Son yazılarımda siyasetten ve Kırşehir’in sorunlarından uzak durarak değişik yazılar yazmaktayım. İnanın damardan girerek, birilerine sataşmayınca, suya sabuna dokunmayınca o kadar rahatım ki. Ne yüzünü ekşiten var, ne selam vermemezlik yapan var, ne de “Kırşehir’in sorunları senin üzerine vazife mi?” diyerek tepki gösterenler var. Böyle yazılar yazmak ne güzelmiş. Meğer bazı zatı muhteremler yüzeysel işlerle uğraşmakla, suya sabuna dokunmamakla ne kadar doğru iş yapıyorlarmış.
Ne güzel; salla başını, al maaşını, azıcık aşım, ağrısız başım.
Ömrünü Kırşehir’de geçirmiş, hamurunu çiğnemiş, çamuruna basmış, tozunu yutmuş, futbol oynamış, danışmanlık ve genel sekreterlik yapmış, çilesini çekmiş Kırşehir’in bir çocuğu olarak her yıl düzenli şekilde Eylül ayının başlarında sürekli olarak dolaşırdım Kırşehir’i.
Ancak bazen evdeki hesap sokağa uymayınca her şey istediğiniz gibi gitmiyor. Bazı özel nedenlerden dolayı her zaman Eylül ayının başında gerçekleştirdiğim yürüyüşü bir fırsat bularak bu hafta sonu gerçekleştirdim ve cadde, sokak, dağ, tepe, uzak, yakın aklınıza neresi gelirse iki gün süren yürüyüş yaparak dolaştım Kırşehir’i…
Her şeye rağmen Ekim ayının ilk günlerinde gerçekleştirdiğim yürüyüşüm; sakin yağan yağmurla zevkli ve keyifli bir hal aldı.
Eylül ayının başlarında yapmış olduğum yürüyüşlerde Kırşehir’in kenar mahallelerinde salça, pekmez, bulgurluk buğday kaynatanları, yufka ekmek yapanları görür, diz kırar sohbet eder, gözleme yer, çay içer, bir de ağıt yakan teyzemiz olursa ağıt dinler hıçkırarak ağlardım. Ancak yürüyüşüm gecikince bunları göremedim. Sadece sokaklarda oturanlarla selamlaştım, kısa süreliğine sohbet ettim.
Yürüyüşüm esnasında beni çok üzen oluşumlara; Kırşehir’in en verimli topraklarına sahip olan, tek katlı müstakil evlerden oluşan Dinekbağı’nın, Hızırağı’nın, Bağbaşı’nın, Hılla’nın, Kındam’ın, Gölhisar’ın, Mehtap Tepesi’nin orijinallerinin bozulduğunu, tek katlı müstakil evlerin yıkılarak, yerlerine çok katlı binaların dikildiğini, sulu tarıma elverişli topraklara ihanet edildiğini içim acıyarak şahit oldum.
Kılıçözü akarsuyunun etrafından geçerken, beni hayrete düşüren içerisine her türlü malzemelerin atılmış olduğunu gördüm.
Kılıçözü akarsuyunun bu hali utanç kaynağıdır. İlk olarak bu akarsuya malzeme ve çöp atanlar insan mı, değil mi? Araştırılmalı, sonra da temizlenerek Kırşehir’e yakışır hale getirilmelidir.
Terminal istikametinden Özbağ’a doğru yürürken, DSİ İl Müdürlüğü yanında bulunan, yıllardır devlet kurumlarına Müftülük, SGK Müdürlüğü, yurt gibi değişik isimler altında hizmet veren binanın viraneye dönüştüğünü, içerisinde her türlü ahlaksızlığın, rezaletin yapıldığını gördüm.
Atıl vaziyette bulunan bu binanın hali içler acısı olup, kötü amaçlar için kullanılmaktadır. Binanın bu şekilde ki hali Kırşehir için utanç ve ayıp kaynağıdır. Acaba ilimizin yöneticileri burayı bir görseler gereğini yaparlar mı ki!.. Bu utanç ve ayıptan kurtulmak için binanın acilen yıkılması gereklidir.
İki günlük hafta sonuna sığdırmaya çalıştığım gezimde Kırşehir’in kenar mahalleleri ve sokakları dışında çok uzun zamandır uğramadığım Kale’sini de gezdim. Kale’nin dört bir yanından seyrettim Kırşehir’i içim sızladı, ciğerim yandı, gördüm ki Kırşehir kaderine terk edilmiş. Yeşillikler gitmiş, kuru betonlar gelmiş.
Özellikle Askerlik Şubesiyle, eskiden benzinlik olarak bilinen alana yapılan yüksek katlı binaları görünce başım döndü. Şehrin merkezinde çirkin çirkin sivrilmişler. Bu binalar Kırşehir’e hiç yakışıyor mu, birileri servet sahibi olacak, köşe dönecek diye Kırşehir’e bu kadar kötülük edilir mi?
Bir zamanlar Kırşehir birinci derece de deprem bölgesiydi, şimdi zemini mi değişti, ne oldu da birinci derece deprem bölgesinden çıkarıldı ve başta sulu tarıma elverişli alanlar olmak üzere Kırşehir’in her tarafında çok katlı binalar yükseldi?
Hadi üç veya beş katlı binalara izin verilsin ama on beş veya daha fazla katlara neden izin veriliyor?
Dinekbağı’ndan, Hızırağa, Bağbaşı’ndan Özbağa, Mehtap Tepesi’nden, Kervansaray’a, Kındam’dan, Bahçelievler’e, Gölhisar’a seyreyledim kalesinden Kırşehir’i. Duman almış Kervansaray Dağını. Kervansaray Dağı da eski dağ değil, üzerinden otlar çıkmıyor, hayvanlar otlamıyor, kuşlar uçmuyor.
Özbağ’ının, Dinekbağı’nın, Bağbaşı’nın bağlıkları, Hızırağa’nın hızırlığı, ağlığı kalmamış, beton yığınları yükselmiş. Kındam’ın, Bahçelievler’in bahçesinden, bağından eser yok. Gölhisar hiç değişmiyor, içine kapanmış uzanacak bir el bekliyor.
Tabi kaleden Gölhisar’ı seyrederken gözüm Petlas Lastik Fabrikası’na takıldı. Kendi kendime “Ey Petlas! Beş bin kişiye yaklaşan çalışanınla, kaliteli lastiğinle, yatırımlarınla, adınla, markanla göğsümüzü kabartıyorsun, Kırşehir ve Türkiye’nin gurur kaynağısın, dünyaya mal olmuşsun, Allah eksikliğini vermesin, Kırşehir’ de senin gibi beş fabrika olsa işsizlik konusunda Kırşehir’in tüm sorunu çözülür. Bunlar çok güzel de, bir de Kırşehirspor’a sponsor olarak destek versen, formasında senin reklamının yapılmasını sağlasan ne kaybedersin?” dedim.
Sahi Petlas’tan söz etmişken; Petlas Genel Müdürü ile tanışıp, çayını içmek için aylar önce randevu talebinde bulunmuştum, ama bu güne kadar dönüş yapmadılar. Herhalde Petlas’ın bizlere ikram edecek çayı yok. Şayet davet ederlerse çayı çok seven ve içen birisi olarak bir bardaktan fazla içmeyeceğimi belirtmek isterim!..
Kale’den seyretmeye devam ettim… Kırşehir adının anlamı ay ışığı, olan Mehtap’tan alan Mehtap Tepesi’ne baktım dakikalarca, inanın Mehtap Tepesi’nin eski halinden, aydan, ışıktan eser yok.
Yüreğim alev alev yanıyor Kırşehir’ime. Gözlerimden yaş dinmiyor.
Oysa Kırşehir öyle sıradan bir şehir olmayıp, medeniyetlere beşiklik etmiş, buram buram tarih ve kültür kokan şehirdir. Selçuklu’nun önemli şehirlerinden olup, ikinci başkentidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasına öncülük etmiş, Anadolu'nun Türklere yurt olmasında büyük rol oynamış Ahiler, ilim ve bilim insanlarını, sevgi ve hoşgörü adamlarını yetiştiren şehirdir.
Kırşehir Ahilikle birlikte Türk Dili’nin Başkentidir.
UNESCO dahi 2021 yılını Kırşehir’in bağrından çıkan Ahi Evran, Hacı Bektaş, Yunus Emre yılı, 2023 yılında da Kırşehir’i dünya müzik şehri ilan etmiştir.
Ülkemizde başta siyasiler olmak üzere maalesef kimse Kırşehir’in değerini bilmiyor, üvey evlat muamelesi yapılıyor Kırşehir’e, adeta yaz gözle bakılıyor.
Merak ediyorum Kırşehirli bir gün ayaklanarak, “artık yeter!” diyecek mi, kabuğunu kıracak mı, çehresini değiştirecek mi, Kırşehir’e sahip çıkacak mı diye ama hiç ümidim yok.
Kısaca hem iki gün gezerek, hem Kalesi’ne çıkarak seyrettiğim Kırşehir’in kaderine razı olmuş hali içimi acıttı, yüreğimi sızlattı.
Özet olarak, Kırşehir kendisine uzanacak yardım eli bekliyor, Kukla olmayan, elini değil, başını taşın altına sokacak Kırşehir sevdalısını, cesur, yiğit ve delikanlı evlatlarını bekliyor.
Bulur mu?
Hiç zannetmiyorum.