Kişilerin hayatında bir yılın, ulusların hayatında bir asrın önemi yoktur. Kişileri ve ulusları büyük ve önemli yapan, onları insanlığın beynine perçinleyen şey önce kendileri, sonra toplumları ve sonra da bütün insanlık için yapıcı, yükseltici ve kalıcı olaylar yaratmalarıdır. 953'üncü yıldönümünü kutladığımız Malazgirt Zaferi Türklük açısından böylesine ulu bir olaydır.   
MALAZGİRT'TEN ÖNCE DOĞU ve BATI
Bundan 953 yıl önce doğunun en büyük Türk devleti Büyük Selçuklu İmparatorluğu, batının en büyük devleti ise Doğu Roma, yani Bizans İmparatorluğu idi. Doğuda Büyük Selçuklu İmparatorluğu durmadan büyüyor, güçleniyor ve ilk hükümdarı Tuğrul Bey zamanından beri Anadolu'ya uzanan kilit noktalarını ele geçirmek için bütün olanaklarını zorluyordu. Bu zorlama karşısında Bizans İmparatorluğu ise durumunu muhafaza etmeye çalışıyordu.
Büyük Selçuklular'ın başında devletin ilk hükümdarı Tuğrul Bey, Bizans'ın başında ise İmparatoriçe Evdoksiya ve Avrupa'daki gayrimüslim Peçenek Türkleri'ne karşı kazandığı zafer sonucu Evdoksiya ile evlenen ve kendisini Bizans İmparatoru ilân ettiren General Romanos Diogenes bulunuyorlardı. 
Tuğrul Bey 1063 yılında ölünce vasiyeti üzerine o esnada Horasan Valiliği yapan yeğeni Alparslan'ın geçmesi gerekirken vezir Amid'ül Mülk-i Kündürî'nin isteğiyle üvey kardeşi Süleyman Selçuk hükümdarı ilân edildi ise de Alparslan bunu tanımadı ve Abbasî Halifesi Kaim Biemrullah'a başvurarak adına hutbe okunmasını istedi, halife tarafından da 27 Nisan 1063'te Adud'üd Devle unvanı verilerek Selçuklu Sultanı ilân edildi.
BİZANS ORDUSU 200 BİN ASKERE ULAŞMIŞTI


Hükümdarlığının ilk yıllarında ülkesindeki huzursuzlukları giderip birliği sağlayan Alparslan hemen yönünü batıya çevirdi. Azerbaycan ve Arran'a yürüyerek Bizans İmparatorluğu'na bağlı yerel beylikleri yenilgiye uğrattı ve Tiflis, Ani, Kars gibi stratejik önemi olan yerleri aldı. Anadolu'ya açtığı bu kapılardan Türkmen beyleri batıya doğru akınlara başladılar. Afşin Bey 1067 yılında Malatya ve Kayseri'yi aldı. Nikoforos Botanlates komutasındaki muazzam Bizans ordusunu müthiş bir bozguna uğrattı.
Bu olay üzerine Bizans tahtına oturalı henüz iki ay olan Romanos Diogenes Kayseri-Sivas-Divriği-Toroslar-Halep üzerinden güneye indiyse de Türkler'in Anadolu'ya yaptıkları yıldırım akınlarını önleyemedi. Gümüş Tigin, Afşin Bey, Ahmet Şah, Salar-ı Horasan gibi bey ve komutanlar Ahlat karargâhından hareket ederek Eskişehir yakınlarına kadar sokuldular, Konya'yı da Türk topraklarına kattılar. Er Sagun adındaki başka bir komutan 1070 yılında Bizanslılar'ın Doğu Orduları Başkomutanı Manuel Kommenos'u Sivas dolaylarında esir aldı. Böylece Türk akıncıları Marmara kıyılarına dayandılar.
Bizans kapılarına dayanan Türkler'i Anadolu'dan atmak için harekete geçen Diogenes 13 Mart 1071 tarihinde büyük bir orduyla İstanbul'dan yürüdü. Ordusunun ağırlığını 3000 araba taşıyordu. Orduda 1200 kişi tarafından kullanılan ve o devrin en büyük silâhı olan bir de mancınık vardı. Ordu Malazgirt'e varıncaya kadar çoğala çoğala 200 bin kişiyi buldu.
ALPARSLAN'IN ANCAK 50 BİN ASKERİ VARDI 
Alparslan ise bu aylarda Fatımî Devleti'nin yıkmak için Suriye'ye geçmiş, Bizanslılar'ın müstahkem mevkii olan Malazgirt'i, Meyyafarkin'i (Silvan) ve Amed'i (Diyarbakır) almış, Halep'te konaklamıştı. Şam üzerine yürüdüğü sırada Bizans ordusunun Doğu Anadolu'ya doğru ilerlediğini öğrendi ve 7 Nisan 1071 günü Ahlat'a geri döndü. Öncü kuvvetler gönderip Bizans'ın gücünü öğrendikten ve ünlü komutanları Basılakes'i de esir aldıktan sonra iki ordu 26 Ağustos 1071 Cuma sabahı Malazgirt'in yanıbaşında, Van Gölü'nün 45 kilometre kadar kuzeyinde karşılaştı.
Sultanın 50 bin savaşçıdan kurulu ordusunda Porsuk, Bozan, Sav Tigin gibi seçkin, bahadır Türk komutanları bulunuyordu. Alparslan'ın barış için Sav Tigin başkanlığında gönderdiği elçilere Bizans İmparatoru sultanla Rey (Tahran) şehrinde görüşebileceğini, Isfahan'da kışlamak istediğini, hayvanlarını Hemedan'a göndermek niyetinde olduğunu bildirdi. Bunun üzerine çarpışma saatını cuma vaktine kadar uzatan Alparslan askerleriyle birlikte cuma namazını kıldıktan sonra üzerine beyaz bir pelerin giyip atının kuyruğunu düğümledi ve tarihe geçen o kısa veciz konuşmayı yaptı. Ön saflarda çarpışacağını göstermek üzere de ok ve yayını bırakarak kılıç ve gürzünü aldı. Ordular öğleden sonra vuruşabilecek mesafeye kadar yaklaşabildiler. 
Savaş çok değil, beş-altı saat sonra, bugünkü varlığımızı sağlayan ve dünya tarihinde bir benzerine daha rastlanmayan, ancak Türkler'e özgü parlak bir zaferle sonuçlandı. Her yıl tören ve şenliklerle kutladığımız Malazgirt Zaferi Anadolu'nun dağı, taşı, toprağı ve insanıyla Türk olduğunun ve Türk kalacağının şaşmaz belgesidir. 
Alparslan'ın bıraktığı miras bu toprakların Türk yurdu olduğu, göz dikenlere mezar olacağı güzel bir rastlantı olarak 1922 yılı 26 Ağustos'unda bu kez Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından bir defa daha perçinlenmiştir. 
Ne mutlu Türküm diyene...   

Celal Tekinerrr (1)-2
ESKİSİ GİBİ   

CELAL TEKİNER

ERGENEKON'DAN GIRŞAR'E GÖÇ

Bu göçü ben anlatim, herkes dinlesin:   

Çeke çeke geldikleri 
Önce alır bildikleri 
Ergenekon almayınca
Sığacak yer kalmayınca 
Tekrar göçe mecbur olan 
Ecdadımız başka alan
Arıyarak var veya yok
Yol aldılar, sorunu çok
Malazgirt'e neye kadar
Ulaştılar bir ilkbahar

Malazgirt'te Alparslan'la
Kazandılar anla, sanla
Dile destan ol zaferi 
Hayran kılıp gökle yeri 

Bu kılıçlı, atlı erler
Uzun saçlı gazanferler
Bir koluyla uzanarak
Vakit, zaman kazanarak
Gırşari'ne kadar geldi 
Toprağına yürek deldi 
Günnasirler, kuşburnular
Işıl ışıl akan sular
Arasına çadır kurup
Oturdular grup grup
“Bura da bir Ergenekon”
Diye göçe verdiler son 

Kendilerin hürmetle yâd 
Eyliyelim ruhların şâd

- El-Fâtiha.
Yaşa hacemmi!

Açıklamalar:
1- Celâl Tekiner'in yazılarında sözünü ettiği otel Âşıkpaşa Türbesi'nin karşısındaki Kervansaray Oteli'dir ve Tekiner son yıllarını bu otelde geçirmiştir. 
2- Celâl Tekiner'in Adana'da kaleme aldığı ilk yazıları Dursun Yastıman'ın yayınladığı gazetelerde “Çukurova'dan”, Kırşehir'e döndükten sonraki yazıları “Toprağımdan” başlıkları altında yayınlanmıştır. “Kırşehir Çiğdem”deki son yazıları ise “Eskisi Gibi” başlığını taşımıştır.