Yazımdaki başlığı 2000 yılına bir gün kala “Kırşehir Çiğdem”de yazdığım 31 Aralık 1999 günlü yazımda da kullanmıştım. “Milenyum olarak karşıladığımız üçüncü bin yıla girdikten bu yana 22,5 yıl geçti. Acaba ne değişti?” sorusuna yanıt bulabilmek için aynı yazıyı rakamları da güncelleştirerek bir daha kaleme aldım.
“Ol mahiler ki derya içredirler, derya içre olduklarını bilmezlermiş, yani balıklar denizde yaşarlarmış da denizin içinde yaşadıklarını bilmezlermiş” diye başladığım yazımı şöyle sürdürmüştüm:
Biz de sekiz milyar dünya insanı, bir milyar altıyüz milyon müslüman, üçyüzelli milyon Türk toplumu, seksenbeş milyon Türkiyeli, altıyüz bin Kırşehirli olarak bin yılı kapatıyor, yeni bin yıla giriyoruz da kaçımız farkındayız bu tarihî dönemecin?
Bugün siyasî inançları uğruna kırpıla kırpıla kuşa çevrilmiş tarih ve kültür merkezi Kırşehir geride kalan bin yılın başında Büyük Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra İstanbul'da kurulmuş Doğu Roma İmparatorluğu'nun, yani Bizans'ın toprağıydı.
Türkmen akıncılarının ardından Alparslan'ın Anadolu'yu fethetmesiyle Konya Selçukluları'nın egemenliği altına giren Kırşehir Selçuklu yıkıntılarının üzerinde kurulmuş Eretnalılar, Karamanlılar, Dulkadiroğulları ve en son da Osmanlılar'ın hüküm sürdüğü topraklar oldu.
Kırşehir'in geçen bin yılda en büyük ayrıcalığı ise Anadolu'nun Türkleşmesinde ve islâmlaşmasında Horasan erenlerinin burada buluşup otağ kurmaları olmuştur.
İşte bağrımızda yatan Âşık Paşa, Ahi Evran, Hacı Bektaş, Ahmed Gülşehrî, Süleyman Türkmanî ve daha nice erenler...
Bu erenlerin hepsi de onüçüncü yüzyılda Anadolu'nun ilim ve kültür merkezi olmasında rol oynamışlardır ve bu olgunun tarihsel tanıklarıdırlar.
1299'da uç beyliğinden koskoca bir imparatorluk çıkartan Osman Bey'in ikinci evliliğini Kırşehir'in İnaç köyünde doğan Şeyh Edebali'nin kızı Râbia Bala Hatun'la yapmış olması da Kırşehir'e ayrı bir tarihî önem kazandırmıştır.
Ahmed Yesevî'nin erenleri Osmanlı devletinin manevî temellerini Kırşehir'de atarlarken Osman Bey'e kızını veren ve fikir babalığı yapan Kırşehir 700 yıllık cihan imparatorluğunun hamuruna maya katmakla ikinci milenyumun en büyük olayını yaşamıştır.

KIRŞEHİR'İN BÜTÜN SUÇU CUMHURİYET'İN TEMELLERİNE HARÇ KOYMAK MI?

Geçmiş bin yılın Kırşehir açısından en büyük tarihsel olayı budur.
Ne yazık ki Osmanoğulları'nın birbirlerine düşmesiyle Kırşehir gadre uğramış, Hacı Bektaş-ı Velî'nin “Vilâyetnâme”sinde “Onsekizbin derler evi var idi” diye sözünü ettiği Kırşehir küçüle küçüle sonunda ufak bir Osmanlı kasabası haline gelmiş, ancak 1960 yılında nüfusunun 20 bini geçmesiyle sayısal olarak kasabalıktan kurtulabilmiştir.
Kırşehir'in kötü kaderi Cumhuriyet döneminde de yakasını bırakmamıştır. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunda olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında da çevre iller Millî Mücadeleye karşı isyan bayrağı açarlarken Kırşehir Anadolu erenlerinden miras kalan ruhla Mustafa Kemal'in önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nın başarıya ulaşması için canıyla ve malıyla üzerine düşeni fazlasıyla yapmış, yeni devlet kurulduktan bir yıl sonra da il olmuş, fakat sevinci yine kursağında kalmıştır.
İl olmanın nimetlerine tam kavuşacağı sırada bu kez de bencil siyaset bezirgânlarından yediği şamarla sarsılan Kırşehir il olduktan tam otuz yıl sonra ilçe yapılarak cezalandırılmıştır.
Kırşehir'in bugün içinde bulunduğu çarpık tablonun teması da böylece ortaya çıkmıştır.
Kırşehir kalkınamamışsa bunun en büyük nedeni kör siyasete kurban edilmesi, böylece makûs talihine bir kere daha yenik düşmesidir ve hâlâ da uğradığı felâketin zararlarını telâfi edememiştir.
Oy avcısı siyasetçilerin dillerine pelesenk ettikleri “Kırşehir devletin nimetlerinden payını alacaktır” sözünün kaynağı da bu acı olaydır. Geride bıraktığımız yirminci yüzyılın Kırşehir için en önemli olayını bir daha vurguluyoruz ki ilçe yapılmış ve tekrar il olduktan sonra da aradan altmışbeş yıl geçmesine rağmen eski ilçelerine bir türlü kavuşamamış olmasıdır.
Bırakınız eski ilçeleri bir yana, halkın onurlu mücadelesiyle devletin zar zor kurduğu yüzlerce işçimizin ekmek kapısı Şeker Fabrikası da özelleştirilip pasifize edilerek Kırşehir'e ekonomik yönden yeni bir darbe indirilmiştir.
Böylece Kırşehirliler'in devletle, hükûmetle boğuşma senaryolarını yeniden sahneye koymak isteyenlerin eline bir koz daha verilmiştir.

14 MİLLETVEKİLLİĞİNDEN 10'UNU AKP'YE VEREN KIRŞEHİR'İN MÜKÂFATI BU MU OLMALIYDI?

Bugün küçük ilçelerde bile hükûmet binaları varken ve yapılırken tarihî Kırşehir vilâyeti bir hükûmet binasına muhtaç duruma getirilmiştir.
Daha önceki Cumhuriyet hükûmetlerinin yaptırdığı birçok bina gibi modern hükûmet binası da yerle bir edilmek suretiyle Kırşehir'e bir tokat daha vurulmuştur. Şeker Fabrikamızın satılmasından sonra hükûmet binasının da yıkılması karşısında sormadan geçemiyoruz:
Kırşehir Kurtuluş Savaşı'nda Mustafa Kemal'e kucak açtığı için mi böyle zulümlere müstahak görülmektedir? Meseleye iç siyaset açısından bakılırsa Kırşehir AKP iktidarını da daha ilk yıllarından beri desteklemiş, AKP'nin iktidara geldiği 2002 seçimlerinden bu yana yapılan altı seçimde 14 milletvekilliğinden tam tamına 10'unu iktidar partisine vermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse AKP'nin ilk yıllarında Kırşehir'e ne gibi hizmetler gelmiş, ne gibi yatırımlar yapılmışsa Mikâil Arslan'ın milletvekilliği döneminde gerçekleşmiştir. Onun dışında Kırşehir ne yazık ki diğer milletvekilleri eliyle AKP iktidarından hak ettiği yatırım ve hizmetleri alamamıştır. Kırşehir'de iki dönem Belediye Başkanlığı yapan AKP'li Yaşar Bahçeci Kırşehir'e şöyle veya böyle çok eser kazandırmış olsa da son yıllarında biraz da çevresinin etkisiyle kişisel hataları sonunda kaybedip gitmiş, giderken de arkasında borçlu ve kasası tamtakır bir belediye bırakmıştır. Dürüstlüğü ile kısa zamanda halkın gönlünde yer edinen şimdiki Belediye Başkanı Selâhattin Ekicioğlu ise bir yandan kendinden önceki AKP'li başkanın devrettiği borçları öderken bir yandan da seçimlerde halka verdiği vaadleri yerine getirmek için gece-gündüz demeden çırpınırcasına çalışmaktadır.

BAŞKAN EKİCİOĞLU'NU MURAT AĞIREL'DEN DİNLEYELİM

Burada sözü geçtiğimiz ay Belediyemizin düzenlediği "Kitap Günleri'ne katılan "Yeni Çağ" gazetesinin yazarlarından Murat Ağırel'e bırakmak istiyorum. Ağırel Kırşehir izlenimlerini şöyle anlatmıştır:
Selâhattin Ekicioğlu 39 yıl sonra CHP'nin Kırşehir'de kazanmasını sağlayan bir isim. Kazanmasına neden olan etkenlerden biri de Belediye'nin kronikleşmiş yolsuzluk sorunları ve dağ gibi olan borcuydu. Ekicioğlu devraldığında yaklaşık 250 bin nüfuslu belediyenin 409 milyon TL borcu vardı. Yarım milyara yakın borcun nedenlerini sıralayacağım. Ancak Selâhattin Ekicioğlu bu borcu 3 yılda 119 milyon liraya hiç borç almadan düşürmeyi başardı. Nasıl? Aslında döne dolaşa, yana yakıla Türkiye'de uygulanmasını istediğimiz bir ekonomi sistemiyle: Yolsuzluğu engelleyerek ve üreterek.
Üstelik bu kadar borcu hiç kredi kullanmadan ödediğini öğrendim. Meselâ Ekim 2021'de 10 yıldır âtıl durumda olan Çuğun'daki boya fabrikasını satın aldı. İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyeleri ile birlikte et entegre, süt ve tarım işleme-paketleme tesisi yapmaya başladı. Yüzlerce kişiye iş imkânı sağladığı gibi binlerce çiftçiyle de etkileşime geçerek maliyetlerini düşürdü ve üretmelerini sağladı.
Meselâ AKP döneminde park-bahçeler için inanılmaz harcamalar yapılmış. Şehre yapılacak bir köprü için 1.5 milyon liraya ihaleye çıkılıyor. Seçimden 3-4 ay önce yapıyorlar. Selâhattin Ekicioğlu seçilince bakıyor ki ödenecek paralar şişirilmiş. İhaleyi iptal ediyor. Sonra aynı köprü ne kadara yaptırılıyor biliyor musunuz? 150 bin Türk lirası!

BELEDİYE'DEN KAMUSAL KALKINMA HAMLELERİ

Murat Ağırel izlenimlerini şöyle sürdürüyor:
Bir örnek daha vereyim. AKP'li eski başkan Yaşar Bahçeci'nin kapattığı asfalt üretim tesisini Belediye seçimden sonra yeniden faaliyete geçiriyor. Biliyorsunuz, kapatıyorlar ki dışarıdan özel şirketlerden Belediye'nin parasıyla asfalt alınsın. İşin sonu her zaman buraya varıyor. Fakat Belediye'nin 2019'daki seçimlerden sonra yaptığı hamlenin ardından hem asfalt sorunu çözülüyor, hem de Belediye günlük 51 bin TL kâra geçiyor.
Bu konuyla ilgili Selâhattin Ekicioğlu 2020 yılında sadece bu fabrika sayesinde yüzde 35'e yakın tasarruf sağladıklarını açıklamıştı. Bugünkü maliyetleri düşündüğünüzde bu tasarrufun değeri daha da artıyor.
Bir de "Tarımsal Sanayiyi Geliştirme Projesi" var. Aslında CHP'nin hemen hemen tüm belediyelerinde uyguladığı bir program bu… Tam bir kamusal kalkınma hamlesi. Keşke Türkiye'nin tamamına yayılsa. Türkiye'nin gıda krizi ile karşı karşıya olduğu ve önümüzdeki günlerde gıda ihtiyacının daha da artacağı kaygısıyla da Kırşehir'de 500 dönüme nohut ekilmiş. Et, Entegre Bakliyat Paketleme ve Süt Ürünleri tesisinin de bu kapsamda faaliyete geçirilmesi bekleniyor. Tabiî mesele nohut ekmekle çözülmez, ancak bunun bir anlayışla değiştirilmesi ve harekete geçilmesi çok yararlı.
Borca batmış belediyelerin borca batmış vatandaşları olarak neo-liberal sömürünün pençesinden ancak ve ancak üreterek kurtulabiliriz. Biz üreten bir toplumuz. Kırşehir halkı bunun en güzel kanıtı. Ürettikçe geçmişimizi, kendimizi hatırlayacağız.

KIRŞEHİR'E KARŞI BU OLUMSUZ TAVRIN NEDENİ NE?

Şimdi söyler misiniz, son yıllarda AKP iktidarının Kırşehir'e karşı takındığı olumsuz tavrın nedeni nedir? Devletin Kırşehir'de altmış yılda kurduğu tek fabrika olan Şeker Fabrikası'nın satılıp özel sektörün keyfine terkedilmesi yetmezmiş gibi Cumhuriyet yönetiminin 40'ıncı yıldönümü anısına yaptırarak gazi Kırşehir vilâyetine armağan ettiği hükûmet binasını halkın başına geçirircesine yık, yıkılan hükûmet binasının yerinde halkın tepkilerine rağmen yurt binası yapmaya kalkış. Oysa bu arsa eski sahipleri tarafından hükûmet binası yapılması koşuluyla verildiği gibi burada yapılması düşünülen yurt binası yakınındaki apartmanlarda oturan ailelerin mahremiyetini ihlâl edecek olması bakımından da ayrıca sakıncalıdır.
Unutulmasın ki hükûmet binasından yoksun olması vilâyet merkezi Kırşehir için artık bir şeref ve haysiyet meselesi haline gelmiştir. Yıkılan modern hükûmet binası hem Cumhuriyet'in 40'ıncı yıldönümü armağanı, hem de Kırşehirliler'in onuru eski Turizm ve Tanıtma, Adalet ve İçişleri bakanı Sahir Kurutluoğlu'nun son yadigârıydı, Birinci Büyük Millet Meclisi'nin ileri gelen isimlerinden âlim ve fâzıl Müfit Kurutluoğlu hocamızın biricik oğlu olan o şerefli insanın hâtırasını yaşatıyordu. Elbette bu armağanı ve hâtırayı yaşatmak Kırşehir'in görevi ve manevî borcudur.
Korkarız ki Kırşehir yirmibirinci yüzyılda da, üçbininci yıllarda da kara yazgısından yine kurtulamayacaktır.
Bundan böyle elimizde bir tek Kırşehirlilik ruhunu yaşatmak, yaşatabilmek kalıyor ki böyle giderse erenleriyle Anadolu'ya hayat veren ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinde harcı bulunan bu ruh da siyaset rüzgârlarının arasında kaybolup gidecektir.