Millet olarak nerede hata yaptığımızı düşünüyordum da aklıma Şeyh Edebalı’nın Osman Beye öğüdü geldi. Yazının sonuna tam metnini ekleyeceğim ancak üzerine biraz konuşalım istiyorum.
Yoldan geçerken kenarda durana selam veren, yoldaki bir taşı alıp kenara koyan, yere düşmüş bir nimeti öpüp alnına koyup yükseğe kaldıran bir gence yahut çocuğa bakıp “maşallah, ana ata öğüdü almış, belli” derlerdi eskiler. Ana-ata öğüdü alarak yetişen genç, bıyığı terlediğinde “bey” diye anılırdı. Rahmetli anneannem de “Bey olasın!” diye dua ederdi bize.
Bundan sebep hep dikkatimi celbetmiştir; kim beydir, kim beygir! Kim ana-ata sözü dinlemiştir, kimin atası belli değildir! Ertuğrul Gazi oğlu Osman, “bey” olacağı vakit kayınatası bizim de hemşehrimiz olmasıyla övündüğümüz Şeyh Edebalı ona:
"Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana...
Güceniklik bize; gönül almak sana...
Suçlamak bize; katlanmak sana...
Âcizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana...
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana...
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana..."
Diyerek öğüt vermişti. Ana-ata öğüdü dinleyerek yetişen beyler, binlerce yıl sevgi ve saygıyla anılırlar hatta velilerden sayılırlar. Biz biliriz ki hakiki beylerin gönlü yücedir, dimağı bilgiyle, ilimle, edeple doludur. Bundan sebep dolu başak gibi başı eğiktir. Biz biliriz ki onlar yıkmayı değil yapmayı bilirler, kırmayı değil sarmayı bilirler, almayı değil vermeyi bilirler. Eline, beline, diline sahiptirler. Gel gör ki çağlar dolandı geldi, nice beyler, padişahlar gönül saraylarına sultan oldu; beter bize düştü!
Nasıl ki zaman zaman toprağa hastalık gelir de ürün vermez, verse de kimseye hayır etmez. İşte bizim de insan toprağımıza bir hastalık girmiş gibi oldu. Haliyle bozuk toprağın mahsulü “gidi yezid başımıza bey oldu.”
Amma biliriz ki yel gelir savurur içi boş ekini, sel gelir götürür köksüz dikeni… Toprağa bereket gelir, memlekete huzur.
Sözü çok uzatmadan sadede geleyim: Şeyh Edebalı’nın öğütlerinden en çok şu kısım etkilemiştir beni:
"Şu üç kişiye acı; câhiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene, hatırlı iken itibârını kaybedene!
Unutma ki yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğun davadan korkma!
Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler."
Cahiller arasında kendini anlatma gayretiyle çırpınıp duran bir âlim maalesef acınacak haldedir. Varlık içinde yetişmiş bir kimse herhangi bir sebeple fakir düşmüşse işi zordur, acınacak haldedir.
Ve en mühimi hatırlı iken mesela; “bilmem ne bey oldukça merttir” denilen bir kimse bir gün bir namertlik yaparsa ya da “bilmem ne zatın üstüne dürüst adam tanımam” dedikleri biri bir gün doğruluktan, dürüstlükten saparsa yahut baştan beri sapkındı da insanları öylece aldattıysa bu ortaya çıkınca kaybettiği itibardan dolayı acınacak haldedir. Allah onun günahlarını bağışlaya, hidayet nasip ede!
Hırs, tamahkârlık, güç zehirlenmesi gibi kötü hasletlerin arkasına saklanacak kadar küçük zevat hep olmuştur ve de olmaya devam edecektir. Dilerim bir gün büyürler ve kendi gölgeleri olur. Bilirsiniz gölgeye girenin de kötülerin de dalı, gölgesi olmaz. Dalı olmayana kuş konmaz, gölgesi olmayanın yamacında yolcu soluklanmaz.
O dalsız ağaç üstündeki haşeratı memleketin bütün kuşları toplandı zannedip kendini kandırırsa bir gün elbet beli kırılıp yan yatar, haşerat dağılır, bir ormancı gelip vurur baltayı yakar ocağı. Ocağın yansın ormancı ne deyim, sana da aş lazım.
Buyrun buraya da Kırşehir İnaçlı Şeyh Edebalı’nın Osman Beye öğütlerini bırakıyorum:
"Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Âcizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...
Ey Oğul!
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana… Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı… Allâh Teâlâ yardımcın olsun. Beyliğini mübârek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalb versin.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelâmlısın… Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen, sabah rüzgârlarında savrulur gidersin… Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlûb eder. Bunun için dâimâ sabırlı, sebâtkâr ve irâdene sahip olasın!
Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.
Milletin, kendi irfânı içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfândır.
Oğul!
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezânında ölürler.
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazîlet ve adâletinle gün ışığına çıkacaktır.
Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.
Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! (Gizlenmesi daha faydalı, hattâ elzem olan hususları) gördün, söyleme; bildin, deme! Sevildiğin yere (bıktıracak kadar) sık gidip gelme; muhabbet ve itibârın zedelenir...
Şu üç kişiye; yâni câhiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibârını kaybedene acı!
Unutma k, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir."
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervâsız, kahraman, gözüpek) derler.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, lâf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflâh etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir...
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.
Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü zaman yok, süre az!
Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Oğul! Geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki nereye gideceğini unutmayasın...
T. Ufuk Cengiz
21 Temmuz 2025