Peki ya beklentiler? Herkes, hepimiz bir şekilde bir beklenti içerisindeyiz. İnsanların da bizlerden beklentileri var… Annelik, babalık, mesleki beklentiler, toplumun beklentileri vb. Bu sıralama bitmez. Ama ben şunu fark ettim. Yaşadığım tecrübeler yani aslında hayatın beni ‘’acı’’ ile istediği noktaya getirmek için çabalaması ile beklentisiz olmayı öğrendim. Daha doğrusu beklentisiz olmak hayal kırıklıklarının önüne geçiriyor beni. Yani tecrübe tanımım beni beklentisizliğe itti. Bilemiyorum bir süre sonra beklentisiz olmak da eksik gelmeye başladı ve sonra aradığım asıl şeyin tanımını buldum.

Peki neydi bu hayal kırıklığı? Hayal kırıklığı psikolojide: ‘’Beklenen bir durumun gerçekleşmediğinin veya hiç gerçekleşmeyeceğinin farkına varılmasında yaşanan bir duygu’’ olarak tanımlanır. Peki hayal kırıklığı ile nasıl başa çıkılır? Bedenen hayal kırıklığının, kaygının, stresin, acının tanımını biliyorum. Önce bir kal geliyor insana. Korku beyni sararken o kaygı, şaşkınlık nasıl olabilir? Ama ben böyle hayal etmemiştim tanımları… Ruhen ise verdiği his -teşbihte hata olmaz- kalbe saplanan bir bıçağın orada kalması gibi. Ne ölüyorsun ne de çıkartıyorsun o bıçağı. Orada öylece duruyor. Bir zaman sonra onunla yaşamayı öğreniyorsun. İnsanın bütünüdür ruh. Ve fiziksel olarak bu hayatta var olmak bütünü oluşturmaz. İnsan biraz da ruhunu bilmeli. Psikoloji sevdiğim alanlardan bir tanesidir. Severek takip ettiğim bir psikologdan şu cümleleri duydum hayal kırıklığı ile ilgili: ‘’İlişkilerde kişiler hayal kırıklığı yaşar. Bunun bir zamanı vardır. Ama olay şudur her kim ki kendi hayal kırıklığına katlanırsa ilişkiyi sürdürür. Bütün ilişkilerde hayal kırıklığı garantidir. Çok üst çok ulvi bir mertebe, bir insanı olduğu gibi kabul etmek. Bunu başarmak çok kolay bir şey değil bu yüzden beklentiler hep olur. Kadın ve erkek ilişkileri de bu şekildedir. Kişiler birbirlerinin gözlerine baktıklarında kendisinin daha iyi versiyonunu görür ve hayal kurulur. Sonrasında kurulan hayal ile bunlar söz olur kişinin diline yansır. Karşıdaki de senkron bir şekilde karşılık verirse gönül ısınır. Beraber yol yürünmeye başlarsa araya alışkanlık girer. Bir süre sonra bireyin muhatabının kendisinin en iyi versiyonu olma halinin kırıldığı ana hayal kırıklığı denir. Hayal kırıklığına katlanamayan kişi ilişkiyi terk eder. Katlanırsa tam tersi olabilir. Aslında insanı anlatan şey hayal kırıklığıdır. Aslında hayal kırıklığına katlanmak kişinin kendi eksikliğine katlanmasıdır. Yani aslında bizler genelde hayal kırıklığını karşımızdakinin bizim eksikliklerimize katlanması olarak görüyoruz. Yanlış hayaller ve beklentilerle kurulan ilişkiler de hayat ile tutarlı olmayıp örselendiğinde hayal kırıklığı yaşıyoruz.‘’

Yani hayal kırıklığı yaşamamak için kendi içimize dönmek ve sanırım kendimizi bir başkasında aşk, iş, toplum ne derseniz artık en iyi versiyonumuzu görmediğimiz için bunun bedelini ödüyoruz. Ve tabi ki beklenti işte beklenilen şey aslında yine biziz. Eksikliğimiz. Ben bunu isterdim, ben bunu beklerdim diye kendimizi bir kapana alıp karşımızdakine belki de haberi olmadan yüklediğimiz her şey… Peki bizim kendimiz için yapamadığımız bir şeyi ‘’hayatın’’ dahil olduğu bir gerçeklikte kim bizim için yapabilir? Bu beklentiyi karşılamaması gerçekten onun suçu, bizim de kırıklığımız mı? Beklentilerimiz için kendi içimize dönerek kendi beklediğimiz eksikleri, kendi bütünümüz ile tamamlarsak hayatın bu kırıklığı ile baş edebiliriz.