Düşündüğümüzü düşündüren organ beyindir (A. Bierce). Eski Mısır’da ise düşünme organının kalp olduğu zannediliyordu, ama yine de büyük bir kültür yaratabildiler. Düşünebilmek için düşünce merkezinin yerini bilmek gerekmiyor. Bugün herkes kalp ile değil beyin ile düşündüğümüzü biliyor, ama yine de herkesin düşünebildiğini düşünmek mümkün değildir.
Düşüncelerimiz, ruh halimiz, ihtiyaçlarımız; her birinin biyolojik birer vaka olduğu kesin. Bedenimizle sever, güler, ağlarız. Genlerimiz, beynimiz, fiziksel görünümümüz olmasa birer hiçiz. Bedenimiz olmasa düşünmek, hissetmek, hareket etmek bacaksız yürümek gibi bir şeydir. Görme, duyma, koklama, hissetme, hatırlama, konuşma, hayal kurma ve düşünme gibi zihinsel işlevler beyin ile mümkün oluyor.
Araştırmalar beyin ve zihin arasında bağlantı olduğunu gösteriyor. Beynin bir tarafı hasar görürse, vücudun karşı tarafında uyuşma veya felç oluyor. Bu, vücudun sağ tarafının beynin soluna ve sol tarafının sağına bağlı olduğu anlamına geliyor.
Beynin arka kısmında hasar olursa, görsel algı bozuluyor. Hasar beynin sol ön kısımda meydana gelirse, konuşma arızaları ortaya çıkıyor. Bunlar, beynin belirli alanlarının belirli işlevleri yerine getirdiğine işaret ediyor.
Fakat işlevini yerine getiren her gözün görebildiğini, her burnun koklayabildiğini, her kulağın duyabildiğini, her dilin konuşabildiğini, her beynin hayal kurabildiğini kabul etmek yine de zordur.
Nöronların mesajlarını modern cihazlarımızla izleyebiliyoruz. Mikroelektrotların uçları tek bir nöronun elektriksel uyarılarını çözebiliyor. Bir kedinin bıyıklarına dokununca, bunun beyne nasıl iletildiğini gözlemleyebiliyoruz. Milyarlarca nöron arasındaki iletişimi dinleyebiliyoruz, beyindeki enerjik süreçleri renkli kodlara çevirip bir ekrana yansıtarak analiz edebiliyoruz.
Fare beyninin hipotalamus bölgesinde bir lezyon oluşturulduğunda daha az yedikleri; başka bir bölgesinde bir lezyon oluşturulduğunda daha çok yedikleri görüldü. İnsanlar üzerinde yapılan deneylerden de ilginç sonuçlara varıldı. Beynin uyarıldığı kısmına bağlı olarak, gülünecek bir durum olmadığı halde kıkır kıkır güldüler, olmayan sesleri işittiler, kimse söylemediği halde başlarını yana çevirdiler, düz zeminde düşüyor gibi oldular ve kendilerini bedenlerinin dışında gibi hissettiler.
Demek ki insanın beyni manipüle edilebilir. Hür irade, manipüle edilmiş olan beyinlerin yarattığı bir illüzyondur. Yaşamak için beyin şarttır, ama her beyni olana maalesef “beyinli” diyemeyiz. “Beyinsizlik” de bir olgudur ve baş ağrısına iyi gelseydi, baş ağısı ilaçlarına hiç gerek kalmayacaktı.
Yaşlandıkça beyin küçülür, ama düşünme kabiliyetimiz artar. Beyninde bir hasar yoksa, örneğin Alzheimer hastalığından dolayı, yaşlılar gençler kadar iyi düşünür ve bazen çok daha iyi düşünürler. Tecrübeye dayanan düşünme, biyolojik sebeplere dayanmaz. Yaşanılmış yılların birikimidir. Şimdi toplumumuz yaşlanıyor, yani yaşlılar çoğalıyor ve böylece düşünmesini bilenler çoğalıyor. Bunun toplum bilincine nasıl bir etkisi olacağını biliyoruz, ama giderek daha iyi düşünen bir toplumun ortaya çıkacağına dair umudum artıyor. Gerontolog olarak bizden söylemesi…