Rahmeti ve merhameti sonsuz Mevla’mızın huzuruna varmadan önce kendimizle hesaplaşmamız gerekmez mi?

                Gel bakalım nefsim, geç bakalım karşıma… demeye hazır mısın?

                Rabbim beni ne için yarattı? Bu eli, kolu, bedeni, aklı bana niye verdi? Eşi benzeri olmayan yazılımlarla beni neden donattı?

                Mal biriktir… Para biriktir… Sürekli el değiştiren maddelerle biraz da sen oyna diye mi? Kısacık yaşam süremizde bırakıp gideceğimiz varlıkları; elde etmemiz, biriktirmemiz için mi? Sanal mutluluklarla ömrümüzü tüketmemiz için mi yarattı bizleri?

                Bilgisayardaki hayali bir kahramandan ne farkımız var? “Kahraman” diyorum, dikkatinizi çekerim. Çünkü hepimiz kahramanız. Her şeyi biz bilir her şeyi biz yaparız. Utanmasak küçük dağları bizim yarattığımızı da söyleyeceğiz.

                Nedir bu kibir? Kibrimizi yenme zamanı gelmedi mi?

                Kahramanız kahraman olmasına da elektrikler kesilince, şarjımız bitince ya da oyundan atılınca kalakalıyoruz ortada. Tekrar oyuna giremiyoruz. Tüm puanlarımız siliniyor. O kadar emek döktüğümüz, çalıştığımız, çabaladığımız, kazandığımız tüm varlıklarımız bir an da elimizden gidiveriyor. Bunu biliyoruz. Biliyoruz bilmesine de yine de oynamaya, oyalanmaya devam ediyoruz.

                Mevla’mız ana baba hakkına önem veriyor. Yaşlılara hürmet etmeyi, yoklamayı, dualarını almayı, hâcetlerini gidermeyi, bir tas sıcak aş ikram etmeyi emrediyor.

                Nefsin yaptın mı? Ananın babanın gönlünü aldın mı?

                Rabbimiz yetim hakkını gözetmeyi emrediyor. Adaletli davranmayı, yetimi ve öksüzü korumayı… Onlara sahip çıkmayı, kol kanat germeyi…

Nefsim yaptın mı? Yetimi, öksüzü korudun mu?

Zekât! Ne kadar da çok bahsetmiş zekâtın öneminden Yüce Allah. Malı temizlediğini, koruduğunu söylüyor. Vermekten korkma… Sen ver ki Ben de sana vereyim. Hem de misli misli vereyim.

Ahh! Vermek öyle kolay olsa… Bitivereceğini, azalacağını sanıyor insan. Veremiyor. Allah’ın rızasını kazanmak için, kulun gönlünü almak için, malının zekâtını vermekten korkuyor.

Nefsim yaptın mı? Malının zekâtını verdin mi? Bedeninin zekâtını verdin mi? İlminin zekâtını verdin mi?

Nefsimize soracağımız ne çok soru var aslında… Sorulacak soru çok ama sormaya cesaretimiz yok. Daha doğrusu alacağımız cevaplar bizi mutlu etmeyecek. O yüzden kaçmayı tercih ediyoruz.

Bu dünya fani… Gel gönül kırma… Mutluluğu uzakta arama… Maddeyi değil, canlıyı sev. Köpekleri sev, kedileri okşa… Kurda kuşa, börtü böceğe sevgi nazarıyla bak.

Yaratılanı hoş gör Yaradan’dan ötürü… Sen hoş gör ki Allah Celle Celâlühu de seni hoş görsün. Berat etmek istiyorsak önce nefsimizle bir yüzleşelim. Berat istemeye yüzümüz olsun. Önce kırdığımız, döktüğümüz, hakkını yediğimiz, iftira attığımız kullarından beratımızı isteyelim. Sonra Yüce Mevla’nın karşısına çıkalım. Berâat istemeye yüzümüz olsun.

Berâat Kandiliniz mübarek olsun.

Ya toprak ol

Ya da su

Sakın ateş olma