Siyasetin yalancılık olduğunuzda yaşlılığımızda öğrendik, öğretenlerden Allah razı olsun.
Çocukluğumuzda devlet adamının ve gazetenin yalan söylemeyeceğini ve toplumu kandırmanın ahlaksızlığını, zamanımızın hocaları anlatırdı da, güven ve inancımız artardı.
İnsanların nasıl salaklaştığını ve nasıl biatlaştığını son zamanlarda sıkça görüyoruz. Bir siyasi partinin lideri, başka bir partinin liderine adeta yalvarıyor, “Sakın bizi bırakma, sen gidersen ülke batar (daha nasıl batacaksa).”
Eh buna da siyaset deniyor ve taraftarları da, “Başkan ne diyorsa doğrudur, haklıdır” diye tempo tutuyor.
Yirmi iki yıl önce yeni evlenen çiftlere, “Üçten aşağı çocuk yapmayın” diyen siyaset, şimdi yirmi bir yaşına gelen gençlerin yüzde 80’ini işsiz. İstihdam yerine itibara yatırılan harcamalar olmasaydı belki işsiz oranı biraz aşağı olurdu.
Yerel seçimlerde birazcık uyanan seçmen doğruları gördüğünü sandıkta göstermiş oldu! Oldu da ne oldu yine aynı kriz, aynı zorluklarla yaşama devam.
Yıllardır ekonomiyi bir türlü rayına oturtamayan iktidar partisi ısrarla “Bu işi ben yaparım!” teranesiyle devam ederken, Milletin Meclisi’nde bulunan ve bir kaç yıl vekillik yapıp emekli olan vekillerin ödemelerinin bütçede açtığı deliklerden hiç bahseden yok.
Ellerin emeklisi dünyada nereleri gezelim diye plan yaparken, bizim emeklimizde sabahın erken saatinde hangi marketin et ve ucuz ekmek kuyruğunda kalan ömrünü tamamlamaya çalışıyor.
Bu ayıbı ve beceriksizliğini halka yükleyen iktidar hala “Ekonomiyi ben düzeltirim!” mitingleri yapıyor. Sayın reisicumhur “seçimi neden kaybettik?” toplantıları yapıyormuş. Hiç zahmet etmesin ve boşa mesai harcamasın. İnsin halkın içine kulaklarına gelen feryadı dinlesin ve neden kaybettiğini öğrenir, boşa ne olduğu belli olmayan araştırma şirketlerine paraları kaptırmasın.
Ülkenin sorunu yarım yamalak particiklerin arkasında koşmakla çözülecek sorun değil. Yapılan yanlışlıklar ve beceriksiz çıkarcı, rant peşinde koşan siyaset cambazlarının ülke sorununu çözmesini beklemek, biraz saflık olur. Saflık değil, aptallık olur.
Toplanan vergileri hiçte gerçek olmayan iş adamları kılığına girmiş kimselerin kasalarına aktarmak, maliyenin ve Merkez Bankası’nın düşürüldüğü durum ortada iken, hala israfa devam ederek itibarı ayakta tutmaya çalışmak, yarar sağlayacak bir uygulama değil.
Yap-işletlere ve kur korumalı hesaplarla devletin bütçesinin büyük bölümünün oralara aktarılmasına ne zaman dur denecek merak konusu.
Bu mantıkla, gösterişlere ve hovardaca yapılan harcamalara dur denmediği ve ciddi bir tasarrufa gidilmediği takdirde ben ülkemizin bu sorunlardan kolay kolay çıkamayacağını inanlardan biriyim.