Yazmakta olduğum Sâzende Felek adlı romanımda ele aldığım kısa konulardan biri kibir ve zannediyorum dünya çapında kibirli olmak bizim toplumumuzda da bir akım haline gelmiş durumda.

En kısa tabiriyle kendini beğenmişliği kibir olarak algılarız. Kendini beğenmişliğin altında yatan en güçlü his ise, yani kişiyi kibirli olmaya yönelten his ise yetersizlik duygusudur. Günümüzün ünlü olma yarışına giren duygu uzmanları ‘saygı görmek istiyorsanız…’ başlıklı paylaşımlarıyla bireylerde dikkat çekmeye çalışırken muhtemelen farkında olmayarak kibirli insan özellikleri aşılamaktadırlar. Bireyler kendine değer vermeyi sanki kibirli olmaya çalışmak şeklinde anlamaktadırlar. Bu durumu eleştiri mahiyetindeki şu alıntımla ifade etmeye çalışmıştım:

“ Eskinin insanı yaratılanı yaratandan ötürü sevmeye yönlendirmiş. Şimdiki zamanın iyi yaşam tüccarları ise ‘bekletmeye al ki saygı göresin’ diye bir akım başlattılar. Herkeste meşgul süslü bilinçli dalgınlık… Bir bakarkör gözlerimcilik… Kısmetse bir mezar taşı, garantisi yoksa tekrar görüşmelerin, ışıktan kaçan gölgelere özenmek saygı değil; olsa olsa kibirli yalnızlık getirir.”

 Yunus Emre Risaleti’n- Nushiyye adlı eserinin “Kibir Destanı” adlı bölümünde kibri dağa, kibrin kendine ait sıfatlarını ise dağ başında haramilere benzetmiştir. Dağ benzetmesinin zıt anlamı olarak ise ova anlamına gelen “aşaklık” kelimesini kullanmıştır. Yine kibrin zıttı olan tevâzuyu su metaforu ile açıklamıştır. Kaynağını yükseklikten alan su, ovalara inmiş burada başka kaynaklarla birleşerek ırmağa dönüşmüş, bu sayede denize ulaşabilmiştir. Yunus Emre’nin bu metninden hareketle kendisine en çok kötülük yapan kişi özünden uzaklaşacağı, gerçeklikten kopacağı için kibirli insandır.

 Gazali “Kitabu’l Zemmi’l Kibr ve’l- Ucb” adlı eserinde kibrin içsel süreçten davranış sürecine geçmesi için mukayese ve karşılaştırmaya gereksinim duyduğunu belirtir. Mukayese yoluyla ortaya çıkan kanaate kibir adını verir. Gazali’ye göre kendini beğenmek ise içsel süreçlerle ilgilidir ve kendini beğenen kişiler para, mal, mülk, ahlak, ilim vb. gibi bir çok hususu tamamen kendi maharetinden görür. Yaptıklarını abartır. Abartılı minnet beklentisi içine girer.

 Kısacası toplumumuz, sistemlerimiz, sanatçılarımız, ilim sahiplerimizin büyük çoğunluğu kibirli davranış özellikleri göstermektedirler. Bir araya gelen eli telefonuna yapışık insanlar mesajlarına, aramalarına saatler sonra dönüş yapıldığının sohbetini yapmaktadırlar. Bekletenler meşgul görünmeye çalışırlarken aslında meşgul olmadıklarını, kendine değer verip saygı görme akımına uyum sağlama çalışmalarında olduklarını belli ederek kendilerini ele vermektedirler. İnsanlar birbirlerine selam bile vermemek için görmezden gelme çabası içine giriyorlar. Birlik, beraberlik yardımcı olmak gibi şeyler kişilerce kullanılmak olarak algılanmaya başlamıştır.

 Oysa insan dediğin sadece kendisine değil karşısındakine de değer vermelidir. Kendisinin ve karşısındakinin ölümlü olduğunu unutmamalıdır. (Tabii ki zarar verenler bu genel düşüncenin dışındadır.) Meydana gelen, oluşan her şey etkileşimin, verilen emeğin sonucudur. Yunus Emre’nin de belirttiği gibi hiçbir şey kendiliğinden oluşmaz. Oluşmuşsa, denize ulaşmışsa bu ırmakların onu denize ulaşma seviyesine getirmesindendir.

Güzel şeylerin trendleşip akım haline geldiği güzel zamanların hayaliyle…