Gözleri dolu doluydu kadının, yanında yaşlı annesi de vardı. Gözlerinin dolu dolu olmasının sebebini anlatmaya başladı: “Babam yaklaşık altı ay önce vefat etti. Burada bir iş hanında terziydi. Hastalık vücuduna girene kadar çalıştı. Ömrü hep çalışmayla geçti. Almanya’ya işçi olarak giden ilk kuşaktandı. Yıllarca sıla özlemi çekti. Orada Almanlar’dan disiplini öğrendi. İş disiplinini, iş ahlâkını… Bunun yanı sıra insanın yaşadığı, güvenliğini temin eden, huzurunu, barışını sağlayan devlete olan yükümlülüklerini özümsedi. Yıllar sonra anavatanına geldi. Asıl mesleğine burada devam etti. Hasta yatağında ihmal etmek zorunda kaldığı devlete olan yükümlülüklerini hatırlattı bize… Bir kuruş bile hak geçmesin, derdi. Şimdi o yok ama onun öğrettikleri kaldı geriye…”

Bunları söylerken gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Derin bir iç huzuruyla annesinin elinden tutarak uzaklaştı…

***

Altmışlı yaşlarında, uzun boylu, iri cüsseli bir adam geldi daireye… Daha merhaba bile etmeden büyük bir gururla, mutlulukla ‘geçen ay ölen babasının bu kamu kurumunda mutemet iken emekli olduğunu’ söyledi. Gözleri ışıldıyordu. Bu kişinin babasını o işyerinde hiç kimse tanımıyordu. Çok uzun süre önce emekli olmuş çünkü. Ama o babasının nasıl fedakâr, çalışkan bir memur olduğunu anlatıyordu. Anlatırken başı dikti…

***

Yaşı seksene yakındı yaşlı adamın. Nur yüzlü bir hâli vardı. Bir zamanlar şehrin merkezi dediğimiz, şimdilerde ise pek rağbet görmeyen bir iş hanında terziydi. Evrakları ile birlikte geldi resmi daireye. Usûl ne ise o yerine getirildi, ne eksik ne fazla, o da hakkına razıydı zaten. Onu kimse tanımıyordu, kimse oğlunun ne kadar nüfuzlu biri olduğunu, bilmiyordu. O da oğlunun makamını kullanmadı hiç. Terzi Âsaf olarak bilindi…

*** 

Saklı Kalan Şiirler Köşemizin ilk misafiri daha önce de bir şiirini yayınladığım Recep Bilginer, yıl 1945.

HAYAT BU ÇOCUĞUM

Ağlama çocuğum ağlama,

Ekmek paramızı getirecek

Bir şeyler yazabilmem için

Biraz okumam gerek!

Ağlama çocuğum ağlama,

Bana sessizlik lâzım, sana gıda.

Evimize tuz-biber

Böyle gelmiş bu hayat böyle gider…

Derdi derde katmamalı insanlar

Günü gün etmeye bakmalı,

Ne çıkar elbisenin rengi soluk

Gömlek kırk yerinden yamalı.

Bilir misin bir lokma ekmek için

Neler çektiğini insanların?

Bir bir anlatamam sana bunları

Hepsini yaşayacaksın yarın… 

**

İkinci şiirimiz  A. Celâl Alivelioğlu’na ait. Şairin 1949 yılında yazdığı şiiri yayınlıyorum:

“BİRAZ DEĞİŞMİŞ GİBİYİM”

Bir değişiklik var içimde,

Bir değişiklik sirayet etmiş cümle eşyaya

Tohum karlar altında sabırsız

Ve ben baharlara hasret gibiyim,

Mevsimlerin bittiği yerde.

Gülüşüm sanmayın içten geliyor,

Böyle memnun göründüğüme bakmayın benim,

Aldırmayın mesudum dediğime,

Mutlaka iki dünyası vardır insanın

Birinde gün batarken öbüründe sabah oluyor.

Yağmur dedikleri ince bir keder,

Baharlar sonunda sıcak bir yaz,

Güz ayları birer hüsranla geçer,

Ömrün son durağı bir kış sabahında

Siyah saçlarına ince kar düşer.

Bir değişiklik var bende

Benimle birlikte değişmiş her şey!

Akıbet düşünmeye pek gelmiyor,

Yapraklar sarı, çiçekler renksiz

Burda gurbet diyorlar esirliğin adına

Gurbetteyse her şey kimsesiz!