Bundan önceki yazımda kadınları eleştirmiştim. Bu yazımda ise evlilik kurumunda erkeklerle ilgili dikkatimi çeken farkındalıkları yazmaya çalışacağım.
Hep anlayış ve sabır beklentisinde olmak: Evlilik kurumundaki erkeklerde genel olarak anlayış beklentisi vardır. Eşinden hep kendisini anlamasını bekler. Özellikle eşi ve ailesi arasında oluşan problemlerde eşini anlamak yerine eşinden ailesine karşı sabırlı ve fedakar davranmasını ister. Anlaşılmak eşinin daha çok ihtiyacı olsa bile adeta kuşanır ve kadına fırsat vermez. Hayat şartları altında ezilen evine gelince de huzur bulamayan mağdur erkek durumunda hisseder. Oysa önceki yazımızda ele aldığımız kadının şikayet etmesi noktasındaki husus buradadır. Kadın problemi şikayet eder veya herhangi bir konuda duygusal kırgınlığını ifade etmek ister. Erkeğe bu noktada düşen kadını dinlemektir, anladığını hissettirmektir ama erkek hemen anlayış bekleyen mağduru oynar. Şikayet eden kadın ve anlayış bekleyen mağdur erkek arasındaki sıkıntılı kavgalar böylece başlar.
Moral, motivasyon ve mutluluğu ekonomik durumuyla şartlandırmak: Malum, erkeklerin en talihsiz yanı ayaklarının üzerinde durma zorunluluğudur. Toplumun kendilerine biçtiği bu baskı nedeniyle ayaklarının üzerinde durmaya ve ekonomik rahatlığa haklı olarak ve ister istemez dikkat ederler çünkü ayakları üzerinde duramayan, ekonomik özgürlüğünü kazanamayan erkekleri maalesef istisnalar hariç kendi ailesi bile dışlar. Bu bilincin farkında olan erkekler de en küçük ekonomik sarsıntıda veya işsizlik durumlarında depresyona girer. Durgunlaşır. Enerjisi, moral bozukluğu da evliliğine yansır. Bir de konuşmayan, “bir şey yok” diyen biriyse- ki bu da toplumun kendisine biçtiği güçlü durma zorunluluğundandır kadın da güven problemi yaşayan bir kadın ise “neden böyle, yoksa biri mi var?” sorgulamaları başlar ve erkek sanki dünya yıkılmış da altında kalmış gibi mağdur hisseder. Tabii ki ekonomik şartlar zordur lakin moral bozmak da bir şeyleri düzeltmek yerine iyice kötüleştirir. Hayat tek düze değildir. İnişli çıkışlıdır. Ekonomiye bağlı ve sürekli hale gelen duygu durumu da evliliğe zarar verir.
Karşısında hep gülümseyen, yorulmayan bir kadın beklentisi içinde olmak: Erkeklerin neredeyse çoğunda bu tarz bir beklenti var gibidir. Bu beklenti vardır ama çoğu zaman kadının sorumluluğunu paylaşmak yoktur. Erkek tüm gün dışarıda çalışmıştır. Yorulmuştur ve eve geldiğinde güler güzlü, enerjik bir kadın ile karşılaşmak zorundadır bakış açısı içindedir fakat kadın da insan olduğu ve toplumumuzda daha fazla kendisine sorumluluk biçildiği için kadın yorulur. Bir de erkek tarafından anlaşılmıyor, susturuluyor ise erkek hayal ettiği güler yüzlü kadını evde mumla arasa bulamaz. Hatta çoğu kadınımız sorumluluk paylaşılsın beklentisinde de değildir. Erkek kadını anlamaya çalışarak dinlese ve ona değer verdiğini hissettirse zaten kadınlarımızın pek çoğunun yüzü gül bahçesi olur.
Evlenene kadar sevgiyi hissettirmek: Bazı erkekler maalesef ilişkilerde iki yüzlü davranmaktadır. Evlenene, kadını elde ettiğini düşünene kadar romantik, düşünceli gibi görünür. Uzmanlar bu tarz erkeklere çok dikkat edilmesi konusunda uyarır. Erkek eğer kendine değer vermiyorsa ‘ senin gibi biri benimle nasıl oldu?’ gibi hisler yansıtıyorsa etkilemek için abartılı davranışlarda bulunuyorsa dikkat edilmesi gerektiğini söylerler. Bu tarz erkekler önce yukarı çıkarır çıkarır ve pat diye atabilir. Bağlanma şeklinin kaynağını değersizlik duygusundan alan, kendini değersiz, karşısındakini değerli gören bu erkekler kaybetme hislerinin etkisiyle cinayet işleme potansiyelindedir. Yani boşanmanın çok zor olduğu kesimdir.
Değiştirmeye çalışmak ve kıskançlık: Önceki söylediğim ile bağlantılı olarak erkek evlenmeden önce kadını olduğu haliyle kabul ediyormuş hissettirmeye çalışır ama kadın açık ise kapatmaya zorlar. Arkadaşları ile buluşup görüşmesin ister. İleriye gidip belki evden dışarı çıkmasına izin vermez.
Kadına ailesini ya yasaklamak ya da kadını ailesiyle çok nadir buluşturmak: Toplumumuz ataerkil, biraz da kültürel muhafazakar ise bazı evliliklerde kadının kaderinin ipleri kocasına geçer. Kadının ailesi de bu bakış açısını kabul ettiğinden kadın ailesi ile hastalık, ölüm gibi durumlar olduğunda ailesi ile görüşmek zorunda olduğunda bile ailesine gönderilmez fakat erkek kendi ailesine karşı da saygıda kusur istemez. Bu oldukça yanlıştır. Bu tarz evliliklerde hem ailelerde hem eşlerde vicdan, adalet ve anlayış sıkıntısı vardır. Kadın ise suda yaşatılmak istenen, karaya çıkması istenmeyen balık gibidir.
Eşinin yanında başka kadınlara uzun süre ve eşinin dikkatini çekecek şekilde bakmak: Bunu hisseden kadın kendini kötü hissedecek erkeğin farkında ya da farkında olmadığı bu davranış kadını erkekten soğutacaktır. Erkek ise kadını kıskançlık ve abartı ile suçlayacak, kavga çıkacaktır.
Konuşmamak: Konuşmak, sohbet etmek isteyen kadından erkeğin kaçınma göstermesi, kadının sohbetlerini değersizleştirmesi kadına değersizlik ve kendini yalnız hissetme olarak yansıyacaktır.
Ev işlerine yardımcı olmayıp ev işlerini değersizleştirmek: Dünyanın en zor işlerinden birisi hiç bitmediği ve karşılık alınmadığı için ev hanımlığıdır. Erkekler aslında işleri bitmeyen kadınlara sanki hep “tatilde, rahat…” muamelesi yapabilmektedir. Şu meşhur “ne iş yaptın da?” bakış açısıyla yaklaşabilmektedir. Bir de ev dışında da çalışan bir kadın ise, çocuk da var ise o evde kadın uykusunu alamayan, dinlenemeyen kadın olur. Çoraplarını bile kirli sepetine atmayan erkek, telefonu elinde, gözü maçında ya da sosyal medyasında günün yorgunluğunu atarken kadın bir oraya, bir buraya koşturur. Bulaşık makinesine, çamaşırlara, okul hazırlığına, yarınki yemeğe… Ve dinlenemediğinden, aşırı yorgunluktan bağırarak, ağlayarak, farklı konuşarak, durgunlaşıp kendini bir kurban gibi hissederek tepkiler verebilir. Erkek yardım etmeyip değersizleştirdiği gibi bir de eskilerle yeni kadınları karşılaştırırsa bazı kadınlar artık kavgaya hazır olur. Erkek en azından çıkardığını ve aldığını yerine koyarak en azından yardım edebilmelidir. Aslında farkındadır da sadece toplumun kendine biçtiği konfor alanını farkında olarak bencilce manipüle etmeyi tercih eder. İnatla anlamazdan gelebilir.
Şiddet: Bazı evlerde kadınlar dayakla yaşar, çocuklar ise dayakla büyür. Bu ülkemizdeki büyük sorunlardandır. Erkeğin kadına gösterdiği şiddet kabul edilebilir kesinlikle değildir. Erkek haklı olduğu bir konu olsa bile şiddet gösterirse direkt haksız konuma düşecektir.
Ekonomik yaptırım: Kültürümüzdeki çoğu erkek çalışmayan, ekonomik özgürlüğü olmayan kadını çantada keklik görme bakış açısına sahiptir. Bu bakış açısına sahip olduğundan kadının para kazanma istek ve gayretini yok sayar. Ayrıca yok saydığı gibi kadının ihtiyaçlarını da karşılamaz. Korkusu kendisine olan güvenidir. Kendine muhtaç hissettirme yoluyla kendisini güçlü hissetmek ister. Eşini de muhtaçlık psikolojisi ile kontrol altında tutmaya çalışır. Oldukça yanlıştır. Vicdansızca ve hastalıklı bir özelliktir.
Kadını anlayan, kendine ve kadınına değer veren, yardımcı olan, şiddet göstermeyen, anlayışlı, ne istediğini bilen, dürüst, sevecen erkeklerin çoğalması dileğiyle…
Evliliğiniz hayatınızdır. Evlenmeden önce karşınıza çıkan belirtileri, işaretleri dikkate alınız. Sakın ola görmezden gelmeye, değiştiririm tesellisi ile ertelemeye çalışmayınız. Ülkemizdeki ailelerin büyük çoğunluğu arka çıkan, destek olan türden de maalesef değildir. Ne yazık ki acı ama gerçek çevre baskısı ile dünyaya getirdiği çocukları evinden çıkarıp arzuladığı rahata ulaşmaya çalışır. Rahatı kaçacağı için kadını ve torunlarını cehenneme geri yollamak ister. Çocukların ise hak ettiği mutlu ve sağlıklı bir ortamdır. Kendinizle beraber onların hayatını da etkileyeceğinizi unutmayınız. Hayat bir seçimdir. Kaderiniz ise seçiminizin etkisi...Sevgilerimle…