Ekrem İmamoğlu, elde tutuklamayı gerektirir hiçbir, dişe dokunur delil yokken tutuklanınca Silivri Ceza Evi'nden sesleniyor:
"…Biz göreve geldiğimizde, BŞB. 'de kadın çalışan sayısı neredeyse sıfırdı. Kadın yönetici ise hiç yoktu. Büyük bir değişin yaşandı. Değişin devan edecek. Kadın çalışanların sayısını artırdığınızda mutlu ailelerin sayısı da artacaktır Mutlu aileler, ilçeleri, illeri ülkeyi mutlu edecektir..."
Bilim insanı Canan Dağdeviren tarihe geçiyordu. Meme kanserinin erken teşhisi için geliştirdiği giyilebilir ultrason cihazını, 6 kadını taşıyan roketle uzaya gönderdi. Dağdeviren," Atatürk Cumhuriyeti'nin herkese eşit olan sisteminde yetişmiş bir bilim insanıydı. Söylediklerine dikkat edelim:"... Sivas'tan yola çıkan dedelerimin ve nenelerimin, kimsesizlerin kimsesiydi Cumhuriyet, icat ettiğimiz teknolojiyi haksızlığa, zulme uğrayan tüm canlılara armağan ediyorum. Yalnız değilsiniz, Yıldızlar gibi ışık olmaya yol göstermeye devem edeceksiniz!"
Yine, kadınlarımızdan hukukçu Nazan Moroğlu Çağdaş Yaşam Cumhuriyet Ödülü'ne layık görülmüştü. Düzenlenen basın töreninde şunları söyledi: "Bugün 10 Nisan Laiklik Günüdür. Kutlarım. Laiklik ilkesi vazgeçilmezimizdir. Çünkü bu ilke demokrasinin ön koşuludur. Laiklik yoksa insan haklarından, insanca yaşamaktan ve kadın haklarından bahsetmemiz mümkün değildir. Biz, Cumhuriyet ile kazandığımız hakların bilincindeyiz. Farkındayız. Bu haklar-dan asla geri adım atmayacağız."
Heyetler, "terörsüz Türkiye" adı altında iktidar mensuplarıyla görüşüyorlardı. Bahçeli, "Öcalan gelsin, terörün bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın! Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının da önü de ardına kadar açılsın!" diye beyanda bulunuyordu. Buna, on binlerce şehit yakını, anası, babası, eşi, çocuğu tepki gösteriyordu. "Dökülen kanlar cezasız mı kalacak "diye tepki koyuyorlardı. Saadet İspirli ile Murat İspirli yıllar önce evlatlarını şehit vermişti. Baba İspirli şunları söylüyordu: "Evladını toprağa vermeyene bu işler basit gelir, Terörist hiç silah bırakır mı? Şehit ailesine sordun mu? Ben bu vatana evlat verdim. O caninin yüzünden bizim evladımız şehit oldu. Sen çocuğuna rapor alıp askerlikten muaf tutuyorsun. Benim çocuğum sapasağlam askere gidiyor. Vatan için şehit oluyor. Şehit annesi Saadet İspirli'nin sözleri ise insanı derinden etkiliyordu: "-Ben ölü bir anneyim. Evlat acısını çekemeyen anlamaz. Bebek katili yedi kat yerin dibine batsın! Ben 28 yıldır yanıyorum. Şehit annesine sordun mu Sen kimi affediyorsun?"
Muhalefet liderlerinden biri, iktidar ortağı küçük partinin ortaya attığı terör liderini koruyan, kollayan ve "onur affından da yararlanmasını isteyen beyanını çok sert bir şekilde eleştiriyordu:
"-Sen Devlet Bahçeli, PKK'nın jargonunu hangi ara bu kadar sahiplen-din de "PKK'nın kurucu önderi sıfatlanmasını yapmaya kalkıyorsun. Bahçeli ile bu saatten sonra fikren ayrılıyoruz. Bunun hesabının da günü gelecek. Bahçeli'ye sorulacağını buradan söylüyorum.
Bu zihniyet, iki yıl önceki muhalefet liderlerine" anarşist-terörist" demekten geri kalmıyordu. Şimdi kendileri terörizmin liderine "kurucu başkan" demektedirler. Bu zihniyet, Türkiye Cumhuriyeti'nin Genel Kurmay Başkanı'nı Fetö zihniyetiyle Ergenekon-Balyoz uydurma davalarıyla içeri atıp 4.5 yıl tutsaklığına sebep olmuştu. Bu zihniyetten devlete de millete de bir fayda gelmez, gelemez. Aynı bakışla Ekrem İmamoğlu'nu da içeri attılar. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi seçiminde üç kes rakibini tepe üstü diktiği için bu gene kazanır, "bizi gene tepe üstü diker" diye düşünüp uydurma nedenlerle tutuklanmasına neden oldular Hâlbuki İmamoğlu hayatında suiistimal yapmaz. Zaten üç kez yendiği adamların kendine komplo kuracağı düşüncesiyle böyle bir ortamda İmamoğlu yolsuzluklara mı kalkışır? Adamlar pusu da bekliyor! "Bunu yenmemiz mümkün değildir, en iyisi atalım içeri, iptal ettirelim diplomasını yol yakınken, başaralım bunu!" diye düşünüp gaddarca hareket ettiler. Yazık, günah demediler!" Nasıl olsa adamlar elimizde, bir dediğimizi iki etmezler!" Halbuki, ülkenin, uğraşacakları birçok problemi var. Hemen hemen insanlarımızın çoğu her alanda açlık yaşamaktadır. Sağlık, iş, liyakat ve kifayet, tem hak ve hürriyetler, eğitim, siyaset... Her alanda açlık var! Eğitim, sosyal hayat ekonomi... Nereye gitsen partizanlık diz boyu, hela bekçilerinden genel müdürlere, rektörlere kadar... Hep partizanlıkla atıyorlar. Liyakat ve kifayet ayaklar altında! "Benden ol, çamurdan ol!" görüşü hâkim! Her taraf politik partizanlıkla kirlenmiş durumda! Kamusal alana partizanlık girdi mi o kamusal alan çökmeğe başlar. Politika, kendi alanında ne kadar gerekliyse kamusal alanda da o kadar gereksizdir. Kirli politika ile kamu görevi yürütülemez. Kamu alanının istediği bilim ve bilgi-işinin ehli olmak fazileti dışında hiçbir unsur geçerli olmamalıdır. Üniversiteler, iş ve meslek eğitimleri bunun için kurulmuştur. Kirli siyasetle temiz ülkeyi ve temiz insanları kirletmeyiniz! En tehlikeli düşman politik irticadır!