Ülkemiz ve insanımız son çeyrek yüzyılda hukuk devletinden, adaletten tamamen uzaklaşmaya başladı. Henüz sonu gelmedi ama hukuk ve adalet epey gerilerde kaldı. Toplumun ruhu karardı. Keder ve elem her tarafı sardı. Zulum ve Zulmet aldı başını gitti. İslâm, hiç bilinle bilmeyen bir olur mu" demesine rağmen siyasi iktidar, bilenleri kovdu kamusal alandan, cehaleti ve bilgisizliği ön plana çıkardı. Hâlbuki ki, Kur'an "zalimler için dost ve yardımcı yoktur" diyordu. "Müslüman geçinenler, Müslümanlığı da ayaklar altına aldılar. Şahsi çıkar ve partizanlık ruhu her tarafı kuşattı!

William Pitt'in deyimiyle yasaların bittiği yerde zorbalık başlar! "Evet başladı ve halen sürüyor. Kanun yerine partizanlık geçti. Kamusal hizmetlerin her kesim ve derecesinde “kifayet ve liyakat" yazılı olmayan bir toplumsal sözleşmedir. Yeterli ve liyakat gücü olmayanlar kamu görev ve otoritesini tahrip ederler. Hukukun kaynağı. Örf, adetler, ahlâktır. Teamüldür. Bu güç sarsılınca toplumun psikolojik gücü, yapısı bozulur. "Kifayet ve liyakat" yerine kullanılan; partizanlık, kayırmacılık, iltimas, rüşvet. Gibi olumsuzluklar, yaklaşımlar ise milli egemenlik, milli bütünlük erdemlerini yok eder. Toplum, bataklığa saplanır! İlim, irfan, bilim-bilgi gücü kaybolur. Toplum çöker. İlim, yerin cehalet, hakkaniyet yerine de soygun ve talen anlayışı egemen olur! Toplumu ayakta tutan, mutlu-müreffeh eden en büyük güç; ahlak ve hukuk gücüdür. Tarafsız yönetim mekanizmasıdır. Ahlak ve adalet ışığı olmayan toplum düzenlerinde bütün fenerler sönmeye başlar!

Kayırmacılık, iltimas, torpil, politik Hilebazlık, siyasi akrabalık, ahlâk ve hukuk dışı tutum ve davranışlar, kamu yönetimi ile birey ve toplum arasındaki güveni, itimat duygusunu sarsar! Ne yaparsanız yapın o toplum mutlu olamaz. Güvende ve istikrarda kalamaz. Kayırmacılık ve iltimasın ızdırabına dayanamaz. Partizanlığın zulmüne uğrayan mağdurların intiharı, bu yüzdendir. Çaresiz kalan, okumuş aydın, uğradığı zalimliğin çaresini intiharda bulur! Çıkış yoları tıkandığı için. Haksız ve yersiz yere bütün kapılar kapandığı için, aydın ve meslek sahibi insan en kötü yolu tercih etmek zorunda kalıyor. Kendine dönen en büyük kötülük!

"-Bîtaraf olan bertaraf olur! “diyen ve tüm yetkileri; yasamayı, yürütmeyi, yargıyı dipten başa elinde tutan, öz-iradesine bağlayan bir otoriteden milli bir fayda tecellå etmez! Demek herkes bunun öz-benli ne sadık kalacak! Sonra da böyle bir otorite "tarafsızlık" üzerine yemin edecek!

"-Tarafsızlık ile, böyle bir otorite bir araya gelemez!"

"-Acı ve yıkıcı parti otoritesi, kamusal-tarafsız olması gereken hukuki otorite birbirine karışıp toplumu kirletecek!"

"-Böyle yönetimden toplumsal huzur otoritesi doğmuz. Huzur gelmez, gelemez. Çıkmaz. Hele böyle bir otorite politik ihtirasa dalmışsa ortada büyük bir felaket var, demektir!"

"-Menfaat soygunculuğu ancak ihtirasın tatminine yarar!"

"-İhtirasın doyumunda da tüm faziletler, aç kalır!"

-Demokrasi, orasından burasından dökülürken olduğun yerde bekleyemez sin. Bulut yokken bulut isteyeceksin, güneş yokken de güneş istemeyi ihmal etmeyeceksin. Yağmura güneşe ihtiyaç gereklidir! Ama kirli siyasete hiçbir zaman ihtiyaç yoktur.

"-İşleri güçleri oy avcılığı, partizanlık, kayırmacılık, iltimas, politik dolandırıcılık, oy için din ve mezhep-tarikat-cemaat kemir-genliği! Laik Cumhuriyet ilkelerine saldırganlık... Bir de uydurmuşlar: Türkiye Yüzyılı! Doğrudur, bu kadar olumsuzlukların toplandığı odağa de, bu yakışır: Türkiye Yüzyılı! Laik cumhuriyeti itelemenin, ötelemenin bir başka yolu. Diyecekseniz: Cumhuriyet'in ikinci yüzyılı deyin!"

"-Laik Cumhuriyet kadar, İslâm'ı yükselten yücelten başka değerler manzumesi yoktur! Laik devrim kadar İslam'ı güzelleştiren, hür ve demokratça yaşamasına neden olan başka bir rejim yoktur. İslam’a bu bakımdan en büyük hizmeti yapan da hiç kuşku yok ki, Hz. Peygamberdir. “Aklı olmayanın dini yoktur” demektir. (Hadis)   İkinci büyük şahsiyet te laik devrimle Atatürk'tür!"

"-Bu laik devrimi yaşamamış, yaşatamamış tüm İslâm ülkelerinde din, maalesef gerçek şahsiyetine ulaşamamıştır. Hırpalanmıştır. Menfaat ,ticaret aleti olarak kullanılmıştır. Bir çoğu sömürge ülkesidir. Ama laik Türkiye Cumhuriyeti’nde Atatürk kültürü, sosyal-siyasal bakım-dan, İslam'ı yüceltmiş ve yükseltmiştir. Türk demokrasisinde yer bulan sosyal demokratlar, hür demokratlar, liberal demokratlar, milliyetçi demokratlar.. Laik devrimle İslâm'ı yüceltmişlerdir. İslâm dini, en çok böyle bir demokrat ortamda kendini kurtarmıştır!"

Bunu anlamayan beyinsizlere ne demeli?

"-Dine en büyük saygısızlık, dini, siyasete aracı kılmaktır. Din

vasıtasıyla siyasi otoriteyi ele geçirmektir zaman din, özüyle, sözü le kaybolur! Kabuğu kalır. Halbuki dinin kabuğu değil, insanlığa özü gereklidir. Bu öz, lâik devrimle ortaya çıkar.

Korunur, gelişir, özgürlüğe kavuşur... Dini kullananlar, aynı zamanda zulmet tacirleridir. Zalim ise, zulmete doymaz!" Bütün diktatörler, zulmeti, şu veya bu şekilde din, ırk, sınıf kalıbına dayandırarak sürdürmüşlerdir!..

"-Onların yıkımını da insanlık ideali, adaletle yapmaya çalışmıştır! Zulum yıkar, adalet yapar!"