Hasan Çavuş’un yüzünde mutlu bir ifade vardı bugün. Günlerdir sanki ateşler içinde yatan o değildi. Yüzüne renk gelmiş, yanakları al al olmuştu. Dişsiz ağzından gürler gibi bir ses yükseldi.

“Ben de törene geleceğim.”

“Ama sen hastasın Hasan Çavuş.” dedim.

Erkenden kalkmış, tıraşını olmuş, askerlikten kalma döşünde madalyalar asılı üniformasını giymişti.

“İyiyim ben, iyiyim.” diyerek koltuk değneklerini yatağının kenarına dayadı. Tekerlekli sandalyesine oturdu. “Bu bayramı da kutlayayım… Öleceksem ondan sonra öleyim.”

Bu inatçı Gazi’ye hiçbir lafın etki etmeyeceğini biliyordum. Öleceğini bilse yine kutlamalara giderdi. Hasan Çavuş, huzurevinin en eski müdavimlerindendi. Kurtuluş Savaşı’nda tüm yakınlarını kaybetmişti. Bir bacağını ise savaş meydanında bırakmıştı.

“Ne ölmesi çavuşum? Daha dur… Seninle çok bayramlar kutlayacağız.” dedim.

Gözü camdan görünen Ay Yıldızlı Bayrağımıza kilitlendi. Bir iki öksürerek yıllardır içtiği tütünün zehirini dışarı atmaya çalıştı. “Çok bedeller ödendi Ömer’im… Çook…” dedi. Sanki konuşmuyor o günleri yeniden yaşıyordu. “Özgürce nefes alabilmek için bu toprakların her bir karışı şehit kanları ile sulandı.” Bayrağımızla birlikte sanki o da gökyüzünde dalgalanıyordu. “Korkmadık… Sinmedik… Kaçmadık… Ne aklımıza ölüm geldi ne de çoluk çocuğumuz… Göğüs göğüsse çarpıştık. Vatan dedik, Allah Allah dedik… Çektik süngümüzü…”

Tekerlekli sandalyeyi koridora doğru ittim. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı.

“Ulusumuzun egemenliği için savaştık. Keşke arkadaşlarım da bu mutlu günleri görebilselerdi. Keşke onlar da bu coşkulu bayramları izleyebilselerdi.” Titreyen elleri ile yanağından süzülen yaşları sildi. “Ne yapalım, başarı bedel ister evladım. Ulusumuzun kimliği, milletimizin birliği için mücadele ettik.”

Hasan Çavuş anlatmaya devam ederken ben de onun tekerlekli sandalyesini iterek araca doğru götürüyordum. Ata’mızın fotoğrafının önünden geçerken “Dur oğlum, dur.” dedi. “Başkomutanıma bir selam vereyim.”

Durdum. Elini alnına götürerek asker selamı verdi. “Sağ ol Komutanım. Senin sayende bu ulusun kaderi değişti. Senin sayende tek adam rejimi son buldu. Senin sayende egemenlik milletin oldu. Bu vatan evlatları sana minnettar…” Başını bana çevirerek “Sür oğlum, sür, gecikmeyelim, bayramı kaçırmayalım.” dedi. Yüreğinde vatan aşkı, yüzünde gururun şavkı vardı.

Tekerlekli sandalyeyi tekrar hareket ettirdim.

“Bak Ömer’im, bundan tam 101 yıl önce 29 Ekim 1923’ te Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Cumhuriyet ilan edildi. Krallık yönetimi yıkıldı ve ortak akıl ile karar verip büyük işler yapma zamanı başladı. Eğitim, kadın hakları, hukuk, dil ve kültür gibi alanlarda reformlar gerçekleştirildi. Kimliğimiz değişti, kimliğimiz. Siz Cumhuriyet çocuğusunuz; vatanımıza, bayrağımıza, ulusumuza sahip çıkın evladım.”

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nızı kutlarım.

Ya toprak ol

Ya da su

Sakın ateş olma