Yangın; Maddenin ısı ve oksijenle birleşmesi sonucu oluşan yanma reaksiyonlarının neden olduğu doğal afettir.
Yangın çeşitlerini şöyle sıralayabiliriz.
A Sınıfı yangınlar: Katı haldeki maddelerin yanması.
B Sınıfı yangınlar: Sıvı haldeki maddelerin yanması.
C Sınıfı yangınlar: Gaz haldeki maddelerin yanması.
D Sınıfı yangınlar: Metal yangınları.
Bu yangınların bazılarını tedbirsizlik sonucunda yaşadığımız oldu. Ağaçlık bölgelere atılan ateşlerden dolayı çıkan yangınlar. Sıvı haldeki maddeleri görmezden gelerek yaptığımız yangınlar gibi.
Patlama ve parlama sonucunda çıkan yangınlar. Bunların hepsini zaman zaman yaşadığımız olmuştur.
Bu yangınların dışında bir de yürek yanması vardır ki, bu yangının sönmesi ve söndürülmesi oldukça zordur.
"Allah kimseyi geçimsiz eşle, hayırsız evlatla,
nankör insanla imtihan etmesin."
Böyle bir durumda yüreğiniz haydi yanmasın? Heveslenerek bir evlilik yaparsınız, daha ilk günlerde sen ben davası başlar bir türlü ortayı bulamazsınız başlar yarılır, kollar kırılır, kalpler kırılır çare olamazsınız işte o zaman yüreğinizin yandığını görürsünüz.
Bir evlat büyütürsünüz, yaşamaz yaşatırsınız. Giymez giydirirsiniz. En yüksek mevkiilere gelmesi için çaba sarf edersiniz. Gün gelir işi bitince "Benim için ne yaptın" der. O zaman nasıl yüreğiniz yanmaz?
Ne kadar yaşarsan yaşa;
"Yaşın değil, yaşadıkların
öğretir sana hayatı."
Napolyon der ki;
"Acı çekmek, ölmekten daha çok cesaret ister."
Bizler çok acılar çektik. Yüreklerimiz yandı. İskarpin yerine lastik ayakkabı giydik. Pantolon yerine iki taraflı giyilen şalvar giydik. Ekmeğimiz tavşan elinde oldu bir türlü yakalayamadık. Bunun için yüreğimiz yandı.
"Bazı güllerin dikeni görünmez.
Canın acıdıktan sonra anlarsın."
Sevdiğiniz bir gülü elinizden birisi alır da koklarsa o zaman yüreğiniz yanar. O gülü koklamaya muktedir olmadığınızı anlayınca için için yüreğiniz incinir ve yanar.
Goethe der ki;
İnsan babasına borçlu olduğu saygıyı
ancak baba olduğu zaman anlar."
Şimdi baba kim ? Baba evin hamalı, horantanın şamar oğlanı, bazılarının çantasını taşıyan gidiş müdürü. Sözü dikkate alınmayan kişidir. Babanın yüreği onun için yanar.
Ömrünü verecekmiş gibi hayatınıza girenler, ömrünüzü alıp giderler. Bu olayları gördükçe yüreğiniz yanar, söndürmek için bir çare bulamazsınız.
Seneca der ki;
"Hafif acılar konuşulabilir;
Ama derin acılar dilsizdir."
İşte o çektiğiniz derin acılar var ya ! Bu acılar için yüreğiniz yanar.
Çarşı pazar dolaşırken canınızın istediği bir şeyi alamaz aval aval bakarsınız elinizden bir şey gelmez yüreğiniz yanmaz mı ?
Yakışırken giyemezseniz, öğütürken yiyemezseniz, ayaklarınız taşırken gezemezseniz o zaman için için yüreğiniz yanmaz mı ?
"Ne ömrün kıymetini bildik, ne de gönlün..
Geriye kalansa sadece hüzün.."
İşte kıymetini bilmeden yıprattığımız ömür için yüreğimiz yandı. Çok şeylere kırılıp, hiç bir şeyim yok diyerek kendimizi teselli ettik bunun için yüreğimiz yandı.
Hayatta sahip olamayacağımız şeylere defalarca baktık, bir türlü sahip olamadık yüreğimizden sancılar eksik olmadı o yüzden yandık. Her şeyi çok erken yaşta yaşamanın verdiği yorgunluğu yaşadığımız için yüreklerimiz yandı.
Dost için sırtımızı köprü yaptık, temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstünden diye. Köprü olduğumuz kişiler yıktı köprünün kenarlarını yüreğimiz ondan yandı.
Sevgili dostlarım!
"Koca koca yangınlara kafa tutarsın ama,
Göğsündeki mumu söndürmeye gücün yetmez."
Öyle işte! Her türlü yangının söndürülmesine bir çare buldum da, göğsümdeki yangını söndürmeye çare bulamadım.
Sözün özü;
"Dertlerini dökecek dostları olmayanlar,
Kendi yüreklerini kemirirler."
Bir insan acıdan delirdiğinde diğerleri onun acısını değil deliliğini görürler. Yüreğinin neden yandığını bir türlü göremezler.