Yaşam kendi mecrasında, bizim isteğimiz dışında akıp gidiyor. Zaman ise yaşamları yutarken, yeni yaşamlara ev sahipliği yapmakla meşgul. Yaşamın geçici konukları yerini yenilerine bırakarak acıları ve aşklarıyla hatıralara dönüşmektedir.

Eylülün her gelişi uzunca zamandır bende iki karşıt duygunun birlikte yaşanmasına neden olmaktadır. Eylül romanındaki aşk ve acı ile Eylül balyozunun ruhumdaki karanlığına… Romandaki kişisel psikolojik travmaların yerini alan, yaşamların akışını büyük ölçüde değiştiren Eylül balyozunun toplumsal travması… Olaya nerden ve nasıl baktığınıza bağlı olmakla birlikte hiçbir şey yaşanmışlıktan önceki haline dönüşemez. Her şey hareket halinde ve değişim içerisinde olmakla birlikte ileriye yönelmesi insanlığın kazancı olacaktır.

 Devletlerin yapısı, yöneticilerinin nitelikleri ne olursa olsun, onun varlığını sürdürmesi halkının eseridir. Yöneticiler halkının ruhunun bir yansımasıdır. Halkın yoksulluğu veya varsıllığı kendi eseridir. Kahraman veya zalim yönetici halkının taleplerini veya ruh halinin dışında hareket ettiğinde iktidarını sürdüremez. Her halk hak ettiği yöneticiler tarafından yönetilir.

Tarihsel süreç içerisinde kitleleri kendi ihtirasları ve emelleri için peşinden sürükleyen yöneticiler kitlesel desteklerini yitirdiklerinde iktidarlarını kaybetmişlerdir. Bu değişmez olgunun örneklerini sıralamaya gerek duymuyorum. Kahramanların veya zalimlerin kitleleri belirli bir süre peşlerinden sürükledikleri gerçeğini de göz ardı etmiyorum.

İnsanlığın gördüğü ve yaşadığı en vahşi, en acımasız ikinci dünya savaşına Almanya’yı sürükleyen sadece Hitler’in veya Alman muktedirlerinin ihtirasları değildi. Onun şahsında şekillenen Alman ruhunun itici gücüdür. Alman ruhunun azgın egemenlik duygusu o ortamı hazırlamıştır. Ruhlarına dokunan onur edici sözler ve eylemler çelik disipline razı olmalarını sağlamıştır. Sessiz kabulleniş ve boyun eğişe hazır varlıkları  “ötekilere “  karşı duydukları kin, öfke, intikam duyguları kıyımlara, katliamlara ortak olmalarına yol açmıştır. Bu utanç tablosu asırlarca bir leke olarak kalacaktır.

Temmuz sıcağında yüreğim hep üşür, buz keser. Karanlığın çöktüğü, gök yüzünün maviliğini yitirdiği o gün üşüyen yüreğim eski sıcaklığını yitireli yıllar oldu. Işığın huzmesini gördükçe o karanlığın biteceğine ilişkin umut kırıntılarıyla avunurum. Elbetteumutluyum; hayattan da, bugün de gelecekte de… Kaplumbağa misali olsa da umuda yolculuğum sürecek. İyilik kötülüğü yenecek. Yüreğimin bir taraflarına gizlenmiş sızım olsa da, yüreğimin bir yerlerine sızan ışık umudum olarak kalacak ve çoğalacak.

Temmuz ateşinin fitili o günden çok önceleri yakılmıştı. Güzün serin, huzur veren Eylül’ü kasvet yüklü, ölüm kokan, zifiri karanlığına dönüştüğünden sonra sevinçlerim, coşkularım buruk oldu. Acı, yüreğimin sızısını hep hatırlatır oldu.

Eylül, bir balyozun ötesinde dipsiz kuyunun karanlığına yolculuğun başlangıcı oldu. Koyduğu kurallar, oluşturduğu kurumlar ve yaratmayı amaçladığı değerlerle yeni bir toplumun temellerini attı ve büyük ölçüde başarılı oldu. Kitlelerin ruhunu okşayarak, onlara yenitoplumun avantajlarından dem vurarak hazır hale getirdi. Ve karanlığa alıştırılan toplum aydınlığı unutur hale getirildi. Olağanlaştı her şey, bütün kötülükler yaşamımızı esir aldığında mecali kalmayan toplum sessizce kabullendi…

Eylül, yeni bir insan tipi yaratmayı amaçladı. Sormayan, sorgulamayan, araştırmayan, eleştirmeyen, itirazetmeyen, biatçı, uysal, itaatkâr, bencil, bireyci, özentili, tüketici… Bütün dayanışma ve paylaşma duygularını ve düşüncelerini körelten “gemisini kurtaran “ anlayışını yerleştiren çok sığ, kaba, yozlaşmış bir yaşamı dayattı ve başardı. Sunduğu ve teşvik ettiği insan modelleriyle kötülüğü olağanlaştırıp, yaşamın kendisine dönüştürdü. Vurgunu, talanı, soygunu, hırsızlığı, yolsuzluğu, yalanı…Sıradanlaştırdı. “Kutsal değerleri “ kendi çıkarlarının aracı olarak kullanmaktan sakınca görmedi. İnsanı boşalttı. İnsani değerleri yok etti, ahlaksızlıkla ahlak yer değiştirdi. Ve bu değişikliği yeni nesillere erdem olarak sundu.