Siyasal irtica iyice azıttı. Yeni liderleri Suriye'nin baş teröristi olan bir şahıs. Gelir gelmez Suriye'nin batısında Lazkiye ve çevresinde bin civarında alevi inançlı kişileri katlettiler. İrtica yanlılarından ses seda çıkmadı. Kimse kınamadı bile! Bizimkiler de hiç ama hiç oralı olmadılar. Kırk yıllık dostları, asker arkadaşlarıymış gibi kucakladılar, yanaklarından öptüler!

Siyasal irtica, halkı kandırmak için akla hayale gelmeyecek yollara başvurmaktadır. Aşağıdaki sözleri sık sık söylemektedirler:

"Bizden önce buzdolabı yoktu, televizyon yoktu. Bilgisayar yoktu, telefon yoktu, çamaşır makinası yoktu!.."

"-Yarım milyon dolarlık 14 uçak yoktu!"

"-Bizden önce bin üç yüz elli odalı Beştepe Sarayı yoktu!??

"-Bizden önce kumpas davaları yoktu!"

"-Ergenekon-Balyos, ODA TW davaları yoktu!"

"-Derinleşen korku düzeni yoktu!"

"-Gazeteciler, yazdıklarından dolayı tutuklanmıyordu!"

"-Belediye başkanları görevden alınıp, yerlerine kayyumlar atanmıyordu!", "21 yılda 10 bin kadın öldürülmemişti!"

"-Bizden önce "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" tarihi sözünü söyleyen katışıksız Atatürkçü-milliyetçi teğmenler ordudan ihraç edilmiyordu!"

"-Kamu yönetiminde uygulanan sözlü sınavlarda hakkı yenen öğretmenler, hakimler, savcılar.. intihar etmiyordu!"

"-Evet bunlardan önce, paralel devlet kurma amacıyla, darbe girişiminde bulunan Fetocular da yoktu!"

Bunlardan önce "Atatürkçü subaylar ordudan atılmıyordu!"

Kumpas davalarını düzenleyen savcı, ülkeden kaçmıyordu!

Bunların uydurduğu "eski Türkiye de 40 bin kişinin katiliyle pazarlıkla yapılmıyordu! Bahte çözüm süreçleriyle oy alma peşinde koşulmuyordu.

"-Eski Türkiye" dedikleri ahlâk ve hukuk düzeninde siyaset çamuru hukuka değil, hukuk siyasete yön veriyordu. Denetliyordu. Yani hukuk devleti ilkesi bütün boyutlarıyla uygulanıyordu! Yargı siyasallaşmamıştı. Bağımsızdı. Yargıya siyasi baskı yapılmıyordu. Fetö davalarında olduğu gibi yargı siyasal-maddi rüşvetin girdaplarından uzaktı. "Paran varsa her sorun çözülür düsturu geçerli değildi!

Yeni diye yutturmaya çalıştıklarının tümü hukuk dışı, ahlâk dışı. Siyasal şeriat komün düzenine yakışacak hususlar. Taliban düzenine uygun gelebilecek hareketler. "Yeni" diye yutturmaya çalıştıklarının tümü, nasyonal xsosyalibt-Komünüst-Siyasal şeriat diktatörlüklerine yakışacak hareketler. Suriye'de, Irak'ta, Suudi Arabistan'da, Melezya 'da olduğu gibi. "Eski" diye kötülemeye çalıştıklarının tümü de olumlu, ahlâkî, hukuki, anayasal düzene uygun. Hangi kümelenme halkın -milletin, devletin, kamunun yararınadır? Bu değerlendirmeyi İslâm dinini iyi yorumlayıp, düşünen herkes isabetli yapar. "Yeni Türkiye" diye yutturmaya çalıştıklarının tümü kölelik düzenlerine aittir.

"-Eski Türkiye "dedikleri, yani Cumhuriyet'in 1.yüzyılı şanlı, namusla, ahlâklı, hukuk düzenine saygılı, idare hukukuna da müdahale etmeyen, edemeyen yüksek ve yüce bir dönemdi. Tüm dünyanın takdirle alkışladığı bir rönasans düzeniydi. Bu dönemde İslâm dini de yüce bir değir olarak kendi tantında, özgür ve bağımsızdı. Politika karışımıyla kirlenmemişti. Cumhuriyet'in birinci yüzyılında islam dini "lâik devrimle'' altın dönemini yaşamıştır. Çünkü din, politikaya politika da dine saldırmamıştır bu dönemde! İslâm dini, bütün islam ülkelerinde gördüğü rağbetken, üstün inanç sistemi olma faziletinden en iyi şekilde Türkiye Cumhuriyet'inde uygulanmıştır.

Ama yobaz, bunun değerini ölçme, biçme yetisinden uzaktır! "Eski Türkiye'de bir devlet başkanı, bir Cumhurbaşkanı:

"-Ben Anayasa mahkemesi kararlarını tanımıyorum, uymuyorum da!! diyememişti, dememişti.

"-Eski Türkiye'de 5 kattı ahşap otelde, yangın merdiveni ve alarm cihazı bulunmadığı için 78 kişi can vermiyordu. Yangın nedeniyle! Kırkı çocuk olmak üzere!"Eski Türkiye'de iki buçuk milyon oy mühürsüz olduğu halde geçerli sayılmıyordu!

"-Eski Türkiye'de "madem Cumhurbaşkanı anayasaya uymuyor, bar anayasayı buna uyduralım" diyen adamların dediği yapılmıyordu!

Gafil, parti başkanları yoktu! Bunların dediği yapılmıyordu. Devlet yönetimine gelen yöneticiler, "Atatürk devrim ve

ilkelerini" savunmayı baş görev biliyorlardı. Ettikleri anayasal yemine sadık kalıyorlardı. Zira bu yemin milli bir "ahitti"!

Devlet yönetimindekiler, laik ve demokratik rejimi "bértaraf etmek"i isteyenlere taviz vermiyorlardı.)

"Eski Türkiye" dedikleri altın çağda hiç kimse: "Utanmadıktan sonra istediğini yap!" diyemiyordu. (H2. Muhammet)

"Eski Türkiye" denilen altın çağda bu adam nasıl olsa kazacak, düşüncesiyle İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu uydurma nedenlerle hapse tıkmıyordu!

"Eski Türkiye" denilen Modern-lâik-Demokratik-Hukuk devletinde hiç kimse Ekrem İmamoğlu'nun 35 yıl önce aldığı İstanbul Üni. İşletme Fakültesi diplomasını" bu adamın Cumhurbaşkanı olmasının. önünü keselim, düşüncesiyle kapı gibi diplomasını geçersiz saymıyordu.

Ekrem İmamoğlu"nun başarıdan başarıya koşan çalışmalarına hiç kimse saldırmıyordu. Bunu itibarsızlaştıralım, yarışına girmiyordu. İmamoğlu'nun büyük, görkemli gücü karşısında yenik, ezik, süklüm -püklüm olmuyordu. Güç, güçle mücadele eder, güç karşısında hukuki, ahlakı mücadelede başarısız olacağına inananlar, kurtuluşu, yalan, iftira, asılsız ve astarsız söz ve konuşmada bulurlar. Yalana, iftiraya başvuranlar, cılız, niteliksiz, basit adamlardır. Güçlü insan, konuşmasını da bilir, yazmasını da, üretmesini de...

Ekrem İmamoğlu'na bu kumpası kurup, komployu düzenleyenlere Hz. Ali'nin bir sözüyle eleştirel bakış göndereyim: "Kendini adilikten uzak tut, bunlarla elde edeceğin her menfaat, senin küçülmenin karşılığı olur!"