Türk Milleti’nin tarihinde, örfünde, geleneğinde ahlaksızlık, fuhuş, aldatma, hırsızlık, ikiyüzlülük, yalakalık ve samimiyetsizlik yoktu.

Aksine güzel ahlaklı, samimi, dürüst, şerefi ve namusu için yaşayan, kapısı, sofrası, gönlü açık, eli, dili, beli bağlı, kimsenin hakkını yemeyen, namusuna yan gözle bakmayan Türk Milleti vardı.

Ne zaman ki başka milletlerin kültürlerini medeniyet ve din olarak almaya başladık, o zaman bizi biz yapan en yüce değerlerimizi kaybettik, benliğimizden uzaklaştık. Hal böyle olunca her türlü ahlaksızlık ve yozlaşmalar başladı.

Tabi bunda okumamanın, ilimi ve bilimi bir kenara bırakmanın, başkalarının söylemleriyle hareket etmenin, birilerine biat etmenin, kul, köle olmanın payı çok büyüktür. Kısaca cahilliğin getirdiği noktadır.

Diğer taraftan insanların sıcak, samimi, bir lokma ekmeğini komşusuyla paylaşan, yaptığı yemeğin kokusu komşusuna gittiği için bir tabak ta komşusuna götüren, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırını sayan, hiç bir menfaat gözetmeksizin herkesin derdine koşan, Türk örf, adet ve geleneğinin yaşandığı, Türklüğün Anadolu’ya yayılmasına öncülük eden, araştırmacı tarihçilerin Türk Dilinin Başkent dediği Kırşehir vardı.

Üzülerek söylüyorum ki  değişen dünya düzeninde teknolojinin ve yeniliklerin getirdiği noktada okumadığımız, ilimden ve bilimden koptuğumuz, başka milletlerin yaşantısını, kültürünü din ve medeniyet almanın  meydana getirdiği yozlaşmalardan Kırşehir’e nasibini almaya başladı.

Kırşehir’de de yıllardır esnaflık yapan tanınmış kişiler menfaat için kardeşleriyle, annesiyle, babasıyla miras paylaşımı nedeniyle dargınlar.

Bu Kırşehir insanına yakışmıyor.

Maalesef bizi biz yapan, sağlam temeller olan Türk örf, adet ve geleneğinden koptuk. Bu kopuş zamanla menfaat çatışmasına dönüştü. Birileri siyaseti, birileri dini, birileri, sporu, birileri sanatı, birileri de basını kullanmaya başladı.

Makam için, menfaat için, para için şeref, namus, utanma duygusu, güzel ahlak, Allah korkusu göz ardı edildi. En yüce değerlerimizden taviz verilmeye başlandı.

Menfaat çatışmasıyla birlikte kardeşlikler, akrabalıklar, arkadaşlıklar, dostluklar, samimi ilişkiler bitti.

Artık çevrenizde ki insanlar işi düştüğü zaman selam veriyor, işi bittiği zaman selamı kesiyor.

Ne üzücüdür “Rabbena hep bana” duası ederek yağmuru kendi tarlasına, doluyu komşusunun tarlasına isteyenlerin olduğu dönemlerdeyiz.

Öylesine menfaat çatışması içerisine girdik ki sizin uğruna okyanuslar aştığınız insanlara gün gelirde ihtiyacınız olursa, onların sizin için bir su birikintisinin üzerinden dahi atlamayacağı acı ve üzücü günlere geldik.

Kimse yaralı bir parmağa merhem olmuyor, kimse kimsenin iyiliğini istemiyor. Menfaat, çıkar, makam ve para uğruna düzene ve sisteme göre hareket edilerek en değerli varlıklarımız olan uğruna ölüm göze alınan, ceza evlerinde yatılan namus, şeref gibi insanı insan yapan önemli kavramlar unutulur oldu.

Allah korkusu ise kimsede kalmadı.

İnsanların bir yerlere gelmek, makam sahibi olmak, fazla para kazanmak için menfaat kimdeyse onun peşinde koştuğu, güneşin açtığı, rüzgârın estiği yöne doğru döndüklere günlere geldik.

Önceden işe girebilmek ve makam sahibi olmak için bilgiye liyakate, tecrübeye önem verilirdi şimdi bunlar kalmadı.

Var mı dayın her işin görülür.

Menfaat çatışması ilerleyen zaman diliminde ikiyüzlülüğü ve yalakalığı doğurdu.

Sizlerin de dikkatini çekiyordur, menfaatçiliğin, ikiyüzlülüğün, yalakalığın okulu, medresesi, üniversitesi ve sanat dalı yoktur. Bunları insanlar kendileri oluştururlar ve oluşturdukları bu rezalet ve kokuşmuş düzen içerisinde koştururlar.

Özellikle ülkemizde bilgi, liyakat sahibi olmak ve hak ederek bir yerlere gelmek imkânsız oldu. İlla ki arkanızda dayınız olacak bu dayınız sizleri bir yerlere getirecek, getirdiği gibi de reklamınızı en iyi şekilde yapacak ki sizler hak etmediğiniz makamda rahat edeceksiniz ama dinin, imanın kimselere bırakılmadığı ülkemizde Allah korkusuyla çalışan, bir yerlere gelmeyi hak eden dürüst, güzel ahlaklı çalışanın ise esamesi okunmayacak.

Herkes bir maske içerisine girmiş, bir yol tutturmuş gidiyor. Ama kim hangi yolda yürürse yürüsün kimseye güvenim kalmadı. Çünkü tamamen menfaate dayanan günümüz dünyasında insanın:  dindarını da, dinsizini de, kapalısını da, açığını da, hacısını da, hocasını da, eğitimlisini de, eğitimsizini de, şortlusunu da, kotlusunu da, şehirlisini de, köylüsünü de, Mekke’ye gideni de, meyhaneye gideni de zemzem suyu içini de, alkol içeni de gördüm. Ve geldiğim nokta Fransız bilim insanı Voltaire’nin “İşin içine menfaat ve para girince herkesin dini aynıdır” sözünün ne kadar doğru bir söz olduğu kanaatine vardım.

İnanın tamamen menfaate dayalı günümüz dünyasında insanların yok artık birbirlerinden farkları. Al birini vur ötekine. Çeşitli maskeler takarak menfaat için  bir yol da yürüyen insanlara anlam veremiyorum ama artık bu laçkalaşmış, kokuşmuş düzende insan görmek  ve tanımak istemiyorum.

Çünkü insanları tanıdıkça ihaneti öğrendim.

İnsanları tanıdıkça nefret ettim.

İnsanları tanıdıkça tiksindim.

İnsanları tanıdıkça nankörlüğü gördüm.

İnsanları tanıdıkça vefasızlığı gördüm.

İnsanları tanıdıkça kötülüğü gördüm.

İnsanları tanıdıkça kokuştuklarını, insan olmadıklarını gördüm.

Tüm ümitsizliklerime rağmen bazen acaba, bizi biz yapan; hırsızlığın, ahlaksızlığın, namussuzluğun, ikiyüzlülüğün olmadığı yüce değerlere dönebilsek Türk kimliğimizi tekrar kazansak düzelebilir miyiz diyorum ama şu andan sonra her şey zor. Çünkü kokan etin çöpe atıldığı gibi insanoğlu insanlığını çöpe attı.

Büyük ihtimalle bizleri ancak toprak paklar diyeceğim ama böyle giderse toprakta paklamaz.

Yazımı zaman zaman bu sayfada yazdığım bir kısadan hisseyle bitirmek istiyorum.

Köyün birisinde çok fakir bir aile yaşıyormuş. Adam karısına elbise alamadığı için karısını bir yerlere götürmek için bir fıçının içerisine koyup, yuvarlayarak götürüyormuş.

Köyün zenginlerinden adamın birisi bu durumun farkına varmış ve kasabadan basma alarak karısına giydirmesi için adama vermiş. Adam da eve gittiğinde karısına vermiş. Karısı basmayı alıp sağına, solunu önüne, arkasına bakarak kocasına “Bre herif ben bu basmayı beğenmedim, baksana alacası yok, sarıcası yok, gülü yok, çiçeği yok. Herif ben bu basmayı giymem. Sen beni yine fıçının içerisine koyarak yuvarlamaya devam et” demiş.

Kıssadan hissede olduğu gibi menfaatçi, yalaka, yalancı, ikiyüzlü insanları bir fıçının içerisine koyarak bir daha dönmemeleri için bilinmeyen ve bulunmayan bir yerlere yuvarlamak gerekir.