvesi altında kimi tarikatlarca ve kimi iktidar yanlısı isimlerce Arap kültürü yayılmaya çalışılması Türk Milleti için büyük tehditken, Türkiyelilik tartışması bu tehdit ateşine odun taşıyan çok tehlikeli bir durumdur. Hulasa, 'Türk Milliyetçiliği' mefhum ve mefkûresini 'Türkiye Milliyetçiliği' söylemi ile sulandırmak için düğmeye basan karanlık odakların kirli oyunlarını yine Türk Milliyetçileri bozacaklardır...