Başlığa bakınca size kuruyemiş ikram edeceğimi mi sandınız?
Oluuuur!
Başka?
Küfe Restoran veya Lık-Lık’tan da birer de fıçı göndereyim mi?
Yanında yuvarlak doğranmış, çıtır çıtır cips de ister misiniz?
Nerdeeeeee.
Antep fıstığının kilosu 800 lira olmuş, badem de 800. Fındık 700 Lira… Eeee, bizim emekli maaşı 17 bin lira. Nasıl olacak bu kuruyemiş ikramı? Olsa olsa size kuruyemiş tabağı resmi sunabilirim.
O iş biraz zor da, asıl konuya geçmeden niye Lık-Lık ve Küfe’den göndermek istedim ikramları, onu bir açıklığa kavuşturalım da sonra ciddi konulara gireriz. Allah için Lık-Lık ve Küfe’de kuruyemiş tabakları bayağı dengeli. Başka mekanlarda duble kuruyemiş siparişi verdiğinizde tabak, sarı leblebi beyaz leblebi, yer fıstığıyla doldurulur. Üzerine zengin görünsün diye 3’er tane Antep fıstığı, badem ve fındık konur… Hatta bir defasında arkadaşımız sipariş verirken uyarı niteliğinde espriyle ‘’Badem, fındık fazla olmasın, bulandırıyor’’ demişti de; garson da gerçekten önceleri 3’er tane üzerine koyduğu badem, Antep fıstığı ve fındığı 2’şere indirip getirmişti.
Neyse…
Bu girişten sonra asıl meseleye geçelim.
Bu gazetede 1 ay kadar önce bir haber okuduk. Akpınar’ın Hacımirza köyünde Hasan Yönel adında astsubay emeklisi bir hemşerimiz,11 yıl önce diktiği 70 ağaç Antep fıstığı üretiminden olumlu sonuç aldı. Aslında daha önce de Savcılı Büyükoba köyünden bir hemşerimiz Antep fıstığı yetiştirmişti. Hatta 15 yıl kadar önce 4 adet Antep fıstığı ağacı getirip diken sevgili dostum Sait Yanık, aşılattığı ağaçlardan hala ürün alıyor.
Bir başka konu badem. Kırşehir’de her bahçede 1-2 badem ağacı bulunurdu. 10 yıl kadar önce de bilimsel çalışmalarla tül badem denilen elle kırılan badem yetiştiriciliği başlamıştı ama fazla yaygınlaşmadan devamı getirilmedi.
Bizim çocukluğumuzda Çaydeğirmeni’nde bir akrabamızın bahçesinde iki adet fındık ağacı vardı. Bu ağaçlar Giresun, Ordu’daki gibi bodur değil, bayağı büyük ağaçlardı. Dallarına çıkar, fındık yerdik. Yine, Değirmendere mevkiinde ark kenarında 2-3 sahipsiz fındık ağacı vardı, bu mevsimlerde arkadaşlarla gidip taze taze fındık toplardık.

Hhhhh-3

Demem o ki; geleneksel olarak geçmişten beri, Kırşehir’de ekilip dikilen elma, armut, kayısı, erik, ayva gibi meyvelerin dışında Antep fıstığı, badem, fındık gibi meyveler de bilimsel çalışmalarla rahatlıkla yetiştirilebilir.
Burada cevize ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Kaman cevizi, Dünyanın en kaliteli cevizleri arasında yer alır. Dünyada İran, Kanada ve Kırım cevizleri piyasaya hakim olurken, bizdeki Kaman, Yalova, Şebinkarahisar ve Adilcevaz cevizleri layık oldukları değeri bulamamıştır.
Kaman’da bundan 35-40 yıl öncesine kadar herkesin bahçesinde 3’er, 5’er ceviz ağacı olur; kendi ihtiyaçlarından artarsa pazarda satarlardı. Yani sistemli, planlı bir ceviz üreticiliği yok denecek kadar azdı. Ne zaman ki Cevizin Dedesi Fikret Madaralı, Cevizin Babası Lokman Avşar 1989’da belediye başkanı seçilen Cevizin abisi Yusuf Canpolat’la ortaklaşa çalışma yapmaya başladı, ondan sonra ceviz bahçeleri kurulmasına hız verildi. (Tabi bu arada Başkanın şoförü rahmetli Çavuş, yazdığım Kaman ve Ceviz kitabından dolayı bana da Cevizin Bölesi derdi ama, övünme konusuna gireceği için onu geçelim).
Madaralı, Avşar ve Canpolat’ın yoğun gayretlerine Arif Göçmen, Eczacı Deniz İkizoğlu, Matbaacı Aktürk kardeşler gibi birçok hemşerimiz düzenli, sistemli bahçeler kurmaya başlayınca cevizcilik ciddi bir sektör olmaya başladı. Şu anda 24 bin dekar alanda 250 binden fazla ceviz ağacından ürün alınıyor. Fakat Kaman’ın gerçek anlamda ceviz cenneti olabilmesi için bu bahçelerin artmasının yanısıra, ceviz kırma, paketleme ve pazarlama sektörlerinin de geliştirilmesi gerekiyor.
Tekrar dönelim Küfe ve Lık-Lık restoranlara. Pardon kuruyemişlere.
Madem Savcılı ve Akpınar’da iki hemşerimiz başarılı biçimde Antep fıstığı yetiştirebildi; madem örnek verdiğim gibi fındık yetişebiliyor ve madem zaten iklimimiz bademe müsait. Peki bu 3 ürünü bilimsel, teknik, planlı birer sektör haline getirmek kimin görevi. İki hemşerimizin tesadüfen denemeleriyle olacak iş mi bu?
Açık ve net söyleyelim ki tüm Dünyada bu konuda araştırmalar yapmak, denemeler yapmak, sonuçları geliştirmek, onlara uygun ilaçlar, gübreler oluşturmak ÜNİVERSİTELERİN işi. Tabi ki bir de Tarım İl müdürlüklerinin.
Tarım il müdürlüğü ile ilgili bir cümle yazayım da üniversiteye sonra geçelim. Bugüne kadar badem, fındık, Antep fıstığı yetiştiriciliği ile ilgili ciddi bir araştırma olmamış. Sanırım bahsettiğimiz bu iki girişimciye küçük bir maddi destek sağlanmış. Sadece Gaziantep Antep Fıstığı Araştırma Enstitüsü ile bazı ilişkiler kurulmuş. Buradan şube müdürü sevgili dostum Yasin Ata’ya rica ediyorum. Bu konu elbette senin şubenle ilgili değil. Fakat, müdürünüz Bülent beye ve ilgili birimler bu önerimizi ilet de biraz kıpırdasınlar.
Gelelim Ahi Evran Üniversitesi’ne ve Ziraat Fakültesi’ne. Sordum, soruşturdum, araştırdım, çok sayıda görüşme yaptım. Üniversitenin bu konuda bir çalışması yok. Oysa üniversitelerin birinci görevi, araştırma, geliştirme, buluş, patent, laboratuvar çalışmaları…
Türkiye’de 208 üniversite var. Bir çoğunu biliyorsunuz apartman üniversitesi. 208 üniversitenin bir yılda yaptığı patent başvurusu toplam 3 bin. Sıkı durun, bunun yüzde 70’i ODTÜ, BİLKENT, İTÜ, KOÇ, SABANCI, YILDIZ TEKNİK, GAZİ, SELÇUK, BOĞAZİÇİ, HACETTEPE ve EGE üniversiteleri. Yani 11 üniversite dışında kalan 197 üniversitede yıllık ya sıfır ya da 1 patent başvurusu var. Avrupa’da bu rakam ne biliyor musunuz? Ortalama her üniversite 50-150 arasında patent tescili alıyor. Bazı araştırma üniversitelerinde 250-500’e kadar çıkıyor. Bizde 0-1, Avrupa’da 50-500 arasında patent tescili, korkunç bir uçurum.
Velhasıl, Kırşehir’de tarımı çeşitlendirmek, yeni sektörler oluşturmak, istihdam sağlamak, gelir düzeyini yükseltmek ve en önemlisi göçü durdurmak için, acilen üniversitenin hummalı bir çalışmaya başlaması gerekiyor.
Bol çerezli, eğlenceli, sağlıklı günler dileğiyle…