Değerli hemşerilerim, sevgili okurlar; burada zaman zaman sizlerle yaşamın içindeki güzellikler, sorunlar, bilinen veya bilinmeyen bazı konular üzerinde dertleşeceğiz. Bu ilkyazıma mesleğimle başlamak istedim.
Hiç aklımda yokken herkesin girdiği bir sınava girerek, kendimi Öğretmen Okulu’nun sıralarında bulmuştum. Çok hızlı geçen öğrencilik yıllarından sonra genç yaşta, yaşamın en kutsal mesleklerinden biri olan öğretmenliğin derinliklerine dalıp gittim. Altmış yıla yakın zamandır da içinden hala çıkamadım. Okuyoruz, yazıyoruz, yer yer de anlatıyoruz.
Tabii burada konu, benim öğretmenliğimden çok, asıl öğretmenlik mesleğidir. Türkiye’de ve dünyada öğretmenlik hakkında o kadar çok şeyler yazılmış ve söylenmiştir ki, kitaplara sığmaz. Ben ise tek bir şey söylemek isterim. “Öğretmenlik kişiyi insan yapma sanatıdır.” Bu söze yorumu da tüm değerli okuyuculara bırakıyorum.
Türkiye’deki öğretmenlik gerçeğine birkaç satırcıkla da olsa değinmek istiyorum. Köy Enstitülerinin Türkiye’nin eğitim hayatındaki gerçek yerini kimse inkâr edemez. Işığı bol bir güneşti, ama çok erken kararttılar. İzleri ise hala devam etmektedir. Benim jenarasyonum ise, Köy Enstitülerinin devamı olan Öğretmen Okulu mezunları bir konuda çok şanslıdır. Şöyle ki; Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin öğrencileri olmuşlardır. Ancak biz iyi bir meslek adamı olarak yetiştiğimizi yıllar sonra bu günleri görünce daha iyi anladık. Bizzat yaşadığım bir olay bu durumu çok iyi anlatır. Genelleme yapılamaz ama gerçeklerinde üstü örtülemez. Olay şudur. ”Bir dershanede yönetici olarak çalıştığım bir günde Edebiyat Fakültesi mezunu olup iş başvurusu yapan bir kızımıza Yaşar Kemal nasıl bir yazardır?” diye sorduğumda, hiç tanımadığını ve kitabını okumadığını söylemişti. Oysa bizler öğrenci iken dünya klasiklerini okuyorduk. İşte aramızdaki fark buydu.
Bir diğer ekstra yaşadığım olay var ki; öğretmenliğin ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini çok güzel anlatır. Yurtdışına(Belçika) işçi çocuklarımızın eğitimi ile ilgili görevli olarak gitmiştim. Yılsonunda yaz tatili başlarken öğretmenlerin topluca bir yemek yeme gelenekleri vardır. Benim de bir öğretmen olduğumu çeşitli çalışmalarımı gördükten sonra kabullendiler ve beni de yemeğe davet ettiler. Gittim, olağanüstü kaliteli bir yemekti ve çok uygun fiyata yemiştik. Yemekten sonra öğrendiğimde, Benelüks ülkelerinde yedi adet bulunan bu restaurant zincirinde ancak öğretmenler ve hâkimlere toplu rezervasyon yapılırmış. İşte öğretmenliğe bu kadar değer verir isen eğitimde bir sorun yaşamazsın. Günümüzde bizdeki durumu düşünüyorum da, uzun yıllar gece gündüz verdiğim emeklerime üzülüyorum.