Ahilik, ülkemizde Ahi Evran Veli (1236, Horasan 1329, Kırşehir)'ye bağlanan bir tarikat, yani yol yöntem, evren görüşüdür. Ancak kimi kaynaklar, Ahilik geleneğinin bir örgüt olarak 920 yıllarına dek uzandığını yazıyorlar. Özelikle Oğuz Türkmenleri arasında yayıldığını da belirtiyorlar. Bunun ana nedenini de Arap tacirlerinin soygunundan, sömürüsünden, haracından kurtulmaya bağlıyorlar. Türk esnafları, üretkenleri mallarını korumak gereğiyle bu örgütü kuruyorlar.
Bundan sonra Ahilik, Karahanlılar döneminden bu yana özellikle Türk toplumu arasında sosyal dayanışma ve birlikte üretim, birlikte tüketim kurumu olarak gittikçe gelişiyor. Sosyal, tarihi etkenlerle zaman zaman küller altında kalıyorsa da bir kıvılcım olarak yaşıyor. Anadolu Selçuklu Devleti'nin sömürüsü, soygunu, zulmü sırasında da Ankara, Kırşehir çevresinde canlanıp gelişiyor. O zamana göre Türk kültürünün, töresinin merkezi olan Kırşehir'de oturan Ahi Evran da Ahilik kurumuna daha ileri derecede rol oynayacak nitelikte aşı yapıyor. Ahi Evran Horasandayken Ahilik kültürü, ruhu ortamında yetişmiştir. Horasandan Anadolu ya geldiğinde 27 yaşlarındadır. Üç yıl Anadolu'nun çeşitli yerlerinde dolaştıktan sonra Kırşehir'e yerleşir. Çünkü Kırşehir Âşık Paşa, Nurettin Caca, Süleyman TTürkmani gibi Türkçülerin bulunduğu bir yerdir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın deyimiyle “Kırşehir gelişi güzel bir yer değildir” o zamana göre. Önce demirci çıraklığı yapmaya başlayan Ahi Evran, ustasının bir şey öğretmemesi ve ayak işlerinde kullanması nedeniyle bu ustasının yanından ayrılır. Demirci kalfalığını bırakıp debbağlık zanaatına girer. Dericilik zanaatında kısa zamanda ilerler.
Deri işçiliğini meslek edinir. Bir şey üretmeyi, emekle geçinmeyi tüccarlığa yeğ tutar. Tacirlik, kafasına uymaz. Emeğin kutsallığına inanan gerçek bir emekçi olarak Ahilik aşamasından geçerek Âhi piri aşamasına ulaşır. Ahi piri, yiyen, soyan değil; bu işi daha iyi bilen, çıraklara kalfalara ustalara öğreten, eğitim başı demektir. Yani bir bakıma zanaat mürşididir. Ahi topluluğunun başıdır. Lideridir. Koruyucusu, kollayıcısıdır.
Ahilik Arapçada kardeş, kardeşlik, dostluk anlamına geliyor. Daha sonraları meslek, iş kardeşliği anlamını da içermiştir. Çünkü küçük esnafı, zanaatkârları, yoksulları, kimsesizleri, garipleri koruyan, geliştiren, onları iş-meslek sahibi yapan bir ocaktı. Yiğitlik, cömertlik, dostluk, dayanışma kardeşlik, yardım geleneğinden kaynaklanıyordu. Bu nedenle Ahilik sistemi, belli ilkelere dayanıyordu. Kabataslak, bencil, ikiyüzlü, sömürücü, kindar, gaddar adamların işi yoktu bu ocakta. Böyle kişilerin sızması da sıkı eğitim düzeniyle engelleniyordu. Ahilik çıraklıkla başlıyordu. Çırak olabilmek için de türlü incelemelerden, sınavlardan geçiriliyordu Tıpkı şimdi herkesin devrimci olamayacağı gibi herkes de Ahi olamıyordu. Ancak kişinin kaynağı önemli değildi. Önemli olan sınavdı. Bilgiydi, beceriydi. Dedikoducular, yalancılar, talancılar, gammazlar, kötü niyetliler, hileciler, hırsızlar Ahi adayı olamazdı. Aslında Ahilik bu tip liberal kaynaklı kötü gelenekleri,alışkanlıkları yıkıp yerine toplumsal ahlâkı, toplumsal erdemi, iş ahlâkını yerleştirmeyi amaçlıyordu. Örneğin her çırak, bir usta tarafından yetiştirilirdi. Böylece eğitim bozuklukları başlangıçta önlenirdi. Çırak Ahiliğin ilkelerine göre yetiştirilirdi. Başıboş, dağınık bırakılmazdı. Mistik duygulara, tevekküle önem verilmezdi. Önemli olan işti, üretimdi. Yetenek doğrultusunda yaratıcı olmaktı. Demirci, marangoz, derici, esnaf vb. Ama bunlardan birinin güçlüsü diğerlerini egemenliği altına alamazdı. Sermayenin birikimi felsefesi kırılmıştı. Bu nedenle Ahi şeyhi çırağa şunları söylerdi:
“-Ey yiğit, şunu bilesin ki, Ahilik dayanışma, yardımlaşma, eşit haklara sahip olmadır. Ahilikte yiğitlik, kardeşlik vardır. Bilesin ki Ahilik, başlamadır. Ustalık, ondan sonra da şeyhlik gelir.”
Bu eğitim basamakları, insani iş ahlâkı, sömürüsüz evren görüşü doğrultusunda yeniden yaratmadır. Sendikal eylemin ruhunu yaratamayan onun örgütünü de yaratamaz. Ahilikte eğitim hem fikre hem pratiğe dayanır. Yaparak, yaşayarak öğretilir. Emeğin, üretimin kutsallığı, üreterek öğrenilir. Kültürel potansiyele yaratma tekniği iç içedir. Eğitilmeyen kişi, bencilliği, çıkarcılığı, sömirücülüğü, kolaydan kazanç duygusunu içinden atamaz. Ahiliğin eğitim aşamaları kişiye bu yaratıcı, insancıl özü vermeyi amaçlar.
Ahilik eğitimi dağınık, kafa yıkayıcı bir eğitim değildir. Ahilikte insanın yeteneği parlamaya başlar. Üretime dönüşür.
Köylüler getirsin biz yiyelim, ucuza alıp pahalıya satarak zengin olalım felsefesine de dayanmaz. Artı değerlerin bir elde toplanarak değer birikiminin kapital olup başkalarını ezmesini de amaçlamaz. Buna karşı olmanın bilincini, doğruluğunu yayar Asıl özgürlüğün yaratmada olduğunu kabul eder. Çünkü Ahilik'te onun bunun sırtından geçinme yoktur. Oğul babanın nalına da göz dikemez. Çünkü Ahilik'te miras da yoktur. Mirasa konmak onursuzluk sayılır. Kazanç ortaktır. İhtiyaçtan artan para Ahi ocağının ortak malıdır. Gelir arttıkça kişiler daha çok karşılık alırlar. Bu nitelikleriyle Ahilik, demokratik ve sosyal adaletçidir. Toplumculuğa yaklaşır. Büyük esnafın türemesini engeller. Günümüzün deyimiyle tekelci kapitalizme karşıdır. Aslında Ahilik gibi, *çalışmaya, emeğe, halka, esnaf ve emekçiye ve de gerçekten de kardeşçe bir dayanışmaya” dayanan her sistem, görüş kapitalizmin her çeşidine karşıdır.
Bu nitelikteki bir devleti “Horasanlı Türkmen Ahiler Ankarada kurmuşlardı Halka ve emeğe dayanan bir ortaçağ Cumhuriyeti'ydi. “Ahi Türkmen Cumhuriyeti” Selçuklu sarayına ve yer yer “egemen” bir siyasal güç haline gelen “ortaçağ Türk derebeyliğine karşı halkın egemenliğini savunuyordu. Ahilik, İslamlığı, bir Türk gizemciliği ve ekonomik örgütlenme içinde birleştiren halkçı bir yaşama yoludur. Kendilerine “Fütüvvet ehli” adı verilen, Ahilerin yaşama ilkeleri şunlardır:
Dünya yaşayışına bağlanmak,
El emeğini, çalışmayı Rutsal bir yaşama ilkesi haline getirmek,
Herkesin bir iş yaparak, Ah topluluğu içinde yer almasını sağlamak,
Tüm insanlara karşı sevgi ve yardım,
Kardeşlik dayanışması içinde, askerleri, emekçileri, esnafi birleştirmek,
Halk, bir düzen içinde, egemen, sömürücü güçlere karşı çalışan halkın çıkarlarını savunmak.
Bu halkçı Ahilik örgütlemesi, Ankara'da öyle güçlü bir düzen haline gelmişti ki, Osmanlı Devleti İlk kuruluşunda, bu düzenden gelme askerlerden, yani Alp erenler, ya da Anadolu gazileri denilen savaşçı bölüklerden çok yararlandı. Devletin ilk temeli Ahiliğin halkçı felsefesine dayanıyordu. Ahiliğin eğitim düzeni, bir çeşit usta-çırak değintilerine dayanan, halk eğitimi oluyordu. Ahiliğin öğretisinin kaynağı medrese değildi.
Kardeşliğe, işe dayanan halk okullarıydı. “(Ceyhun Atuf Kansu, Atatürkçü Olmak, s. 149 vd. 1977) Bu eğitim biçimini Cumhuriyet döneninde kurulan ulusal, halkçı, gerçekçi, çağdaş eğitim denemesi olan köy enstitülerine benzetmemek olası değildir. Her ikisinde de lâik düşünce, iş, üretim ve nesneye dönüklük vardır. Marangozluk, demircilik, dericilik... Ne yazık ki Türklerin niteliğinde olan bu halkçı örgütlenmeler ve eğitim biçimleri devletin şeriatçı-halifeci üst yapısı karşısında kendi içine çekilmiş, bu kaynaklardan doğan devrimci atılımlar da yok edilmiştir.
Ahilikte toplumcu kurallardan olmak üzere el, sofra, kapı açık tutulur. Bunların üçü de cömertliği kapsar. EL alan değil veren eldir. Cimrilik yoktur. Sofra, kapı tüm insanlara açık olacaktır. Evrenin nimetleri herkes içindir. Dil'in, göz'ün, bel'in bağlı tutulması töresel, ahlâki, hukuki bir anlamı içerir. Topum düzeninin yani Ahilik sisteminin korunmasında bir anayasa ilkesidir bunlar. Aksi halde Ahilik ilkeleri bozulmaya başlar. Alın, kalp, kapı açık tutulacaktır. 4/1, namus, kalp, ablak, kapı cömertliktir. Ayrıca el, bel, dil kapak tutulacaktır. Hırsızlık etmemeyi, namusa bağlı olmayı, sır saklamayı içerir bunlar da. Ahilik, günümüzün sosyal adalet, sosyal güvenlik düzenidir. Sendikal dayanışma Konfederasyonudur.
Ahilik, gittikçe yaygınlaşmış ve Türk tarihinin ilk, dayanışma, birlikte eylem gösterme, ortaklaşa üretim-tüketim örgütü olarak Türk sendikacılığının da orijini olmuştur. Sendikayı ve toplumcu fikirleri yurt dışından gelme sayan sömürücü, zulüm saçıcı hükümetler, bilmem ki bunları da yurt dışından gelme mi sayacaklar. Dillerinden tarihimizi hiç düşürmedikleri halde tarihimizin gerçeklerine sırt çevirip de yalandan, sahtesinden milliyetçilik taslamasınlar. Sömürüye son verme Türk tarihinin geleneklerindendir. Pahalılıkla, zamla, devlet bütçesinden hırsızlıkla milyonları vurup halkı iliklerine dek sömürenlerin, tekelci kapitalizmi yaratanların Türk milliyetçiliğini ağızlarına almamaları gerekir. Şimdi yurdumuzun hemen her yerinde üç-beş madrabazın, sömürücü, soyguncu, stokçu, talancının egemen olduğunu bilmeyen yoktur. Bunların hiçbiri Türk tarihinin gerçekleriyle bağdaşmaz. Ahilik, Türk milli şuurudur.
Soyguna, talana, cibilliyetsiz ve milliyetçilik kisvesine bürünmüş olarak her an vantuzlarını halkımızın sırtına geçiren, onun yurtsever çocuklarını öldüren Faşizme karşı olanlarımızı öldüren Faşist sürülerinin de Ahi Evranlara, Hacı Bektaşlara, Şeyh Bedrettinlere, Pir Sultanlara, Nazım Hikmetlere, Mustafa Kemallere lâyık olmak üzere akıllarını başlarına toplamaları, hizaya gelmeleri gerekmektedir. Baştaki hükümet tarihimizin gerçek değerlerine yakın değildir. Talanın, soygunun, vurgunun yanındadır. Milliyetçiliğin (M) siyle ilişkisi yoktur. Çünkü tarihimizin olumlu olan ber türlü geleneğini yozlaştıran bunlardır. Emeğin yanında olanları kurşunlatan bunlardır. Her şeyi temelinden saptırıp yasa dışı uygulamalarla işçi ve gecekonducu kıyımı yaptıran bunlardır. Ahi düşüncesi, ekonomik yapıdan hareketle toplumsal ahlaki değerleri yakalamıştır. Bunları sistematize etmiştir. Bu bakımdan, sosyolo” jik, töresel, beşeri düsturları da vardır. Osmanlı Devleti'nin kırrucusu Osman Bey, Ahi düşüncesine sahiptir. Kayınpederi Şeyb Edebali de Kırşehir'in İnanç köyündendir. Burada fikri kemale ermiştir. Sonradan Eskişehire gitmiştir. Bilecik'te yatmaktadır.
Nasihatlerinde şöyle diyor:
Cahil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez, üzüİürsün.
Aç gözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez, üzülürsün!
Görgüsüz ile dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez, üzülürsün!
Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez, üzülürsün
Ukalayla dost olma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur, üzülürsün!
Namertle dost olma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez, üzülürsün!
- İlim bil, irfan bil, söz bil!
- İkram bil, kural bil, doyum bil!
- Usul bil, adap bil, sınır bil!
- Yol bil, yordam bil!
- Hal bil, ahval bil, gönül bil!
- Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma!
- Mert ol, yürekli ol!
- Kimsenin umudunu kırma!
SEN KENDİN BİL Ömrünce o yeter sana!
(x) Yazarın Edebiyat Penceresi adlı eserinden…