Ramazan kelimesi sözlükte, güneş sıcağında, kızgın kum üzerinde yalınayak yürüyerek yanmak anlamına gelir. Ramazan kelimesi bundan başka, okun ucunu inceltip keskinleştirmek için iki taş arasına koyup dövmek anlamını da taşır. Şu halde içinde oruç tutulan bu aya yemekten içmekten ve her türlü nefsi isteklerden kaçınmanın doğal sonucu olarak günahların yanmasını ifade ettiği için bu adın verildiği ortadadır.

**

Ramazan’da tekrar hatırlanmasında yarar olan bir söz var:

“Bir Müslümanın dargınlığı bir tülbent kuruyana kadardır.”

Modern tıp da uzun süreli kinin ve dargınlığın stres yaptığını ortaya çıkardı. Demek bunu modern tıptan önce sezenler de varmış. Lâtinlerin de buna koşut başka bir sözleri vardır:

“İyilik eden kendisine de iyilik etmiş olur.” derler.

 Garezin kana toksin oluşana karşın iyiliğin kana kan kattığı anlatılmak isteniyor.

Aklın yolu, demek her yerde sağduyunun uzantısında oluyor.

Bu konuda en kısa ve en güzelini yine halk dili, halk felsefesi söylemiş. Şu atasözünün güzelliğine bakın:

“Keskin sirke kabına zarar.”

Kendi kendimize kötülük etmeyelim.

(Haldun Taner, 1982 yılı)

**

KISSADAN HİSSE

DEĞİŞEN SİZİN KALBİNİZ

Bir padişah, bir-iki vezirini diğer erkândan bir kaçını yanına alarak payitahta (başkente) yakın yerleşim merkezlerinde bir gezintiye çıkmıştı. Payitahttan ayrılıp birkaç saatlik bir yol katettikten sonra, yollar üzerindeki bir nar bahçesinin kıyısında dinlenme molası verdiler. Olgunlaşmış, tam kıvamını bulmuş olan narlar, insanın iştahını kabartıyordu. Padişah, bahçe içinde çalışmakta olan yaşlı bir adamı yanına çağırdı, sordu:

--- Bu güzel nar bahçesi kimin?

---Bu nar bahçesi benimdir efendim, babamdan miras kaldı.

---Oğlun, uşağın var mı?

--- Allah bize oğul, uşak nasip etmedi efendim, bir karı-kocadan ibaret iki kişilik bir aileyiz.

--- Peki ben de bu ülkenin hükümdarıyım, şuradan bir nar şerbeti sıksan da içsek…

İhtiyar “başüstüne” dedi ve hemen gidip bahçe içindeki kulübeden kalaylı, tertemiz bir tas getirdi. İki nar, tam bir tası doldurdu. Padişah içti ve çok beğendi. Bütün vücuduna bir zindelik ve ferahlık yayılmıştı. İhtiyar çiftçi, padişahın beraberindeki herkese sırasıyla nar şerbeti ikram etti. Padişah ve adamları bedenlerinin kazandığı bu zindelikle biraz yol almak için ihtiyara veda edip yola koyuldular. Yolda şeytan, padişahın kafasını karıştırmaya başladı. Madem birer ayakları çukurda olan bu yaşlı karı-kocanın mirasçıları yok, ne yapacaklar böyle güzel nar bahçesini, karşılığında birkaç kuruş verip de bu bahçeyi ellerinden alayım, diye düşündü. Padişah ve adamları akşama doğru geri dönerlerken, aynı bahçenin yanında yine konakladılar. Padişah, ihtiyardan bir tas daha nar şerbeti yapmasını istedi. İhtiyar, sabahki kadar candan gönülden olmasa da bir tas nar şerbeti yapıp sundu. Fakat padişah, bu defa nar şerbetinin tadını pek beğenmedi. Sabahkine hiç benzemiyordu.

Sordu:

--- Baba, ne oldu böyle, bu nar şerbeti sabahki ile aynı nardan değil mi? Bunun tadı hiç de hoş değil…

--- Aynı nardan evlât, aslında tadında da bir değişiklik yok, asıl değişen sizin kalbiniz. Tebânızın malına göz koydunuz, bunun için de narların tadı değişti.

**

Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi meşihata geldiği sene Ramazan ayı 29 gün olmuş. İkinci senesi 28 gün olmuş. Bektaşi babalarından biri Efendi’yi tebrike gitmiş:

--- Allah efendimize uzun ömürler ihsan eylesin ve sizi 27 sene meşihat makamından ayırmasın.

Demiş. Cemaleddin Efendi teşekkür etmiş.

--- Fakat Baba Erenler, demiş, neden burada kalmamıza 27 senelik bir müddet tâyin eylediniz?

--- Efendim, birinci sene Ramazan 29 gün, ikinci sene 28 gün oldu. Meşihatta 27 sene daha kalırsanız, her sene eksile eksile Ramazandan bir şey kalmayacak, rahat rahat yiyip içeceğiz.

(Meşihat: Şeyhülislâmlık makamı için kullanılan idarî bir tabir.)

**

GELSİN

Bu dervişlik yoluna

Sıdk ile gelen gelsin

Hak’tan özge ne var ki

Gönlünden silen gelsin.

Dervişlik dedikleri

Nihayetsiz denizdir

Bu payansız denizin

Mevcini duyan gelsin.

Dervişin gözü açuk

Dün ü güni uyanık

Bu söze Rabbim tanuk

Bakmadan gören gelsin.

Dervişin kulağı sak

Hak’tan alır ol sebak

Deprenmeden dil dudak

Sözü işiden gelsin.

Dervişler Hakk’ın dostu

Çanları ezel mesti

Aşk şem’ini yaktılar

Pervane olan gelsin.

Bu Eşrefoğlu Rûmî

Dervişliğe geleli

Nefsindendir çektiği

Nefsin öldüren gelsin.

(Eşrefoğlu Rûmî, Anadolu’da yaşayan büyük velilerden, şair, ölümü 1484, İznik)