Türkiye sığınmacılar konusunda oldukça hareketli bir haftayı geride bıraktı. Bu konudaki ulusal gerginlik zaten uzun zamandır ülkenin her köşesinde patlamaya hazır bir bomba gibi sinsice büyürken, Kayseri’de bir Suriyeli sığınmacının başka bir sığınmacı ailenin küçük çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiası halkı ayağı kaldırdı ve gerçekten olmaması gereken olaylar oldu.

İstismara maruz kalanın kimliği önemli değil elbette, kim olursa olsun insandır, suça maruz kalan herkes önemlidir. Ancak bir Türk çocuğu istismara uğramış gibi halkın galeyana gelmiş olmasının derinlerinde sadece adi suçun gerçekleşmesini değil, suçu işleyenin bir sığınmacı olmasının tahrik unsuru olarak öne geçtiği de bir gerçektir. Bu suç ülkede maalesef sıkça kendi vatandaşlarımızca da işlendiği halde bir sığınmacı tarafından bu adi suçun işlenmesi ceza hukukunun temel prensiplerinden olan suçun ve suçlunun şahsiliği ilkesini devre dışı bırakarak, o bile yanlış olduğu halde sadece istismar suçunu işleyenin yakınlarına değil o bölgedeki tüm sığınmacılara karşı bir isyan ve saldırı hareketine dönüştü.

Ben de bu sığınmacılık konusunun artık amacını aşmış bir ulusal soruna dönüştüğünü, onların artık geri gönderilmesi gerektiğini düşünmeme rağmen Kayseri’de toplu şekilde sığınmacıların ev ve iş yerleri ile kendilerine karşı yürütülen bunca yakma, yıkma olaylarını ülkemiz için çok kara bir tablo olduğunu düşünüyorum.

Dünyanın teknoloji çağında yaşaması, bunun neticelerinden olan haberleşme ağının bilhassa sosyal medya ile adeta ışık hızına dönüştüğü günümüzde Kayseri ilimizin bir ilçesinden yaşanan sığınmacılara karşı adeta bir halk ayaklanması diyebileceğimiz bu cinnet hali olaylarından anında dünyanın her yerinden haberdar olundu! Suriye de dâhil elbette… Etki ve tepki kanunun bir sonucu olarak Suriye’de de Türkiye’ye karşı bir öfke dalgası oluştu. Türk tırları durdurularak yakıldı, Türk Milletinin çok hassas milli bir namus konusu olan Türk Bayrakları öfkeli bir kısım Suriyeli gruplarca adeta en hassas olduğumuz bu konuda bilhassa ve özellikle galeyana gelmemiz amaçlanarak indirildi, yırtıldı… Bu olayların görüntüsü de Türkiye’de ışık hızıyla yayıldı. Elbette şahsım da dâhil tüm milletimiz bu bayrak indirme ve yırtma olaylarına tahammül edemedi ve yeniden karşı bir öfke dalgası yükseldi. İşte tam bu noktada burnuma kötü kokular gelmeye başladı!

Türkiye’de sığınmacılara karşı uzun yıllardır yükselen bir öfke var. Bunda hükümetin yanlış politikaları, sığınmacıların maliyetinin ülkemiz ve milletimiz sırtına bindirilen ciddi bir yük olması ve Avrupa’dan söz verilen ekonomik desteklerin gerçekleşmemesi, sığınmacıların yer yer karıştığı münferit suç olaylarına biriken öfkeler gibi çeşitli etkenleri sayabiliriz. Türkiye ve Suriye arasında da Sayın Erdoğan ile Esad arasında düşmanca beyanların başlamasından bu yana da ciddi bir gerginlik olduğu, Suriye devletinin politikalarının da etkisi ile Suriye topraklarında Türkiye’ye karşı düşmanlığın da büyütüldüğü ayrı bir gerçek…

Son zamanlarda Türkiye ile Suriye arasında yumuşamanın başlaması, öncü heyetlerin ilk görüşmeleri yapması ve dahası yakın bir gelecekte Sayın Erdoğan il Suriye Devlet Başkanı Esad’ın görüşeceği haberleri medyada yer almaya başlaması, hem Ortadoğu, hem de uluslar arası konjonktür için çok ciddiye alınması gereken gelişmelerdir. 

İşte tüm bunları masaya koyduğunuzda aynen “unun var mı, şekerin var mı, ne duruyorsun helva yapsana” şarkısının sözleri gibi emperyalist güçler için her şeyin müsait olduğu “ne duruyorsun Ortadoğu’yu karıştırsana” babında bir şarkı ortaya çıkıveriyor. Bu yazıyı okuyan herkes gibi aklımıza ilk gelen ülke elbette Amerika Birleşik Devletleridir. Malum olduğu üzere Türkiye ile Suriye arasında sorunların çözümü için Rusya aktif rol oynamış,  Moskova’daki bir toplantıda Suriye’de iç savaşın başlamasından 11 yıl kadar sonra Suriye ve Türkiye bakanları bir araya gelmişlerdi. Bu görüşmelere ABD hemen tepki vermişti. ABD, Türkiye’yi üstü kapalı uyararak, bütün ülkelerin “acımasız” olarak tanımladığı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilişkileri normalleştirmeden önce Türkiye "iki kez" düşünmeli demişti.

ABD’nin bu uyarısı elbette benim için de dikkat çekiciydi. ABD Suriye topraklarında yıllardır PKK/YPG unsurlarına binlerce tır dolusu silah veriyor. Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPG unsurları aylardır ABD/CIA desteğinde her ne kadar birkaç kez ertelense de bir seçim sürecine girmeye çalışıyorlar. Tam bu noktada ABD’nin Ortadoğu stratejisi Türkiye ve Suriye arasında normalleşme görüşmelerinin başlaması ile tehdit altına giriyor. Rusya elbette ABD’nin Ortadoğu’da, bilhassa yakın ilişkilerde olduğu Esad’ın ülkesi Suriye de çok güçlü olmasını istemez. Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı, Kuzey Kore ile yakın pozlar vermesi, Çin denizi açıklarında Taylan ile olan gerilimler esasında ABD ile Rusya arasında çok gergin bir soğuk savaşın devam ettiğini gösteriyor. Rusya elbette ABD’ye karşı Suriye’de Türkiye kartını oynayabilmek için uzun zamandır kıvranıyor ve sorunları çözmeye çalışıyor.

Bu noktada elbette AKP’nin Suriye konusundaki siyasi becerisizlikleri, Esad ile geçmişte yaşanan yanlış politikaları akla geliyor. O dönem ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) tüm endamı ile yürüyor, Sayın Erdoğan ne acı ki kendisini BOP eş başkanı ilan ediyor, ABD güdümünde çok yanlış politikalar yürütüyordu. Neredeyse ABD’nin tüm emellerine amade bir AKP ile karşı karşıyaydık. Meşum çözüm süreci de BOP’un sinsi bir politikası olarak işliyor, AKP ülkeyi adeta bir uçuruma sürüklüyordu. O dönem AKP hükümeti Esad ile de köprüleri atık adeta ABD’nin istekleri doğrultusunda Türkiye’ye stratejik olarak büyük zararlar veriyordu. Detayları geçersek, hatalarından dönen Türkiye şimdi Suriye ile yanlışlardan dönme çabaları göstererek normalleşme siyaseti ile bu kez Ortadoğu’da ABD’nin çıkarlarına tehdit oluşturuyor. Türkiye ve Suriye arasındaki normalleşme ABD’nin paralı askerleri olan PKK/YPG için tehdit olacak, planlanan kötü niyetli seçimler ABD desteği de olsa Suriye’nin kuzeyinde yapılamayacak. Bu köşe yazısının sınırlarına sığmayacak daha pek çok stratejik sebep ve olgular olduğunu söylemeliyim.

Sözün özü, AKP hükümetinin sığınmacılar konusundaki yanlış politikaları ülkemizin her köşesinde ciddi bir gerginlik ve çatışma tohumları ekiyor. Bu gerginlikler elbette ABD gibi uluslararası arenada sinsi planları olan emperyalist güçler için altın tabakta sunulan bir ziyafettir. Bu bağlamda son zamanlarda bilhassa Kayseri’de ve Suriye’nin kuzeyinde yaşanan istenmeyen olaylar birer tesadüf olmayabilir. Türkiye’nin, yani AKP hükümetinin sığınmacılar konusunu çözmek için ciddi çabalar göstermesi, onların kendi ülkelerine güvenli geri dönüşleri için somut atması gerekmektedir. Toplumun bu yönde ciddi beklentisi olduğunu son seçimlerde de gördük. Cumhur İttifakının çok oy kaybetmesinin en önemli nedenlerinden birisi olarak da sığınmacılar başlığı kayıtlara geçmiştir. Sığınmacılar konusu artık bir ulusal mesele olmaktan çıkmaya, hem Ortadoğu hem de Dünya barışı için ciddi bir uluslararası stratejik bir meseleye ve de emperyalist ülkeler için aleyhimize ciddi bir koz ve tehdit olmaya başlamış olup acilen çözüm beklemektedir.