Şüphesiz ki evlilik birey ve toplumların hayatında çok önemli bir yere sahiptir. İnsanların hayatlarını büyük ölçüde etkilemektedir. Bu yazımda kadınlarda fark ettiğim evliliklerdeki bazı farkındalıkları aktarmaya çalışacağım. “ Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek; sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek” diyen Mehmet Akif Ersoy gibi hakikatlice olmasına çalışarak… Bundan sonraki yazımda da evlilik kurumundaki erkeklerde gözlemlediğim eleştirilere yer vereceğim. Kadınlardaki eleştirilerime şu tespitle başlıyorum:

 Karşı tarafa duygu ve düşünceleri aktarmada eksiklik: Kültürümüz gereği ailelerimiz tarafından “ karşı gelme, ses çıkarma, seviyesine inme” öğretileri ile yetiştirildik. Gözlemlerim ışığında özellikle kadınların eşlerinin aileleri ile olan problemlerini konuşarak çözemediklerini, kırıldıklarını ifade edemediklerini, konuşmayıp surat astıklarını, eşlerine sürekli şikayet ettiklerini, kavgaların büyük çoğunluğunun bu durumdan kaynaklandığını fark ettim. Kayınvalidesi, görümcesi, kayınpederi… ile olan sıkıntılarda gelinler susuyorlar. Uygun bir dille kırgınlıklarını dile getirmeye cesaret edemiyorlar. Bunun yerine eşlerine şikayet ediyorlar. Bu da ne istediğini anlamayan ve eşinden anlayış bekleyen damat profilleri ve kavgalar ortaya çıkarıyor. Oysa gelinler eğer kırıldılarsa, problem olduğunu düşünüyorlar ise bunu eşlerine şikayet ederek değil kırıldıkları kişiyle uygun bir dille kendilerini ifade ederek çözmelidir. Evlenme yeterliği olan kadınlarımız maalesef iş eşinin ailesine geldiğinde konuşarak kendi problemlerini çözme cesaretinden yoksundur. Dışlanma, sevilmeme, olayların büyüyeceği korkusu yaşamaktadır. Bazıları bahaneleri çoğaltarak eşini, çocuğunu ve kendisini eşinin ailesinden uzaklaştırmayı amaçlamaktadır. Taciz, büyü, şiddet gibi durumlarda uzaklaşma ve uzaklaştırma isteği anlaşılabilir fakat diğer basit şeyler abartılmamalıdır diye düşünüyorum ama maalesef bu durum neredeyse pek çok evliliğin büyük sorunlarından. Nedeniyse sorun çıkaranla konuşmak yerine sorun çıkaranı şikayet etmek.

 Evliliği “sürekli aynı yerde olmak” olarak algılamak:  Bu, kadının evlilikte güven eksikliği, kaybetme korkusu ve empati yapamamasından kaynaklanan sorunlardan. Kişiler çok boyutludur. Bir kişi anne ya da babadır, arkadaştır, evlattır, yaptığı mesleğin icracısıdır. Duygusal benliği ve sosyalliği ile bir bütündür. Kadın ise bir boyutu da ne meslek yaparsa yapsın ayrıca ev hanımlığıdır. Günümüz evliliklerinde erkeğin arkadaşları ile olan sosyalleşme ihtiyaçları bazı kadınlarımızca yok sayılır. Erkek, eşi olmadan arkadaşları ile sosyal bir faaliyette bulunma noktasında sıkıntı yaşamaktadır. Gitse bile sürekli aranarak rahatsız edilmektedir. Kadınlarımız maalesef hem kendilerini hem de eşlerini zor duruma düşürmektedirler. Aldatılma korkusu yaşamakta ya da evde olduğu için kendisini kurban psikolojisine sokmaktadır. Kadının bu konuda kendisiyle yüzleşmesi ve gereken çabayı göstermesi gerekmektedir. Kendisine ve eşine haksızlık yapmamalıdır.

 Kıyaslama yapmak: Bazı kadınlarımızın sanki tek eğlencesi çevresindekilerin hayatları ve yaşam tarzlarını gözlemleyip bu gözlemleri kendi hayat ve koşullarıyla karşılaştırıp eşini yetersiz hissettirmek için kullanmaktır. Başkalarının hayatlarıyla ilgilendiği kadar kendi hayatlarıyla ilgilenmezler. Memnuniyetsizlik duygularını her fırsatta eşlerine yansıtmaktan geri kalmazlar. Böylece hayatlarının ve evliliklerinin tadını kaçırırlar. Kendi nimetlerinin farkına varamazlar.

 Kıyaslama yapmak bir de erkeğin eski aşk defterlerini karıştırıp kadının kendisiyle karşılaştırma yapması şeklinde de karşımıza çıkar. Bu kadınların sevdiklerinin hayatlarında ‘en değerli’ olmak istemeleriyle ilgilidir. Çokgözlü Mavi adlı romanımda bunu şu şekilde açıklamıştım: “ ‘Kadınlar sevdiği kişinin hayatında en değerli olmak ister’ derdi. Bu yüzdendi kadının geçmişi kurcalayıp kendisiyle karşılaştırması.”

Değiştirmeye çalışmak:  Şu gerçek bilinmelidir ki hiçbir kimse kendisi istemediği ve çaba göstermediği sürece değişmez. Kadınlar ise istek ve çabayı göz ardı edip değiştirme gayretine girişebilir. Olanı olduğu haliyle kabul etmekte zorlanır. İyi niyet taşıması gerçekliğin hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Bu çaya sürekli ‘süte dönüş’ demek gibi beyhude bir çaba olabilir çoğu zaman, çay ‘süte dönüş’ demekle süt olmaz. En başından çay mı yoksa süt mü istenildiğinin farkına varmak gerekir.

 Kendini tekrar eden döngüde sıkışmak:  Kültürümüz kadına aşırı fedakarlığı aşılar. Aşırı fedakar kadına övgüler sunar lakin psikoloji ilmine göre aşırı fedakarlık bireyde aşırı yorgunluk ve değersizlik duygusu yaşatacağından uygun görülmez. Kadınlarımız evliliklerinde de  fedakar davranırlar. Ellerinden gelenin fazlasını yapmaya işin başındayken kahraman bir kurtarıcı gibi niyet ederler fakat daha sonraları yorulurlar. Bunalırlar. Çaresiz ve bitkin bir kurban gibi hissederler. Normalde tepki göstermedikleri en küçük olay ya da durumlarda ani öfke patlamaları yaşayabilir, aniden kırıcı sözler sarf edebilirler. Üsluplarından dolayı anlaşılamaz hale gelirler. Kadın burada anlaşılmanın derdine düşmüştür. Oysa anlaşılmak için önce kişinin kendisini anlaması gerekmektedir. Yoksa sürekli dağ yanar ve tavşanın haberi olmaz. Tavşan kendini değil yanan dağı suçlar. Zeytinyağı gibi üste çıkar. Tavşanın dağda ne şartlar altında yaşaması dağın önemli kriterlerini, isteklerini karşılıklı olarak en gerçek ve tutarlı haliyle yansıtılmasına bağlı değil midir?

Huzuru can sıkıntısı olarak algılamak:  Bir çok şeyin yolunda gitmesi, sağlıklı olmak ve düzenli rutine sahip olmak huzurlu olmaktır aslında ama pek çok kadın rutinlerinin düzenli hale gelmesinden, sakin yaşam tarzından zaman zaman sıkılır ve can sıkıntısı duyar. Kendisini can sıkıntısının kurbanı olarak hisseder. Üzgünlük, stresi çağırma, kavga çıkarma gibi tepkiler gösterir. Çevresine anlaşılmaz gelebilir. Duygu uzmanları ise bu durumu kişilerin ailesinde alıştıkları sakin ve huzurlu olmayan yaşam tarzıyla açıklar. Huzura ve düzenli rutine alışık olmayan kadınların pek çoğu yaşadığı içsel çatışmanın zorbalığını eşine gösterebilir. Zorba üslup da evlilikteki iletişimi engeller ve evlilik kurumuna zarar verir.

 Kendini iyi tanıyan ve tanıtabilen, ne istediğinin farkında, kendisine ve karşısındakine değer veren, sevgiyi bencillikle karıştırmayan, kendi hayatına odaklı, çevresine duyarlı güzel yürekli kadınların etrafımızda çoğalması dileğiyle… Hayat kısa zamansa uçuyor.’ Pire için yorgan yakılır mı?’ düşünmek gerek.