“Hemen içine dön
Merkez orada
Her kuralı orada bulursun
Çünkü bağımsız vicdan,
Ahlak gücünün güneşidir.”
Goethe
Deniz Fenerinin Almanya'daki işçilerimizi dolandırması, vicdanı sorgulamamıza yol açtı.
Ekmek parası kazanmak için ülkesini, sevdiklerini, çocuklarını gözleri yaşlı olarak geride bırakan bu garibanların, üç kuruşuna göz dikmek, ne insanî, ne ahlakî, ne dinî, ne de vicdani bakımından kabul edilemez.
Bu soyguncuların vicdanları var mı?
Vicdan konusundaki tanımların bazılarını şöyle;
Bireyin yetişme tarzı ve aldığı eğitim sonunda oluşan iç duygu, iç mahkemedir.
İyi ve kötü, doğru ve yanlışın ne olduğu konusundaki iç duygudur.
İçten bilme, iç yargıdır.
Ahlakî davranışlarımızı belirleyen öznel bilinçtir.
Yapacaklarımızı ve yapmayacaklarımızı yargılayarak kazandığımız kendimize özgü yaşam biçimidir.
İçimizdeki insanî sestir.
Töresel bilinçtir.
Allah korkusudur.
Hayrı şerden ayırmaktır.
Ahlakî bilinçtir.
Ahlakî hayatımızı yöneten sistemdir.
İçinde yaşadığımız toplumun verdiği eğitimin ürünüdür.
Bir şeyi halde görmektir.
Görüldüğü gibi vicdan, çok farklı şekillerde tanımlanmış, fakat hepsinin özünde insanı dinî ve ahlakî bakımdan yüceltmek, başkalarına zarar vermemek, bu zararı engellemek, hatta yok etmek temelinde kurulmuştur.
Fakat vicdan konusun da herkesin kabulleneceği nesnel bir tanımı da yapılamıyor.
Her toplumsal yaşam biçimi, kendine göre bir vicdan tanımı yapıyor.
Şairlerin, sanatçıların da vicdan tanımları kendilerine göredir.
Mehmet Akif'e göre, vicdanlı olmak edepli ve liyakatli olmaktır.
Bir halk şairi şunları yazmış:
“Namusumla ölmek şereftir bana
Her ağacın gölgesinde yatamam
Vicdanımı para ile satamam”
Yetişme tarzlarımız, aldığımız eğitim farklı olduğu için, etkileniş biçimimiz de farklıdır.
Örneğin, sokakta yaşayan köpekleri, kedileri bazı çocuklar sever ve okşar, bazıları ise taş atar.
Her toplumun, her bireyin şu ya da bu biçimde vicdanı vardır.
Ziya Gökalp, kolektif vicdandan bahseder. Ona göre kolektif vicdan, toplumdan topluma geçer. Bunun taşıyıcısı da bireylerdir.
Bir davranışın sonunda hesaplaştığımız kendi vicdanımızdır.
Bireyler, gruplar, örgütler, iktidarlar, dernekler, kamu vicdanı önünde hesap verirler.
Benim bir birey olarak vicdanî açıdan akladığım, tek lider Ecevit'tir.
Devleti trilyonlarca lira dolandıran, bunların üstüne yatan, bu üstüne yatması için yasa çıkaranlarda nasıl bir vicdan var, hiç anlamıyorum. Demek ki, bu tür insanları da hoş gören vicdanlar var.
Öyle ya, onlarda toplum da ilgi ve iltifat görüyorlar.
Burada yargıç görevini üstlenen biziz.
Tek başına bir insanın vicdanının sonuç vermesi için, sadece niyet yeterli değildir.
Toplumun onay vermesi gerekiyor.
Nasıl yaşarsak erdemli, ahlaklı ve vicdanlı oluruz?
Bu soruyu soran ilk filozof Sokrates olmuştur.
O şöyle diyor: “Kendini tanı.”
Kendimizi ne derece tanıyoruz? Tüm eylemlerimizi, kendimizi haklı göstermek, daha iyi yaşamak için yapıyoruz. Kendi benliğimize uygun davranıyoruz. Kişilik de zaten bunu gerektirir. Herkes kendi vicdanını koruyucusu, aynı zamanda bekçisidir.
Filozofların görüşleri de birbirinden oldukça farklıdır. Ama hepsinde ortak yön, insanı yüceltmektir.
Stoacı okulun filozoflarına göre erdem, doğaya uygun yaşamaktır. Doğaya uygun olan, aynı zamanda akla da uygun olandır.
Ölüm doğal bir olaydır. Ona karşı çıkmak da doğaya aykırıdır. İnsan davranışlarına, doğaya uygun bir şekilde yer verirse mutsuz olmaz.
Filozof Zenon'a göre; ’’Mutlu olmak için davranışlarımızın akılla düzenlemesi gerekir. Aklını mı, duygularını mı, davranışlarına egemen kılacağı, bireyin kendi elindedir. Burada duygular her zaman bizi mutsuzluğa götürür.
Mutlu olabilmek için sadece su ve ekmek yeter. Fazlasını istemek, bizi mutsuzluklara götürür’’.
Sofistlere göre, vicdanın ölçüsü bireyin kendisidir. Ölçü kendisi olduğu için, ideal bir vicdan, ideal bir ahlak da mümkün değildir.
Th. Hobbes'a göre, insan doğası gereği bencildir. Arzularını doyurmak için yaşar. Bu nedenden ötürü insanlar arasında çıkar çatışması kaçınılmazdır. İnsanları bir arada tutabilmek için birtakım kurallar gerekir. Otorite gerekir. Bu otoriteyi de kurması gereken devlettir.
Ruso’ya göre insanlar doğal halde yaşarken mutluydu. Tüm sorunlar mülkiyetle birlikte başlamıştır. Özel mülkiyet, çıkar duygusu, insanlar arasında çatışmaya, kavgaya, iktidar mücadelesine yol açmıştır.
İktidar, iyi değil, kötüdür.
İktidar, ahlaksızlığın, çürümenin, bozulmanın kaynağıdır.
Bazı filozoflara göre iktidar, bozulmanın kaynağıdır.
İktidar olup da bozulmayan, değer çürümesine yol açmayan örnek yok denecek kadar azdır. İnsan, imkânlar varlığıdır. Onun doğasında iyi ve kötü eğilimler vardır. Konfüçyüs'e göre insan, dört şeyden uzak durmalıdır.
“Gurur, batıl inanç, inat ve bencillik.”
Bu dört unsur, insanı ahlaktan uzaklaştırır, vicdanı bozar.
Kitapların yazdıkları bazen bizlere yol gösterir, bazense kitaplar da kalır.
Gerçekler kitapların yazdığı değil, yaşamın kendisidir.