13 Ağustos’un Dünya Solaklar Günü olduğunu bir yıl önce 2022 yılının13 Ağustos gecesinde Gürsel Seçilmiş ağabeyimin bana özelden gönderdiği "Solaklar Günün kutlu olsun gardaşım" mesajıyla öğrenmiştim. Bir yıl sonra tekrar geldik 13 Ağustos dünya Solaklar Gününe.
Bu nedenle bir solak olarak yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Solak olduğum için çocukluğumdan itibaren çok dışlandım, çok ezildim ve hatta şeytan, uğursuz, bereketsiz insan ilan edildim.
Sol kolumu çamaşır ipiyle bağlayıp sağ elle yemek yemem ve yazı yazmam konusunda baskı yapıldı.
Bu nedenle hiç sevmediğim, en nefret ettiğim ev eşyası sol kolumu bağladıkları çamaşır ipleridir. Halen çamaşır iplerini görünce çocukluğumda bana yapılanlar bir film şeridi gibi gözümün önüne geliyor ve travma geçiriyorum.
Nasıl bir kadının kadın olarak, bir erkeğin erkek olarak veya engelli bir insanın engelli olarak dünyaya gelmesi kendi elinde değilse, solak bir insanında solak olarak dünyaya gelmesi kendi elinde değildir.
Bir taraftan Allah'ın varlığına inanır; her şeyin Allah'tan geldiğini söyleriz diğer taraftan Allah'ın işine karışır, yarattığına tepki göstererek kusur buluruz. Buda ayrı bir tezatlıktır.
Maalesef Allah'ın ilk emri “oku” olan Kur’an-ı anlayarak okumaz, yapılması ve yapılmaması gereken emirlerini yerine getirmez ve kolay yoldan işimize gelen şekilciliği Müslümanlık zannederiz.
Solak olduğum için çocukluğumda bana yapılanlardan, gösterilen tepkilerden ve insanların bakış açısından dolayı şeyh, şıh, hacı, hoca geçinen insanlardan tiksindim, nefret ettim, iğrendim, Bu insanların şekilcilik anlayışları yüzünden geleceğimle oynandı. Eve ve okula gidip gitmemeyi çok düşündüğüm oldu. Nasıl düşünmeyeyim ki? Nereye gitsem hayatı bana zehir ediyorlardı, toplum içine çıkmayı istemiyordum. Yaşım 57’ye geldi sol elimle yazı yazarken veya yemek yerken halen “Aaa! sen solak mısın?” diyenler oluyor. Gözünüz kör mü? Evet solağım. Size batan nedir?
Herhangi bir dükkâna girdiğimde sol elle para uzatınca almayan ve “dükkânımın bereketini kaçırma, parayı sağ elle.” diyen esnaflar oldu.
Ne tuhaftır ki! 21. yüz yıla girdiğimiz bu günlerde sol elini kullananların şeytan oldukları konusunda fetvalar veriliyor.
Bu konuda Türkiye’de hiç bir işe yaramayan, eylemleri ve söylemleriyle insanları dinden soğutan, camilerden kaçıran Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sitesinde halen sol elle yemek yiyenler şeytandır yazısı durmaktadır. Buna hiç anlam veremiyorum.
İstedikleri kadar fetva versinler, istedikleri kadar açıklama yapsınlar. Ben sol elimi kullanıyorum ama hiçbir şekilde şeytanlık yapmadım, yapmıyorum, hiç kimsenin ekmeğiyle, namusuyla oynamadım, oynamıyorum. Çünkü şeytanlık benim işim değil, menfaat ve çıkarı için ilk emri “oku” olan kutsal kitabımız Kuran’ı kendilerine uyduranlar şeytanlığı yapanlardır.
Ben sol elimi kullanıyorsam kendiliğimden kullanmıyorum, beyinden geliyor, beyini de, beni de Allah yaratırken, birilerine ne oluyor, ne batıyor? Sol elimi kullanmanın, yazı yazıp, yemek yemenin kime zararı var merak ediyorum.
Sonuçta sadece sol elimle yazı yazıyor, yemek yiyorum ama kul hakkı yemiyorum, yetim hakkı yemiyorum, devlet malına zarar vermiyorum, devleti dolandırmıyorum, hırsızlık yapmıyorum, erkek ve kız çocuklarına tecavüz etmiyorum, insan öldürmüyorum. Alnımın teri ile helâl yoldan kazandığımı sol elimle yiyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı dahilkendilerini şeyh, şıh, hacı, hoca zanneden zatı muhteremler sol elini kullananlara karşı gösterdikleri tepkiyi kul ve yetim hakkı yiyenlere, devleti dolandıranlara, hırsızlara, erkek ve kız çocuklarına tecavüz edenlere, cinayet işleyenlere karşı gösterseler yerinde olacaktır.
* * *
Sol elimi kullanmamdan dolayı yaşadıklarımı sizlerle paylaştıktan sonra Kırşehir’in bazı sorunlarını gündeme getirerek yetkililere seslenmek istiyorum.
Bu günlerde özel nedenlerden dolayı Kırşehir cadde ve sokaklarında fazla dolaşamıyorum. Geçtiğimiz pazar günü bir fırsat buldum saatler süren uzun bir yürüyüş yaptım.
Kayabaşı Mahallesi’ne gittiğimde Kaya Şeyhi’nin mezarını ziyaret ettim ve iç açıcı, güzel görüntülere rastlamadım, döküntü halde olduğunu gördüm.
Buradan ters istikamete yöneldim ve Melik Gazi Türbesi’nin olduğu sokağa gittim. Türbenin etrafını inceledim, dolaştım ve gördüm ki burası da hiç hoş durumda değil.
Bu iki kültürel varlığımız için defalarca gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”deki köşemde yazı yazdım ama hiç kimse yazımı dikkate alıp, oturduğu yerden kalkarak buraların restorasyon çalışmalarının yapılması için girişimlerde bulunmadı.
12. ve 13. Yüzyıla damga vurmuş, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş kararında emekleri olan Kaya Şeyhi’nin ve Melik Gazi’nin türbelerinin ve etraflarının kendilerine ve Kırşehir’e yakışır şekilde restorasyonları yapılarak, çevre düzenlemelerinin yapılması için Kırşehir Valiliğimizin, Belediye Başkanlığımızın ve İl Kültür Müdürlüğümüzün bir araya gelerek gerekli çalışmaları yapmaları Kırşehir için faydalı hizmet olacaktır.
Ayrıca Kırşehir’in ortasından geçen ve Allah’ın her şehre bahşetmediği Kılıçözü Çayı var. Pazar günü Kılıçözü Çayının etrafında da uzun bir yürüyüş yaptım. Gördüklerime inanamadım, içerisine akla, hayale gelmeyecek her şey atılmış, birde içerisindeki otlar kapatmış ki anlayacağınız Kılıçözü Çayı pislik içerisinde. Şehrin merkezinden geçtiği için yurt içinden ve yurt dışından gelen misafirlerinde rahatlıkla gördüğü Kılıçözü Çayının bu hali Kırşehir’in sahipsizliğini gösteren utanç abidesidir. Bu utanç abidesinden kurtulmak için buranın bir an önce ilgili ve yetkili kurum olan DSİ Müdürlüğü tarafından temizlenmesi gerekmektedir.
Kılıçözü Çayının temizlenmesiyle, Kaya Şeyhi ve Melik Gazi türbelerinin restorasyonlarının ve çevre düzenlemelerinin yapılmasını Sayın Valimiz H. Mete Buhara’nın ve AK Parti Milletvekilimiz Sayın Necmettin Erkan’ın bilgilerine sunuyor ve konuların takipçisi olacağımın bilinmesini istiyorum.