Bundan yedi yıl önce, 17 Haziran 2015 tarihinde kaybettiğimiz Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ülkemize ve Kırşehir’imize çok büyük hizmetler getirmiş, bu fakir, fukara köylüyü bugünkü konuma yükseltmiş ve bundan dolayı tüm Türk Milleti’nin gönlünde haklı bir yer bularak “Baba” unvanını almış, büyük bir siyaset ve devlet adamıydı.
Türkiye onun gibi değerli siyaset adamını kaybetmenin hâlâ üzüntüsünü yaşamakta ve onun yerini hâlâ aramaktadır.
Süleyman Demirel’le ilgili geçmişte çok yazılar kaleme aldım. Demirel için neler yazmadım ki?
Türk siyasetinin yetiştirdiği bir köylü çocuğunun serüvenini kim bilir kaç kere okudum, kim bilir kaç kere yazdım. Bugün de vefatının 7’nci yıldönümünde ona olan sevgim ve saygımı belirten yazımı tekrar etmesem içimde bir uhde olacaktı.
Türk siyasetine dürüstlüğü ile babacanlığı ile herkesi sevmesi ve kucaklamasıyla ilgili onun gibi siyaset adamı görmedim dersem yalan söylemiş olmam. Ne mükemmel insandı.
Süleyman Demirel ölümüne kadar, ilerlemiş yaşına rağmen ülkemizde herkesin ondan akıl aldığı, fikir sorduğu, her konuda herkese kapısını çalanların olduğunu hâlâ hatırlarım. Ankara Güniz Sokak’ta ki evinin kapısı hiç kapanmazdı.
Ankara Güniz Sokak’taki evine bilmem kaç kere gitmiştim. Geniş kütüphaneli salonunda Kırşehir’in meseleleri konusunda Kırşehir heyetleriyle çok gittik.
O büyük insan kendisini ziyarete gelenlerin hepsini tek tek dinlerdi. Çoğunluk ne diyorsa ondan karar kılar, heyetin isteğini kabul ederdi.
Ben gazeteci olarak Demirel’in Kırşehirlilerle çok fotoğrafını çektim en son Demirel’in fotoğrafçısı Demirel’le benim fotoğrafımı çekerdi.
Ne güzel günlerdi o günler, ne güzel insandı o insan. Unutulur mu?
Süleyman Demirel için çok şeyler söylenebilir. O Isparta’nın İslâmköy’ünden çıkan müthiş bir adamın hayat öyküsü olarak bakabilirsiniz, isterseniz onun hayatı filme çekilse gişe rekorları kırar garanti.
Elindeki meşhur fötr şapkasıyla Türk siyasetine yarım asırdan fazla damgasını vuran, bu müthiş insan sağ partilerin Menderes’ten sonraki en büyük, en güçlü, en parıltılı ve sıkıntılı günlerini yaşamış ve görmüş lideri olarak tarif edilebilir ve ben bu müthiş siyasetçiyi yıllar yılı böyle gördüm, böyle tanıdım.
Kimseye kızmayan, eleştirilere hoşgörülü, karikatürünü yapan karikatüristlerle gülen, çok büyük meziyetlere sahip o Süleyman Demirel ki aynen böyleydi.
Süleyman Demirel gibi Türk siyasetine damgasını vurmuş ve gelmiş geçmiş bir isim de Kırşehirli hemşehrimiz Osman Bölükbaşı idi. İkisinin dostluğu unutulmaz nitelikteydi. Birbirlerine saygı ile yaklaşırlardı.
Demirel, Osman Bölükbaşı politikayı bırakıp köşesine çekildikten sonra ona hep danıştı. Onunla hep diyalog içerisindeydi. Bölükbaşı’nın rahatsızlığında ve ölünceye kadar hep ilgilendi, yalnız bırakmadı onu. Bölükbaşı’nın cenaze töreninde yan yana yürürken “Baba, Bölükbaşı’nın hastalığında çok ilgilendiniz. Kırşehirlilerin size minnet ve şükran borcu var” dedim de “sağ olsunlar, Kırşehirliler az şeyden çok şey anlarlar. Vefalıdırlar” demişti. Ne manidar insan değil mi?
Bölükbaşı’nın cenazesinde ben de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki törende Süleyman Demirel ile yan yana yürüdüm. Tabi yanımızda rahmetli Kırşehir eski Milletvekili Memduh Erdemir ile Demirel’in de, Bölükbaşı’nın da kadim dostlarından geçen yıllarda kaybettiğimiz “Ahi Baba” Mustafa Karagüllü ve Mehmet Metintürk de vardı.
Hatta ben dedim ki “Ahi Baba, Mehmet abi Kındam’a gidelim, orada bir torba toprak dolduralım. Bölükbaşı’nın mezarına Kırşehir toprağı olarak serpelim” dedim.
Ahi Baba Karagüllü ve Mehmet Metintürk “Oo, tamam tam isabet ettin” dediler.
“Yalnız Mehmet abi, toprağı sen taşıyacaksın, zira benim elimde fotoğraf makinem var” dedim. O da “Hay hay Şevketciğim” dedi.
Ankara’ya vardık, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Şeref Kapısı’ndaki tören alanında herkes yerini almıştı. Meclisin görevlileri Bölükbaşı’nın biyografisini okuduktan sonra merasim polisleri Bölükbaşı’nın Türk Bayrağına sarılı tabutunu omuzlamışlardı ki Mehmet Metintürk’ün sesi yükseldi, “Ey koca Bölükbaşı, meydanlara sığmıyordun tabuta nasıl sığdın?” sözleri bir anda panik yarattı orada, ama doğru olanı söylemiş, doğru olanı yapmıştı Mehmet Metintürk şimdi böyle karşılıksız, riyasız seven insanlar var mı?
Karagüllü, Metintürk ve ben Kındam’a giderek orada aldığımız bir torba Kırşehir toprağını doldurarak Bölükbaşı’nın Cebeci Asri Mezarlığındaki kabrine serpmiştik.
Demirel kendi tabiriyle “6 defa gidip, 7 defa gelen” bir siyaset ustası, memleket topraklarını karış karış bilen bir bilgisayar hafızası, gördüğünü asla unutmayan muhteşem bir fotoğraf makinesi misali çalışan zekaya sahip bir deha da diyebilirsiniz onun için.
Bundan 45 yıl önce soğuk bir kış günü Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel partisinin Kırşehir İl Başkanlığını Kemal Hotomaroğlu’nun yaptığı 31 Ocak 1977 tarihinde Kırşehir’e geldi. Cacabey Meydanı’nda yıkılan eski Park Oteli’nin önünde, bir traktör vagonetinin üstünde Kırşehirlilere hitap ederek, “Ey Kırşehirliler, bugün sizin tarihi bir gününüz olacaktır. Petlas Lastik Fabrikamızın temelini atacağız. Hepinize iş ve aş sağlayacak. Hepiniz burada çalışacaksınız. Hayırlı olsun, hayırlı olsun” sözleri hâlâ kulaklarımda.
Bugün özelleşse de 3 binin üzerinde insanın ekmek yediği, ekonomiye trilyonlarca katkı sağlayan Petlas Lastik Fabrikası, başarı ile çalıştırılıyor ve bacası tütüyor. Petlas’çılara bir önerim var. Fabrika’nın girişinde bir yere Süleyman Demirel’in bir maskının altına “Fabrikamızın temelini 31 Ocak 1977 tarihinde Süleyman Demirel attı” diye yazdırmalıdırlar. Onları yüceltir.
Meslek hayatımda tanıdığım, çeşitli defalar görüştüğüm bu büyük siyaset adamı Süleyman Demirel, müthiş esprili, vefalı, yakınlarına karşı hoşgörülü modern bir Türkiye siyasetçisi olarak ta anlatılabilir.
12 Eylül darbesinden sonra yasakların kaldırılmasında yeniden meydanlara çıkan Süleyman Demirel, “Bir bilen” olarak 12 Eylül’ün icazetli partisi ANAP’ı ve diğerlerini ortadan kaldırmış, meydanlarda halkı yeniden peşine takmış, silip süpürmüş, yeniden iktidara gelmiş, Başbakan olmuş, Cumhurbaşkanı seçilmişti. Yani bir anlamda12 Eylülcü’lerle eze eze hesaplaşmıştı.
Şimdi böyle anlayışlı, hoşgörülü, kimseye kızmayan, azarlamayan, mahkemeye vermeyen, böyle bir lider var mı Türkiye’de siyaseti ve iktidarı ters düz edecek?
Ülkenin bugün Demirel’e o kadar ihtiyacı var ki sanırım bilmeyenimiz yoktur.
Cumhuriyetimizin 75. Yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde dönemin Kırşehir Valisi Demirel’in hemşehrisi Baba Vali İrfan Kurucu, “Ahi Baba” Mustafa Karagüllü ile birkaç kişiyle sohbet ediyoruz. Kırşehir’e ikinci bir Atatürk Anıtı yapılması gündeme geldi. Herkes fikirlerini söyledi. Ben de “Biz Kırşehirliler, atın üzerinde ikinci bir Atatürk anıtı istiyoruz. Ankara’da Ulus’taki, Kayseri’deki gibi olsun” dedim. Teklifimi kabul ettiler ve heykeltıraş rahmetli Tankut Ökten de bizim istediğimiz gibi olmasa da böyle bir Atatürk anıtı yapmıştı. Açılışına katılan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel geldi ve ona açtırdık. Bütün bu tarihi güzel olaylara tanıklık ettim ve bizzat yaşadım.
Süleyman Demirel ile aynı gün yemekte yan yana birlikte oldum. Yanı başımda Vali İrfan Kurucu da vardı. Kendisine bazı şeyler sordum. Gülümseyerek, kısa cevaplar verdi. Demirel’in gülen yüzü, tebessümü hâlâ gözlerimin önünde. Bugünkü gibi koruma orduları yoktu. Bir tek koruması Kayseri’li polis müdürü Şükrü Çukurlu vardı. Hepsi o kadar.
Süleyman Demirel için bu saydıklarımdan daha fazlası da söylenebilir. Sonuçta herkesin kendi fikridir ve “fikirler söylenmekle aşınmaz!”
Demirel için derler ki “Çok partili hayata geçtikten sonra Türkiye’yi yönetmiş en demokrat insandır” olarak değerlendirilebilir. “Ona müthiş demokrasi payesi verilmeli, herkes ondan helallik istemelidir.”
Demirel’in ne zekâsına, ne siyasetteki ustalığına, ne de bilge adamlığına kimsenin söz söylemeye hakkı olmasa gerek! O benim gibi bir köylü çocuğu idi. O Türkiye’nin mimarıydı…
Babamdan sonra en çok sevdiğim Demirel’in Isparta’nın İslâmköy’’deki “Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi”ni pek çok kez gezdim, ziyaret ettim. Bir defasında “Ahi Baba” Mustafa Karagüllü ile Esnaf Odaları Başkanı Bahamettin Öztürk de vardı. Daha sonra kim bilir kaç kere gidip ziyaret ettim. Hatta geçtiğimiz günlerde yine ziyaret ettim.
Hele özellikle, İslâmköy, Çalcatepe’deki, Anıt Mezarı’nı gittiğimde hep ziyaret ettim ona dualar okudum.
Türk siyasetinin bu müthiş zekâlı insanını İslâmköy’lülerinin ne kadar çok sevdiğini, onun için neler söylediklerini duygulanarak dinlemiştim. Gitmek, bir kere daha gitmek istiyorum İslâmköy’e.
Demirel’in, “Dün dündür, bugün bugündür” sözleri bile insanları ayrıştırmıyor, birleştiriyordu. Hatırlayınız o zamanlar kimilerine göre suçtu Demirel’in bu sözleri?
“İnsanlar yürüyüş, protesto haklarını kırıp dökmeden yapmalıdır, onların en doğal hakkıdır. Demokrasilerde çare tükenmez. Yollar yürümekle aşınmaz. Benim milletim, benim köylüm” derdi. En önemli sözlerden birisi de “Barışmasını bilmeyenler kavga etmesinler. Eleştirilere tahammülü olmayanlar siyasete soyunmasınlar”. Daha ne desin o büyük insan. Şu güzel sözlere bakın, bugün bunlara ne kadar ihtiyacımız var.
Hiçbir zaman polisleri halkının üzerine salmazdı, “Bırakın gelsinler, bırakın istediklerini söylesinler” derdi.
Bir asra yakın yaşayan Süleyman Demirel Türkiye’nin “baba”sıydı, siyaset ustasıydı. O yine gönüllerimizin değişmez efsane lideri ve ismi olarak rahmetle, şükranla hep anılacaktır.
Onu Cumhurbaşkanı iken Çankaya’ya uğurlamaya gitmiştim de beni tanıyan ve hatırlayan Demirel, Çankaya’dan ayrılırken, “Kırşehir’de dostlara selâm söyle, Mustafa’ya selâm söyle” dedi. Mustafa olarak da “Ahi Baba” Mustafa Karagüllü’yü kastediyordu.
Geçenlerde yine gittiğim de Demirel’in anı defterine “Babamdan sonra en çok sevdiğim baba adam” diye yazmıştım.
Bu müthiş adam, bu büyük insan Süleyman Demirel’i yaşadığım, tanıdığım, görebildiğim ve ben de kalan izleriyle böyle yazdım, böyle yorumladım.
“Fikirler söylenmekle, yazmakla aşınmaz”mış!..
Ey büyük insan; Türkiye’nin mimarı ruhun şad, mekânın cennet olsun.
Ölüm yıldönümünde seni minnet ve şükranla anıyorum.