Yazıma başlamadan önce geçen hafta ki yazımda Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesine seslenerek “Hastanenin palyatif servisinde neler yapılmak isteniyor, neler amaçlanıyor, öğrenmek istiyor ve cevabını bekliyorum.” Şeklinde kısaca bir soru sormuştum.
Bu yazımdan sonra Başhekim Yardımcısı Genel Cerrah Dr. Serdar Şahin benimle görüşerek gerekli bilgilendirmeyi yaparak yardımcı olmuştur.
Bu nedenle ilgisinden, mütevazılığından, gülen yüzünden, yardımcı olmasından dolayı Başhekim Yardımcısı Dr. Serdar Şahin’e teşekkür ediyorum.
İnşallah bundan sonra birileri haddini bilir, köpeksiz köyde değneksiz gezmeye kalkışmaz.
31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak olan mahalli idareler seçimleri nedeniyle Kırşehir’de siyaset kazananı kaynamaya başladı. Belediye Başkan adaylıkları kesinleşen hemşerilerimiz gündüz-gece demeden çalışmalara devam ediyorlar.
Lakin görünen köy kılavuz istemez sözünde olduğu gibi Kırşehir’de Belediye Başkanlığı seçimleri AK Parti Belediye Başkan adayı Dr. Osman Arslan ile CHP Belediye Başkan adayı ve mevcut Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu arasında geçecek gibi görünüyor.
Ancak bugün yazımda 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak mahalli idareler seçimlerinden bahsetmeyeceğim. Yine bugün Kırşehir’in sorunlarını yazmayacağım. Stresli, gergin ve zor günler geçirdiğim bu günlerde birileri sabrımı deniyor. Bende “Ya sabır” diyerek sabır taşım çatlamasın diyerek dua ediyorum. Eğer sabır taşım çatlarsa kurumu, makamı, görevi,siyasi partisi ne olursa olsun her zaman olduğu gibi köşemde yazmaktan kaçınmayacağımın bilinmesini isterim.
Zira ben bu toprakların çocuğuyum. Onun için “Köpeksiz köyde değneksiz gezen.” Bazı muhteremlerin benim topraklarıma, benim toprağımın insanıma zarar vermesine sessiz kalmayacağımı belirtmek istiyorum.
Bugün bir haftalığına sessiz kalarak kimselere çatmadan, haykırmadan yazı yazmak ve yıllar önce Japon pedagog heyetinin Türkiye’de “Türk Gençliği ve Eğitim Sistemiyle” ilgili anlamlı ve manidar araştırmasından bahsetmek istiyorum.
“Artısıyla, eksisiyle bir döneme damgasını vuran merhum Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız Turgut Özal Japonların batıya meydan okuyan ilerleyişi karşısında Başbakan olduğu 1980 yıllarda Japon eğitim sistemine ilgi duyar. Bu sebeple inceleme ve araştırma yapmak üzere bir Japon pedagog heyetini Türkiye’ ye davet eder. Alanında uzman olan bu Japon heyeti ülkemizin çok değişik yerlerinde inceleme ve araştırmalar yapar, görüşme ve temaslarda bulunur sonra bu faaliyetlerin sonuçlarını takdim etmek üzere, dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerlerle birlikte Başbakan Turgut Özal’ın huzuruna çıkar.
Eğitim alanında uzman olan Japon pedagog heyetinin kararı kısa ve nettir.
“Sizin Gençlerinizde Milli Şuur Yok“ derler.
Bu karar Başbakanlıkta bulunan Türk yetkililerinin üzerinde bomba etkisi yapar ve büyük bir şok yaşatır. Biraz şaşkınlık, biraz hayretler içinde kalan Türk heyeti, Japon pedagog heyetine;“Peki siz Japonlar, gençlerinize milli şuur verme adına neler yapıyorsunuz, hangi programları uyguluyorsunuz?” derler.
Bunun üzerine Japonlar ilginç, ilginç olduğu kadarda bizim açımızdan acı ve bir o kadar da düşündürücü olan şu cevabı verirler:
“Biz sizin atalarınızdan, Osmanlıdan aldığımız “AMİN ALAYI” (Osmanlılarda çocuğun yaşı 4 yıl, 4 ay, 4 gün olunca amin alayı denen bir törenle eğitime başlatılırdı. Japonlar bunu alarak kendilerine uyarlamışlar.) İle eğitime giriş yaparız. İlk eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Bu çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyle robotlarla çalışan dev fabrikaları gezdiririz. Baş döndürücü teknoloji karşısında şok olan çocuklarımıza deriz ki: “Gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız, daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha gelişmiş ve modern fabrikalar kurarsınız.” Daha sonra bu çocukları alır Hiroşima ve Nagazaki’ ye götürüp gezdiririz.
“2. Dünya Savaşı’nda atom bombasıyla yerle bir edilen bu bölgeleri biz, gelecek nesillere ibret olsun diye aynen koruruz. Buraları çeşitli bilgiler vererek onları gezdirir ve gösteririz. Atom bombasının etkisiyle hiçbir canlının ve bitkinin yaşayamaz hale geldiği bu yerleri çocuklarımız büyük bir dikkat ve hayretle seyrederler. Bu gördükleri şeyler onların taze hafızalarında hiç bir zaman silinmeyecek derin izler bırakır. Ve yine deriz ki: “Eğer siz çalışmazsanız, vatanınızı korumazsanız, milletinizi sevmezseniz, birlik ve beraberlik içinde olmazsanız; işte böyle düşmanlar sizin ülkenizi bombalar, yakar, yıkar ve yaşanmaz hale getirirler. Ama çalışırsanız, güçlü olursanız düşmanlar size saldırmaya cesaret edemezler. Vatanınız yücelir,milletiniz yükselir.Dünyadaki bütün insanlar size saygı duyarlar. Artık çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin.”
Bu ikinci şokla çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışkan bir Japon olmaya doğru ilk adımı atmış olurlar. Böylece de milli şuur kazanırlar.
Tam bu sırada Türk heyetinden biri Japon heyetine;
“İyi de bizim atom bombası atılmış Hiroşima ve Nagazaki’miz yok ki” der.
Bunun üzerine Japonlar derler ki:
“Sizin Hiroşima ve Nagazaki gibi binlerce değerleriniz var. Bizimkilerinden çok daha etkili ve tesirli bölgeleriniz var. 1. Dünya Savaşı içerisinde meydana gelen ve bir metre kareye altı bin merminin düştüğü, mermilerin havada birbirleri ile kaynak olduğu Çanakkale zaferinin kazanıldığı bölge; çocuklarınızın ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile.Dünyanınen gelişmiş, en güçlü ordularına karşı ve üstün teknolojiye rağmen Türkler olmazları olduruyor, bütün dünyayı hayretler içerisinde bırakan zafer kazanıyorlar. İmanın, azmin ve teknolojiyi yendiğini ispatlıyorlar. Bütün dünya ya meydan okuyorlar”.
İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli şuur kazanmalarına yetecek mahiyettedir. Bu sebeple gençlerinizi gruplar haline Çanakkale’ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk genci Çanakkale savaşlarının olduğu bölgeyi mutlaka gezerek görmeli ve öğrenmelidir.Daha sonra demelisiniz ki; “Sizler birlik ve beraberlik içerisinde çalışmazsanız, güçlü ve kuvvetli olmazsanız, düşmanlar yine Çanakkale’ye gelirler ülkemizi işgal eder ve öz yurdumuzu da hür yaşamayı size çok görürler. Ama çalışırsanız, birlik ve beraberlik içerisinde olursanız, teknolojiyi yakalarsınız. Ülkenizi kalkındırır ve müreffeh bir hale getirirsiniz. Gençlerinize bunları telkin ettikten sonra bu zaferin destanını en iyi şekilde ifade eden Mehmet Akif’i ve Safahatı’nı okutmalısınız” derler.
Japonların verdikleri bu ibret dolu acı ders, bizim için çok manidardır. Bu tablo bize maalesef yen içinde kolumuzu kaybetmişiz de haberimiz yok dedirtmektedir ve kafalara dank eden düşündürücü manzara sergilemektedir.
Evet, 1980’li yıllarda dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından ülkemize davet edilen Japon pedagog heyetinin şok eden raporu yukarıda yazdığım gibidir.
Japon pedagog heyetinin yaklaşık kırk yıl önce Türk Gençliğine hitaben “Sizin Gençlerinizde Milli Şuur Yok” şeklinde tuttuğu raporu günümüzde yazsaydı acaba sadece “sizin gençlerinizde mi milli şuur yok derlerdi veya sizde toplum olarak milli şuur yok, siz ölmüşünüz, bitmişiniz?” şeklinde rapor mu tutarlardı?
Bana göre ikinci dediğim şekilde rapor tutarlardı. Çünkü toplum olarak kişiliğimizi, kültürümüzü, dinimizi, dilimizi ve maneviyatımızı kaybettik. Başka ülkelerin yaşam tarzlarını dinini, dilini, kültürünü yaşam tarzı olarak aldık.
Artık hiç kimse Türkiye’yi düşünmüyor, herkes menfaatine, çıkarına bakıyor.Bu düşüncede olan toplumda milli şuur olması imkânsızdır.
Japon heyetinin Türk Gençleri için yazdığı rapor günümüzde tüm toplum için geçerlidir.
Son olarak bir düşüncemi yazmak istiyorum. Ülkemizde hac görevini yerine getirmek isteyen vatandaşlarımızın da hacca gitmeden önce Çanakkale’ye götürülerek gezdirilmeleri ve bilgilendirilmeleri de hac kadar sevap olacaktır diye düşünüyorum.