“Asıl azmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ kokar aslı süttür“ diyen büyüklerimiz ne güzel söylemişler.  

Gerçekten şartlar ve ortam ne olursa olsun güçlü karakterini kaybetmeyen, güçlüyken de, güçsüzken de efendiliğini bozamayan, aslından taviz vermeyen, alttan üstte bulunduğu her ortamda kendi fikrini, düşüncesini söyleyen, egosuna esir olmamış insanlara asil insan denir. 

Asil insan hak, hukuk bilen, insanlığa, çevreye en çok faydası olan kişidir. Bu özelliklere sahip kişilerin asil ve soylu diye bilinen aile ve sülaleden gelmesi kağıt üzerinde kalır.  Zira en sinirli anında dahi küfür etmeyen, alçak gönüllü, mütevazı ve her kesimden insanlara kibar davranan insanlara denir.

Asalet toplumsal ayrımın en belirgin çizgisidir. Okulu, medresesi, kursu yoktur. 

Asaletin büyük bölümü kandan gelir, atadan, soydan, cibilliyetten, kültürden ve genlerden gelir. 

Bir insanın tahsilli veya tahsilsiz olması,  zengin olması,  lüks evlerde oturması,  son model markalı arabalara binmesi,  evinde kedileri, köpekleri,  hizmetçileri, bekçileri, arabasında şoförü, koruması olması ve modalı, markalı elbiseler giyinmesi asaletli olduğunu göstermez.

Asaletli insan ne kadar sarsıntı geçirirse geçirsin bozulmaz, yozlaşmaz, bayağılaşmaz. 

İlkeli, dikleşmeyen ama dik duruşlu, sözünün eri, ekmek yediği tencereye tükürmeyen,  yapılan iyiliğe nankörlük etmeyen, basit hesaplar peşinde koşmayan, fırsatçı olmayan, ağır başlı, vakur, karizmatik ve lider ruhlu örnek insanlar asaletli insanlardır.

Asaletli insan hak etmediği hiçbir şeyi talep etmez,  hiç kimsenin hakkını yemez, hakkını da yedirmez.

Asaletli insan saftır, temizdir, asla ruhunu satmaz, diz çökmez, el etek öpmez, gururlu ve onurludur.

Asaletli insanlar genelde sade kıyafet giyinirler, modaya, markaya önem vermezler. Onların verdikleri önem bilgi, kültür, araştırma ve insanlığa faydalı olmaktır. Bu insanlar konuşurken karşısındakileri kırmadan incitmeden konuşurlar,  bilgilerini tecrübelerini herkesle paylaşırlar. 

Asaletli insan olarak söz ettiğimiz insanları dinleyenler büyük bir zevkle dinlerler, zamanın nasıl geçtiğini bilemezler. Çünkü asaletli insanların ağzından adeta bal akar ve bu nedenle hiç susmadan konuşsun istersiniz.

Mevlana:

“Asalet boyda değil soyda.

İncelik belde değil dilde.

Doğruluk; sözde değil özde.

Güzellik; yüzde değil yürekte olur.” sözleriyle ne güzel özetlemiş asaleti.

*          *          *

Konumuz “ASALET” olunca yazımı çok sevdiğim ve aşağıda yazdığım hikâyeyle bitirmek istiyorum.

Bir gün Sultan bahçıvanının yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar.

-Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?

-Asluhû nesluhû (aslı neyse nesli de odur), Sultanım.

-Nesi var ki?

-Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar; ancak bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor der. 

Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister.

Tayı hediye eden adam der ki:

-Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik der ve böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve Sultan adamlarına emreder:

"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir.

Bir müddet sonra Sultan bahçıvanın yanına gider ve hindiyi sorar.

- Bahçıvan Asluhû nesluhû, Sultanım der.

-Sultan, bahçıvan efendi, bunun neyi var? Der.

-Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeğe.

Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var der. 

Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır.

O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur.

Ve padişah emreder:

"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek."

Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken bahçıvanı görür ve ona doğru yaklaşarak;

-Bahçıvan efendi, bende de bir sıkıntı var mı? der.

- Bahçıvan Asluhû nesluhû, efendim der.

-Ben de de mi? der Sultan ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.

-Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da. Bende bir sıkıntı var mı? Der.

Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:

-Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun.

Hakikati öğrenen Sultan, bahçıvana seslenir:

-Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan!

Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık ta, Benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım Bana.

-Ey yüce Sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var?

Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken "verin bir kese altın!" der. Sen ise, "verin fazladan bir kap yemek!" diyorsun. Sultan adamlarına seslenir:

-Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!

Asalet önemlidir. Nesiller aslına çeker. "Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır” demiş atalarımız. Sultan için “Otu çek köküne bak” sözü cuk oturursa da, diğer örnekler için eğitimin önemine işaret etmek gerekir. Ancak, “Soysuza silah vermişler, çekip babasını vurmuş” sözü de boşuna söylenmemiştir. 

Özetle, "İt eniğinden kurt olmaz."