Son günlerde yazılarımda Kırşehir’in sorunlarından ve siyasetten uzak kalınca beni görenler “Kendi kabuğuma çekildiğimi, Kırşehir’in problemlerini yazmadığımı, yorulduğumu, enerjimin tükendiğini” ve bunun bana yakışmadığı yönünde olumlu eleştiri yapanlar oldu. Kendilerine teşekkür ediyorum.

Tabi kimse kimsenin neler yaşadığını, neler düşündüğünü, ne planlarının olduğunu bilmez. “Üzümün şırası var, her işin sırası var” sözünde olduğu gibi bazen zamanını ve sırasını beklemek doğru bir anlayıştır.

Bu günlerde Kırşehir’in sorunlarından uzak durmamın birinci nedeni; Son birkaç aydır yaşadığım özel nedenler,

İkincisi ise; Mayıs seçimlerinden sonra Kırşehir’de yaşayanları, siyasetçileri, sivil toplum kuruluşlarını, kurumları gözlemlememden kaynaklanmaktadır.

Ne olursa olsun, yüzümü ve yönümü nereye çevirirsem çevireyim aklım, gönlüm ve kalemim her zaman Kırşehir’ledir. İşin içine Kırşehir girince akan sular durur, ne yorulurum, ne enerjim biter, nede yazılarım. Her zaman dediğim gibi Kırşehir benim sevdam, Kırşehir benim edam, Kırşehir benim rüyam, Kırşehir vazgeçemediğim aşkımdır.

Gözlemlediğim kadarıyla vatandaşlar Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra rahat bir nefes alacağını düşünürken, üzerinden silindir gibi geçen zamların altında ezilerek, ölüm sessizliğine büründüler. Bu sessizlik iyi bir şey değil.

İnsanlar neler umuyor ve bekliyordu, nelerle karşılaştılar. Evdeki hesap çarşıya ve pazara uymadı. Aslında bunun böyle olacağı belliydi. Seçim öncesinde devlet kasasından siyasi partilere verilen seçim paralarının, ağalık yaparak devletin kasasından bol bol dağıtılan paraların, 3 bin veya 4 bin pirim günüyle 10 veya 15 yıl çalışanların emekli edilmeleri, 25 metre küpe kadar bedava verilen doğal gazların bedelini seçimlerden sonra pahalı ödemekteyiz.

Anadolu’da söylenen “Tatlı tatlı yemenin, acı acı çıkarması olur” sözünde olduğu gibi tatlı yedik, acı çıkartıyoruz.

İşte insanlar üzerinden geçen zam silindirinin ve acı acı çıkarmanın sonuncunda ölüm sessizliğine büründü.

Bakmayın siz vatandaşın dış görünüşüne, kıyafetine, güldüğüne, herkesin bir veya bir çok derdi var. Anlayacağınız “Ayakkabı fiyakalı ama çorap delik.“

Herkes evinde kaynayacak tencerenin, üniversiteyi bitiren çocuğunun işe girmesinin, işi olan çocuğunu evlendirerek yuvasını kurmanın derdinde, Kirada oturuyorsa aşırı derece artan kiraları nasıl ödeyeceğinin derdinde.

Çoğunluk halinden memnun değil, karamsar, endişeli, gülmeyi unutmuş ağlamaktan.Kırşehir’de sadece insanlarımız ölüm sessizliğine girmedi, siyasetçiler, sivil toplum kurumları, Kırşehir için elini taşın altına koyması gerekenlerde girdi.

Artık kolay kolay hiç kimse Kırşehir’in derdine sahiplenmiyor, gündeme getirmiyor, Kırşehir’e yatırım gelmiş, gelmemiş kimselerin umurunda değil.

Hiç kimse mutlu değil, herkes umutsuz, gergin, stresli, cansız, umursamaz, ne bileyim ölüm sessizliği içindeler.

Kırşehir’e bakıyorum, çarşı, pazar, piyasa hareketsiz. Birkaç esnafların yüzleri asık, eş, dost, arkadaşlar bir araya gelerek çay sohbeti yapamaz olmuşlar.

Kırşehir’de yaşı ellinin üzerinde olanlar cadde ve sokaklarda yürürken kendi kendilerine hesap yapıyorlar, konuşuyorlar, el kol, hareketi yapıyorlar. Nereden, nasıl geçtiklerinin farkında değiller. Adeta vücutları başka yerde, kafaları başka yerde.

Herkes çaresizlik, sessizlik içinde. “Hani ölü toprağımı örtüldü bu insanların üzerine?” diye bir söz vardır ya aynen öyle.

Bu deyimi son günlerde Kırşehir için söylemek yanlış olmaz. Zira Kırşehir’de üstüne ölü toprağı serpilmiş, ölüm sessizliği yaşayan şehir gibi. Bunun da geçmişi 1954 yılına kadar gider.

Kırşehir 1954 yılında Adnan Menderes’in ilçe yapmasının etkisinden bir türlü kurulamadı ve bu güne kadar acı günler yaşadı ama hiçbir zaman bu kadar suskun, ümitsiz, yalnız  ve karanlıkta hissetmemişti.

Son yapılan seçimlerden sonra arka arkaya gelen zamlar, hayat pahalılığı, ülkemizin içerisinde bulunduğu durum, işsizlik için için yakıyor Kırşehir’i.

Sanki Kırşehir ölüm sessizliği yaşayan yalnız şehir filmini oynuyor.

Kırşehir’ de yaşayanların gözlerine bulut çökmüş, midelerine kramp girmiş, sinirleri alınmış gibi.

Siyasilerin Kırşehir’e bakış açısı ve boş vermişlikleri şehrin her yerine sızıyor, damarlardan yayılan zehir gibi felç ediyor.

Kırşehir çok hırpalandı, çok ağır darbeler yedi. Bu hırpalanmalar ve ağır darbeler bugün Kırşehir’de ölüm sessizliğine dönüştü.

Üzerimize serpilen ölü toprağından ve içerisinde bulunduğumuz ölüm sessizliğinden kurtulmanın yolu ise siyasetçilerden, özellikle AK Parti Milletvekili Necmettin Erkan ve Kırşehir teşkilatından geçmektedir.

Milletvekili Necmettin Erkan bizden veya bizden olmayan ayrımı yapmadan Kırşehir Valisi H. Mete Buhara’yla, Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu’yla, CHP Milletvekili Metin İlhan’la sivil toplum kuruluşlarıyla, basınla, esnafla belirli aralıklarla görüşerek Kırşehir için yapılacakları başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Bakanlar kuruluna sunmalı, takibini yaparak sorunların çözülmesini sağlamalıdır. En azından ayda bir defa halk günü düzenleyerek hemşerilerinin derdini dinlemelidir.

Kısaca Kırşehir ayrışmadan kurtulmalı,  birlik ve beraberliği sağlamak için silkinmeli ve umudu diri tutmalı, kendimize gelerek, zaman kaybetmeden, geç kalmadan Kırşehir için çalışarak üzerindeki ölü toprağını atarak,  ölüm sessizliğinden kurtulmalıdır.

Yine de “gün doğmadan neler doğar, neler” diyerek ölüm sessizliğine büründüğümüz bugünleri de atlatır, iyi günlere doğru gideriz diye ümit ediyorum ama ne yalan söyleyeyim, ülkemizdeki siyasetçilerin bizden ve bizden olmayan diyerek ayrışmacı anlayışlarıyla, bu sistemle bende ümitsizim.