Anadolu içinden kıvrım, kıvrım ırmaklar akan, ağıtları alev, alev ciğerler yakan analarla doludur. Ana çile yumağı, dua kaynağıdır. Ana yüreği narin bir ipek, Hakk’ın diktiği en sağlam direktir.

Günler öylesine acımasız ve hızlı geçiyor ki yine geldi benim için günlerin en karası 16 Haziran.

16 Haziran 2023 Cuma günü annemin aramızdan ayrılışının onuncu ölüm yıldönümü.

Aslında işin içine annem girince nasıl ve neler yazacağımı bilemiyorum, ama bir şekilde yazmak istiyorum, ister ellerim klavyeye titreyerek gitsin, isterse gözyaşlarım sel olup, klavyenin üzerine damlasın, sık sık yüzümü yıkayıp, dinlenip, nefes alayım ama bu yazıyı kesinlikle yazmak istiyorum.

Annemi çok özledim, siması gözümün önünden, mis gibi kokusu burnumdan gitmiyor. Belki bu yazıyla biraz olsun özlem gideririm.  Çünkü annemin ölümüne, yokluğuna halen alışamadım, annemin özlemi ilk gün gibi alev alev yakıyor beni.

Babamı kaybettiğimiz de çok küçüktüm, ablalarım ve ağabeylerimde küçük sayılırlardı, annemde çok gençti. Annem yaşı genç olduğu için bizleri bırakarak terk etseydi bizler perişan hallerde sevil bir hayat sürer, hayatın acımasızlığında kaybolup giderdik. Annemin varlığı sayesinde ayakta durduk, okula gittik, üniversite bitirdik, iş sahibi olduk ve evlendik. Ağabeylerim ve ablalarımla birlikte şimdi rahat bir hayat sürüyorsak annemin sayesindedir.  

Beraber çektik her türlü sıkıntıları, amca, dayı, teyze, hala, eş, dost, akraba hiç kimseler yüzümüze bakmadı,  elimizden tutmadı. Duruma göre birlikte ağladık, birlikte güldük, aç kaldık, soğan yedik, yavan yedik, gözyaşımız ekmeğimize katık oldu.

Rahmetli annemin hayatla mücadelesi doğup büyüdüğü ve evlendiği ana kadar yaşamını sürdüğü Kırşehir’in Mucur ilçesine bağlı Palangıç köyünde çok küçük yaşlarda annesini kaybetmekle başlamış, yine çok küçük yaşlarda babamla evlenmiş ve evlilik hayatında hem evlat acısını, hem eş acısını hem yokluğu yaşamıştır.

Babam öldüğünde annem otuzlu yaşlardaymış. Kısaca hayatın her türlü engelleriyle mücadele etmiş,  çilelerini ve acılarını yaşamış.

Takvimler 26 Aralık 2012 tarihini gösteriyordu. Annem sırt, koltuk altı ağrıları gibi basit şikâyetlerinin olduğunu söylemişti. Kırşehir’de hastaneye götürdüm annemi. Muayeneler,  tahliller, röntgenler, ultrasonlar, MR’lar hepsinin sonuçları kötü çıkıyordu. Her geçen gün annemin şikâyetleri, ağrıları artıyor, dayanılmaz bir hal alıyordu. Resmen annem gözümüzün önünde eriyip gidiyor ama çaresiz kalıp, hiçbir şey yapamıyoruz.

Bir umutla Kayseri Erciyes Üniversitesi Hastanesi’ne götürdüm. Bizler güzel haberler bekliyorduk ama nafile. Doktorlar “her an her şeye hazır olun” diyerek vermişlerdi kötü haberi… Biz de kendimize moral vermek ve teselli etmek için, “Allah’tan ümit kesilmez” diyor, hem annem üzülmesin, hem içimizde uhde kalmasın düşüncesiyle devam ediyorduk koşuşturmaya.

Tıp da dese, doktorlar da dese, kim ne derse desin annemin sağlığına kavuşacağına inanmak istiyorduk. Çünkü annemin bilinci ve şuuru açıktı. Bu inançla son bir kez daha 2 Haziran 2013 tarihinde Kayseri Erciyes Üniversitesi Hastanesi’ne gitmek için yola çıkacaktık. Evden çıkmadan önce annem çok sevdiği, kıyamadığı evimizi sakin ve yavaş adımlarla oda oda dolaştı, odaların hepsine göz gezdirdi, dakikalarca baktı eşyalara, perdelere, kapılara, bir taraftan sürekli içini çekiyor, diğer taraftan “dünya boşmuş” sözlerini tekrarlıyordu.

“Anne gecikmeyelim yola çıkalım“ dediğimde, “geciksek ne olacak oğlum dirimi götürüyorsun, ölümü getireceksin“ demiş ben de sarılarak  “aman anne Allah esirgesin o nasıl söz, seni sağ salim getireceğim Allah var gam yok“ diyerek binmiştik arabamıza.

Beş gün normal serviste, dokuz gün yoğun bakım servisinde olmak üzere on dört gün Kayseri Erciyes Üniversitesi Hastanesinde kalmış ve maalesef dua kaynağım, çile yumağım, yüreği narin annem, ağıtları ciğerimi alev alev yakan, Hakk’ın diktiği en sağlam diğerim yetmiş beş yaşında 16 Haziran 2013 tarihinde bir Pazar günü sabahın erken saatlerinde aslında beklediğimiz ama asla kabul etmediğimiz, duymak istemesiniz vefat haberini almıştık.

Kayseri Hastanesindeki her türlü işlemleri bitirdikten sonra annemin dediği gibi dirisini Kayseri’ye götürmüş, ölüsünü Kırşehir’e getirmiştim. 16 Haziran 2013 Pazar günü Cacabey Cami’nde ikindi namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra Aşıkpaşa Mezarlığı’nda toprağa verdik annemi.

Hayatta sırtımı dayadığım, en sağlam ve güvenilir insanı, annemi kaybetmek çok zor geldi bana. O nedenle sürekli ağlayarak içimi boşaltmak istiyor ve internetten Kırşehirli Hacı Taşan’ın “ Ankara’da Yedim Taze Meyveyi, boşa çiğnemişim yalan dünyayı” uzun havasını açarak dakikalarca ağlıyorum.

Ağlasam da, gülsem de bir türlü alışamadım annemin yokluğuna ve silemedim telefon rehberinden ev telefonumuzun numarasını. Çok acı ve zor geldi ki resmen boşluğa düştüm.

Annemi toprağa vermek için mezarlığa inmek, tabuttan uzatılan annemin na’şını alarak mezara yatırmak, kendi ellerimle tahtalarla kapatmak, üzerine kürekle toprak atmak öylesine zor geldi ki!

Nasıl zor gelmesin? Her şeyim annemdi ve annemi kendi ellerimle mezara koydum, üzerini kapatarak toprak attım. Bir insan annesinin üzerine toprak atar mı? Hem ağlıyorum hem toprak atıyorum. Bu nasıl iş? Bir türlü anlamıyorum.

Her tahtayı dizişimde, her kürek toprağı atışımda annem biraz daha uzaklaşıyordu bizlerden, inanmak istemiyordum, “hayır annem ölmedi, evimize gelecek, Kayseri’den dirisini getireceğim” diyordum bir taraftan gözyaşlarım sel gibi akıyordu,  “rüya bu”  diyordum ama rüya olan düşündüklerim,  gerçek olan ise annemin ölmesiydi.

Yani annem yoktu artık. Gelmeyecekti evine, yakmayacaktı ışığını, bizleri kanadının altına alarak toplamayacak, ısıtmayacak, öpüp, koklamayacaktı, bizlerde annemin elini öpüp, sarılamayacak ve koklamayacaktık.

Taziye çadırına başsağlığına gelenler oluyordu ama ben zaman, zaman evimizin penceresine, balkonuna bakıyordum annem bakıyor mu diye? Bir türlü kabullenemiyordum annemin ölmesini. “Annem gelecek, annem balkondan bakacak“ diyordum.

Ne dersem diyeyim, söylediklerim gerçek dışı, gerçek olan ise annemi kaybetmiş olmamızdı.

Annemin ölümünden sonra hayat bizim için çok değişik aktı. Meğer annemin sayesinde bir araya geliyor, birbirimizi görüyormuşuz. Şimdi ise kimsenin kimseden haberi yok, herkes kendi halinde, kendi havasında, kendi evinde.

“Neden böyle olduk?” diye kendime sorduğumda kanadında toplandığımız, sırtımızı dayadığımız direğimiz devrildi cevabı çıkıyor karşıma.

Evet annem, Allah’ın diktiği en sağlam direkti, toparlayıcıydı, birleştiriciydi ama şimdi o toparlayıcı, birleştirici direk devrilmiş ve yok olmuştu.

Şimdi kurban bayramına yaklaştığımız bu günlerde annemin yanımda olmasını o kadar çok isterdim ki! Güven dolu ellerini üzerimde hissetmek, karşıma oturup “bugün neler yaptın, gelinim nasıl, torunum nasıl, işlerin nasıl, yine migren girip, başın ağrıyor mu?” diye sormasını, karşıma oturup küçük bir çocuğa öğüt verir gibi öğüt vermesini öylesine çok isterdim ki!

Arife günlerinde, bayramlarda, anneler gününde mezara gitmek, dua etmek, mezarına su dökmek yerine annemin elini öpmeye gitmeyi, sımsıkı sarılarak mis gibi kokusunu içime çekerek koklamayı, sofraya birlikte oturup,  güle oynaya kahvaltı yapmayı, yemek yemeyi, yer sofrasında birlikte diz kırarak oturmayı öylesine çok isterdim ki!

Sadece istemekle olmuyor, çünkü taktir Allah’tan olunca gelene, ölene çare yok derler, giden geri dönmüyor.

Hani Yahya Kemal Beyatlı’nın sessiz gemi şiirinin 

Giden memnun ki yerinden,

Geri dönen yok seyahatinden.

Mısralarında acı gerçeği belirttiği gibi annem de dönmeyecek seyahatinden. Nasıl 50 sene önce ölen babam gelmediyse, 10 sene önce ölen annem de gelmeyecekti.

Canım annem, bizleri yetiştirip, büyüttüğün, topluma kazandırdığın, hırsızlık yapmamayı, yetim ve kul hakkı yememeyi, devlet malını çalmamayı öğrettiğin için, helal ekmek yemeyi, el âlemin namusuna kötü gözle bakmamayı, şerefiyle, namusuyla yaşamayı, fakiri yedirmeyi, öksüzü giydirmeyi, yetimi sevindirmeyi ve güzel ahlakı öğrettiğin için senden Allah razı olsun demek düşer anne

Anne ruhun şad, mekânın Cennet olsun.

Cennete yakın, Cehenneme uzak olasın.

Peygamber efendimize komsu olasın.

Allah rahmetini bol versin diyerek dua etmek düşer,

Yalnız bilmelisin ki! Hasretin beni alev alev yakıyor anne.

Nurlar içinde uyu anne.