“Yeter Söz Milletindir.” sözü anlam ve mana bakımından çok güzel şeyler ifade etmekle birlikte benim hiç sevmediğim bir sözdür. Çünkü Kırşehir’in başına ne geldiyse bu sözü söyleyenler yüzünden gelmiştir.

1950’li yıllardan itibaren siyasiler demokrasi adına, vatandaşların duygularıyla oynayarak oy avcılığı yapmak için seçim meydanlarında gerçek karar merciinin millet olduğunu söyleyerek, “Yeter Söz Milletindir” naraları atmışlar, ama hiçbir zaman vatandaşın sözüne rivayet etmemişlerdir.

Tıpkı iktidarda olan partilerin belediye başkalıklarını kaybettiklerinde, o belediyeleri ve şehirleri kıskaç altına alarak hizmet etmelerini engelledikleri gibi.

Bunun en büyük örneğini bugün Kırşehir’de 2019 yılında mahalli idareler seçimlerinde Belediye Başkanlığını CHP’nin kazanmasıyla birlikte günümüz iktidarının Belediyeyi çalıştırmamak için her türlü baskıyı yaptığında görüyoruz.

Kısaca seçim meydanlarında “Yeter Söz Milletindir” diyenler hiçbir zaman milletin kararına saygı göstermemişlerdir.

Yine bunun en büyük örneğini Dünya ve Türkiye siyasetine “UTANÇ VE KARA LEKE” olarak geçen 1954 yılında “Yeter Söz Milletindir” sloganını ilk defa ortaya atan dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in Kırşehir’de yaşayan insanların kararına saygı göstermeyerek Kırşehir’i ilçe yaparak vurduğu ağır darbede görmekteyiz. 20 Temmuz da Dünya ve Türk Siyasetine “UTANÇ VE KARA LEKE” olarak geçen 1954 tarih ve 6429 sayılı kanunla Kırşehir’e çok ağır bir darbe vurularak ilçe yapılmış, ilçeleri başka illere verilmiştir.

“Yeter Söz Milletindir. “ diyerek seçim meydanlarında naralar atanların bu sözlerine nasıl inanabiliriz.

Maalesef yarın 20 Temmuz’dur. Her sene takvimler 20 Temmuz’u gösterdiğinde içim yanar, beni bir burukluk alır ve özellikle Kırşehirli hemşerilerimize unutturmamak için Kırşehir’in ilçe yapılmasını yazmaktayım. Tek başıma da olsa bunu yazmaktan, mücadele etmekten geri adım atmayacağım sadece her yıl 20 Temmuz’da değil her yerde her platformda gündeme getireceğim.

Evet, maalesef Kırşehir seçim meydanlarında “Yeter Söz Milletindir” diyen Adnan Menderes’ in Başbakanlığında, Demokrat Parti zamanında 20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanunla ilçe yapılmış, elindeki ilçeleri diğer illere verilerek yüz binlerce Kırşehirlinin kaderiyle oynanmış, kul hakkı yenmiştir.

Peki “Yeter Söz Milletindir” diyenler neden Kırşehir’i ilçe yapmışlardı.

Gelin bu sorunun cevabını Gazeteciliğin ve Türk Siyasetinin duayenlerinden gazeteci yazar Altan Öymen’in kaleme aldığı 1950 yılından itibaren başlayan siyasetteki öfkeli yılları ve Kırşehir’in ilçe yapılmasını anlatan “ÖFKELİ YILLAR” adlı kitabından alıntı yaparak Kırşehir’in ilçe yapılışında TBMM’de dönemin iktidar ve muhalefet liderlerinin yer alan konuşmalarını aynen aktarmaya çalışayım.

“1954 Seçimlerinden hemen sonra Adnan Menderes’in Başbakanlığında kurulan hükümetin “KIRŞEHİR KANUNU“ diye adlandırılan kanundu. O kanunla Kırşehir il olmaktan çıkarılıyor, ilçeleri komşu illere dağıtılıyordu. Kırşehir’in yerine Nevşehir il haline getiriliyordu.

Kanunun gerekçesi ise bazı coğrafi, idari, iktisadi nedenler sıralanıyordu. Ama gerçek amacın ne olduğu belliydi. Kırşehir 1954 seçimlerinde iktidarın çok kızdığı Osman Bölükbaşı’nın partisine o zamanki adıyla Cumhuriyetçi Millet Partisi’ne oy vermişti.

CMP Türkiye genelinde Kırşehir dışında başka hiçbir yerde milletvekili çıkaramamıştı ama Kırşehir’deki 5 milletvekilinin tamamını kazanmıştı.

Çıkarılmak istenen kanunla Kırşehir cezalandırılacaktı. Muhalefetteki partileri destekleyen öteki illerin halkına sizde ayağınızı denk alın olacaktı. Ama tabii bu, hiçbir şekilde açıklanmıyordu. Zaten buna gerekte yoktu. Anlayan anlayacağını anlıyordu.

Kanunun meclisteki görüşmeleri başlarken de sanılıyordu ki hükümet kürsüde, gerekçedeki coğrafi, idari, iktisadi nedenleri sıralamakla yetinecek. Muhalefet tabi hükümetin amacının siyasi olduğunu iddia edecek ama hükümet bunu kabul etmeyecek…

Böyle sanılıyordu başlangıçta da her şey sanıldığı gibiydi. Fakat birden bir şey oldu. Vilayet nasıl anormal olur?

Osman Bölükbaşı’nın kürsüye çıkıp iktidara yönelttiği eleştirilerden sonra Başbakan Adnan Menderes konuşmasının bir bölümünde bir çeşit “VELEV Kİ” parantezi açarak şunları söyledi.

(…) Demek istiyorlar ki bu iş siyasidir. Bu işin siyasi olmadığı hakkında dahiliye vekilimiz (İçişleri Bakanımız) izahat vereceklerdir. Fakat bir an için kendisinin nokta-i nazırını (Görüşünü) hakikattir diye kabul edelim, diyelim ki bunun yapılmasında siyasi maksatta vardır. (…) Siyasi maksat mevcut olduğunun bir an için farz edelim. Bu vilayetin (ilin) içtimai ve siyasi bünye (yapı) itibarıyla anormallik göstermekte olduğunu inkâr edemeyiz.

Evet, evet, evet biz açık konuşuruz. Türkiye’nin hiçbir tarafında, hiçbir vilayetinde yüzde üç ten fazla rey almamış bir partiye mensup bir milletvekili arkadaşın Kırşehir’de takip ettiği ivicaclı (eğri büğrü) siyaset malumdur. (…) Eğer bir vilayetin halkı, milletvekilleri tarafından böylesine idlal edilmiş (etkilenmiş) olursa hakikati ifade etmenin bir siyasi tedbir zarureti (zorunluluğu) haline geldiğini de kabul etmek yerinde olur.“

Böylece Kırşehir’in iktidar tarafından “ANORMAL” sayılmasının nedeninin Osman Bölükbaşı ve arkadaşlarına oy vermesi olduğu Meclis tutanaklarına geçmiş oldu…

İşte Altan Öymen “Öfkeli Yıllar“  isimli kitabında Kırşehir’in ilçe yapılarak ilçelerinin diğer illere dağıtıldığını anlatan Türk demokrasinin kara bir sayfasını oluşturan perde arkasında dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın olduğu bir Adnan Menderes garabeti olarak da bilinen olay Kırşehir'in ilçe yapılması.

Türkiye'nin tarihine utanç çivileriyle çakılmış birkaç olaydan birisidir ve Kırşehir 20 Temmuz 1954 tarihinde yediği bu ağır darbenin altından halen kalkamamıştır.

20 Temmuz 1954 te Kırşehir’ in ilçe yapılmasına karşı Kırşehir’ de en ufak bir tepki gösterilmemiş, kararın iptali için Anayasa Mahkemesine gidilmemiş, protesto eylemleri ve gösteriler yapılmamış, parti örgütleri tabelalarını indirerek faaliyetlerine son vermemişler, sivil toplum kuruluşları seslerini çıkarmamışlar, seçimlerde sandığa gitmeme kararı almamışlar ve kuzu kuzu karara razı olmuşlar. 

Bu karardan sonra bazıları çareyi  Kırşehir’i terk etmekte, bazıları da kaderine küserek Kırşehir’de kalmakta bulmuşlar. Bulmuşlar ama kaldıklarına da pişman olmuşlar. Çünkü iktidara gelen tüm hükümetler Kırşehir’ e üvey evlat muamelesi yapmış, iş alanları yaratacak yatırımlar yapılmamış, demir yolu ve hızlı tren getirilmemiş, hava alanı yapılmamış, Kırşehir küçük bir kasaba halinde kaderine tek edilmiş ve her geçen gün Kırşehirli memleketini terk etmek zorunda kalmıştır.

Kırşehir yediği bu ağır darbenin altından kalkamamış olmasına rağmen Kırşehir’ in ilçe yapıldığı gün olan 20 Temmuzu her sene programlı bir şekilde Kırşehir için “Utanç ve Kara gün“ olarak kutlanmalı, partiler kapılarını kapatmalıdırlar.

Yıllardır sürekli yazarak gündeme getirmeme rağmen bende biliyorum ne yaparsak yapalım elimizden alınan ilçeler tekrar verilmeyecek ama biz sesimizi çıkarmaya başlayarak her yıl 20 Temmuz gününü Türk Demokrasi tarihinin kara lekesi ve utanç günü olarak anılmasını sağlanmalı,  bir günde olsa siyasi partiler faaliyetlerini durdurarak sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte Cacacey Meydanında ki Atatürk Anıtının önünde basın açıklaması yapmaları ve konuyu gündemde tutmaları sağlanmalıdır.

Hatta bana göre Kırşehir’in gasp edilen hakları yeniden verilene kadar Kırşehir’de  tüm siyasi partiler tabelalarını indirmeli, faaliyetlerine son vermeli ve Türkiye’nin hangi ilinde yaşarsa yaşasın Kırşehirli hemşerilerimiz sandığa oy kullanmaya gitmemelidir. 

Hükümetler nasıl  “Ergenekon’lardan, Balyoz’lardan, 12 Eylül’den, darbelerden hesap sorduysa Kırşehir’ i ilçe yapanlardan hesap sormalı ve itibarı iade edilmeli, özür dilenmeli, elinden alınan başta Hacıbektaş olmak üzere tüm ilçeleri tekrar verilmelidir. Yıllardır müze olarak kullanılan Ayasofya nasıl ki yıllar sonra camiye çevriliyorsa Kırşehir’in de gasp edilen hakları tekrar verilmelidir. Aksi durumda bu utanç, bu ayıp, bu kara leke geçmişten günümüze kadar ülkemizi yönetenlerin alnında bir iz olarak kalmaya devam edecektir.

Bunları yazıyorum ama olacağına inanıyor muyum? Hayır inanmıyorum. Çünkü dediklerimi yapmak için Kırşehir sevdalısı olmak gerekir, mangal gibi yürek olması gerekir, kendi menfaati için değil, Kırşehir için çalışmak gerekir. Kırşehir’de böyle siyasetçi, milletvekili, sivil toplum kuruluşları var mı? Hayır yok. Ben göremiyorum, siz görüyorsanız beni haberdar ederseniz sevinirim.

Maalesef Kırşehir halen siyasetten ve siyasetçiden çok acı çekmeye devam ediyor, seçilen milletvekillerinden bir elin beş parmağını geçmeyecek şekilde birkaç kişi hariç herkes kendini düşündü kendisine çalıştı Kırşehir’i düşünen olmadı. Şu an Kırşehir’in milletvekilleri var mı ben göremiyorum, varsa ne iş yaptılar bilmiyorum. Sivil Toplum Kuruluşları ise tamamen facia. Herkes kendisini düşünüyor, Kırşehir’i değil.

Kısaca şahsım olarak halkın iradesini içine sindiremeyip, Türk demokrasinin utanç ve kara bir sayfasını oluşturan bu kararı alarak Kırşehir ve Kırşehir insanını cezalandıran dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Meclis Başkanı, Bakanları, Milletvekilleri ve kimlerin parmağı varsa sanırım hepsi vicdan azabı çekiyor ve pişmanlık duyuyorlardır.