Ağustos ayının son haftası iki büyük zaferimizi kutladık .
Elbette zaferleri sadece kutlamakla meseleleri halletmiş olamayız. Ancak tarihte olanları da unutmamak ve onların bugünlere kadar uzanan tesirlerinin farkında olmak çok önemli.
26 Ağustos 1071, bu toprakların bizim olduğu, 30 Ağustos 1922, ebediyen bizim kalacağını ilan ettiğimiz tarihtir.
Dünyanın en belalı üç bölgesinin, Balkanlar, Kafkasya ve Arap yarımadasının ortasındaki Anadolu ‘ya gelmişiz. Burada barış olmaz. Geçmişte de olmadı, yarın da olmayacak.
Coğrafyamız bize huzurlu bir yaşamı olanaksız kılıyor...
Bunları izleyip öğrendikçe... Batı'nın ikiyüzlülüğü yanında Ortadoğu'nun da iki yüzlüğünü farkında olup sosyal ve siyasal bir fikir geliştirmeliyiz .
Çaresizlik duygusuna kapılmadan
Geçmişin şuurunda olmak zorundayız.
İçinde siyasal şuur olmayan bir kutlamalar/bilgilenmeler hiç bir işe yaramaz.
Tarih Bin yıl, yüz yıl önceki ve günümüz durumlar arasında hep bağlantı mecburiyeti gerektirir.
Malazgirt Savaşı’nın 953. yıldönümü...
Malazgirt Türk Dünyası için bir dönüm noktasıdır. Bizanslılar yenildiler, Türkler Anadolu’da ve Orta Doğu’da ilerlemeye başladılar.
Esas olan bu zaferlerin anlamıdır. En önemlisi de coğrafyamızım sürekli gerilim ve savaş üretecek olmasıdır.
Malazgirt de Alparslan,kesin sonuçlu muharebe için mezhep devletcikleri ile savaşmak için Halep civarlarına kadar inmesini fırsat bilen Romen Diyojen kuzeydoğuya döndü.
Malazgirt Selçuklular için daha çok bir savunma muharebesi olmakla birlikte, ortaya çıkan zafer Bizans’ın Anadolu’yu savunmak için toparlayabildiği son orduyu tüketti.
Mezhepsel mücadele, günümüzde de İslam dünyasında bölücü ve yıkıcı roller oynamayı sürdürüyor. Çok tipik olarak, Suriye’deki Şii diktatörlüğünün yıllardır bize yaptığı düşmanlıklar, ülkelerini terör örgütleri için Türkiye’ye karşı tahkimli bir üs haline getirmeleri örnek verilebilir. İran’ın potansiyel düşmanlığını da unutmamalı.
Tarihteki en ölümcül savaş, toplam ölüm sayısı bakımından, 1939'dan 1945'e kadar, 60-85 milyon ölüm ile II. Dünya Savaşı olmuş ama sonuçta barışılmıştır. Çünkü aynı kültürün insanlarıydılar.
Ege'de aynı barış söz konusu olamaz. Sebebi ise Ege’nin iki yakası farklı kültürlere sahip.
Yine bu Zaferlerin ikinci anlamı ise;
Şelçuklulardan sonra Osmanlılar da yıkılınca Yunanlılar İngiltere’nin büyük desteğiyle Anadolu’da son bir girişimde bulundular. Yanıp yıkılmış bir ülkede bile Türkleri yenemediler ve Mustafa Kemal’in dehası onları Büyük Taarruz’da Anadolu’dan perişan halde söküp attı. Bu olay, bin yıllık bir mücadelenin son aşamasıydı ama Yunanlılar hala düşmanlığı sürdürüyor. Kıbrıs ve Ege gerginlikleri bunun örnekleridir ve sona ermeyecektir çünkü batı tarafından kullanılmak üzere destekleniyorlar.
Sorun o ki, Ege’nin iki yakası arasındaki savaşlar binlerce yıl sürmüştür ve dahi sürecektir. Tabii işlerinede böyle geliyor.
Netice itibariyle son söz
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın;
"Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız..!"