İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un Kastamonu Nasrullah Camii kürsüsünde milli birlik ve bütünlüğümüzün önemine dair nasihatlerde bulunduğu bir cuma vaazında anlattığı bir hatırası bugün içine düşürüldüğümüz buhranların sebeplerine ışık tutması açısından oldukça düşündürücüdür.
Mehmet Akif Ersoy hatırasının şöyle anlatır:
“Mısr-ı Ulyâ’da (yukarı Mısır) dolaşıyordum. Orada aklı başında bir Müslüman’la görüştüm. Konu siyasete gelince dedim ki:
- Hayret doğrusu 15 milyonluk Mısır’da çok az bir kuvvet var (Mısır 1882 yılında İngilizler tarafından işgal edildi ve bu işgal 32 yıl boyunca hiçbir hukuki statüye dayanmaksızın devam etti.) Bu kadar az kuvvetle, koca ülke nasıl korunabiliyor.
Cevaben o zat dedi ki:
- O yabancı devlet adamlarından birisiyle samimi görüşürüz. Söylediklerinizi ben de düşünmüş ve demiştim ki:
- Günün birinde mesela Osmanlı Devleti 40-50 bin kişilik bir ordu hazırlayarak Mısır’a gönderseler ne yaparsınız?
- Hiçbir şey yapamayız. Savunma imkânımız olmadığı için Mısır’ı kendilerine teslim eder çıkarız. Fakat şunu iyi biliniz ki biz Osmanlılara değil 40 bin kişi, 40 kişi gönderecek kadar fırsat vermeyiz. Ülkelerinde bitmez tükenmez meseleler çıkartırız. Onlar birbirleriyle uğraşmaktan vakit bulup da bir kere olsun Mısır’a bakamazlar der.
Amerikalı bir ajanında geçmiş dönemlerde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde de bulunmuş olan Dr. Burhan Özfatura’ya anlattıkları tüyler ürpertici ve korkutucudur.
Amerikalı Burhan Özfatura’ya şunları anlatır:
“Ben, Amerika tarafından 12 Eylül 1980 öncesinde Türkiye’de barış gönüllüsü olarak Sivas civarında görevlendirilmiştim. Açık söylüyorum görevim casusluktu. Sizin mezhep ve kan gütme davalarınızı çok iyi etüt ettik ve o civarın teknik haritasını çıkardık.
Millet de bizi oraya gitmiş ve çocuklarına yabancı dil öğreten birileri, dürüst, mütevazı insanlar sanıyordu. Bundan dolayı biz, onların misafirperverliklerini bile görmüştük. Ancak, biz ise görevimiz icabı aileler arasına girip, unutulmuş düşmanlıkları, kan davası ve mezhep ayrılıklarını körüklüyorduk.
Hâlbuki o düşmanlıklar çoktan unutulmuştu. Biz Ahmet Ağa’ya gidiyorduk ve “yahu şu Mehmet Ağa’nın dedeleri de ne hain imiş, koç gibi dedene kıymışlar” deyip eski yaraları kaşıyıp kanatıyorduk. Daha sonra Mehmet Ağa’ya gidiyor ve “şu ailede size az kalleşlik etmedi” diyor ve eski ateşi körüklüyorduk.
Böylece Türkiye’de huzuru bozduk. Sivas ve çevresindeki hadiseleri başlattık. Pek çok masum çocuk ve kadının ölümüne sebep olduk.
Türkiye’nin hangi ilinde görevliysek o yörenin insanı gibi giyindik, onlar gibi yaşadık, yer sofralarında diz kırıp, yemek yedik, köylüyle köylü, şehirliyle şehirli, Kürt’le Kürt, Aleviyle Alevi olduk.
Bu saf ve temiz insanlar bizim amacımızın ve içimizde ki kötülüğün ne olduğunu bilmedikleri için bizim bu tavırlarımızı çok beğenirlerdi ve bize “Yahu sizler Amerikalısınız ama aynı bizler gibi yaşıyorsunuz, ne kadar mütevazı, güler yüzlü insanlarsınız, sizlere şaşırıyoruz.” Derlerdi.
Daha sonra yaptığımız işin korkunç ve iğrençliğinden vicdan azabı duydum ve ülkemi terk ederek İsviçre’ye yerleştim. Evlenemiyorum evlenirsem çocuğum olacak. Hâlbuki ben Türkiye’ de yüzlerce masum çocuğun öldürülmesine sebep oldum. Bu yaptığım benim çocuğumun başına da gelebilir endişesiyle evlenemiyorum. (Geçmişten Geleceğe Işıklar. İbrahim Refik)
Yukarda anlatmış olduğum hem M.Akif Ersoy’un hatırası, hem Amerikalı ajanın itirafları, yıllarca ülkemizde meydana gelen sağ-sol olaylarının, Alevi, Sünni olaylarının nereden kaynaklandığını, kimlerin destek olduğunu, arkalarında kimlerin olduğunu, binlerce askerimizin, polisimizin neden şehit olduğunu, on binlerce insanımızın neden öldüğünü, şehirlerimizde bombalar patlayarak meydanların neden kan gölüne döndü? Açıkça belli ediyor.
William EwartGladstone “Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar değerlidir” sözlerini gereksiz söylememiştir.
Amerikalı Yahudi bankacı ve iş adamı olan David Rockefeller bir söyleşide;
“Atatürk yüzünden planlarımızı yarım yüz yıl ertelemek zorunda kaldık. Şu an yine uyguluyoruz Türkiye’yi bölmek ve İslam’ı yok etmek için Türk Kürt savaşı çıkarmalıyız. Böylece kazanan İsrail olacaktır” sözlerini boşuna söylememiştir.
Yıllar önce Mısır’da dedikleri gibi, Amerikalı ajanın anlattıkları gibi ülkemizde çıkarttıkları bitmez tükenmez olaylarla uğraşmaktan kafamızı kaldıramıyoruz.
Çünkü hedef Türkiye’dir. Türkiye olarak bizim acilen ülkemizde ki olayların kaynağı nereden geliyor, arkasında kimler var farkına vararak gaflet uykusundan uyanmamız gerekiyor.
Uyanmak içinde televizyon kanalizasyonlarında “Pardon Kanallarında) gelin-kaynana programlarını, yemek programlarını ve buna benzer iğrenç programları, insanlar evine ekmek götüremediği, çocuğuna harçlık veremediği için intihar ederken, zenginlerin, sosyetelerin yaşantılarını anlatan, boşanmaları arttıran, yuva yıkan, ahlakı bozan programları ve dizileri izlemek yerine sürekli kitap okumalıyız.
* * *
Gaflet uykusundan uyanalım dedikten sonra gelelim Kırşehir Valisi Sayın Hüdayar Mete Buhara’nın Kırşehir Basınını ziyaretlerine.
Geçtiğimiz hafta Kırşehir Valisi Sayın Hüdayar Mete Buhara Kırşehir’de faaliyet gösteren görsel ve yazılı basını kuruluşlarını ziyaret etti.
Tabi “Kırşehir Çiğdem” Gazetesinin bir mensubu olarak Sayın Valimizin Gazetemizi ziyaretinde annemin (Kayınvalidemin) uzun süredir Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Palyatif Servisinde yatmasından ve onunla ilgilenmemden dolayı orada bulunamamış olmanın üzüntüsünü yaşadım. Oysa Sayın Valimizin gazetemizi ziyaretinde orada olmayı çok ister, anlatmak ve söylemek istediklerimi gündeme getirirdim. Zira Sayın Valimize başka türlü ulaşamıyoruz.
Hem “Kırşehir Çiğdem” Gazetesindeki arkadaşlarımdan, hem yazılı ve görsel basından öğrendiğime göre Sayın Valimiz Hüdayar Mete Buhara bir gününü Kırşehir Basınına ayırmış. Bir devlet adamı için, bir Vali için bir gün çok önemlidir. İnşallah Sayın Valimiz Kırşehir Basınına gerçekleştirdiği bu ziyarette kimler gerçek gazeteci, kimler korkmadan, cesurca Kırşehir’in sorunlarını gündeme getiriyor, kimler Kırşehir’in sorunlarını gündeme getirmeden, suya sabuna dokunmadan, sadece şov ve reklam için, menfaat için gazeteci geçiniyor, bu ayrımı yapabilmiştir.
Cesur, doğru ve dürüst habercilik yapan basın ve gerçek gazeteci faaliyet gösterdiği şehirde sorunların üzerine giden, gündeme taşıyan, çözüme kavuşturan bir aynadır.
Her şehirde olduğu gibi Kırşehir’de de görsel ve yazılı basının sorunları vardır. İnşallah Sayın Valimiz kendilerine iletilen sorunların çözüme kavuşturulması için gerekli çalışmaları yapar. Aksi halde Kırşehir’de basını zor günler bekliyor.
Sayın Valimiz Hüdayar Mete Buhara’ya bir gününü ayırarak Kırşehir’de yazılı ve görsel basına gerçekleştirdiği bu ziyaretlerinden dolayı kendisine teşekkür ediyor ve bu ziyaretlerin devamlılığını diliyorum.