Türkiye olarak, Ortadoğu’daki bu çok bilinmeyenli denklemi aklımızla ve mantığımızla çözemediğimiz sürece Ortadoğu bataklığından kolay çıkamayacağımız ortada. Soru şu

Türkiye'yi bir ateşin içine atar mı???

Hamas lideri Haniye'nin  Tahran’da kaldığı konutta öldürülmesini de işte tam bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.

İsrail Ortadoğu'da adeta köpeksiz köyde çomaksız gezer gibi hareket ediyor.

Siyasi ve stratejik dengeleri etkileyecek ve hatta değiştirecek böyle bir operasyonun Amerika'nın bilgisi ve desteği haricinde yapılmış olması mümkün olmadığına göre bundan kimler ne fayda sağlar, kimleri nasıl etkiler sorularının cevaplarına odaklanmak gerekiyor.

Netanyahu'nun ayakta alkışlanmasına şaşmak, Batı'nın işporta kültüründen medet ummanın emaresidir. Uyan diyeceğim ama boş ver, uyanıp da ne yapacaksın…

İslam Dünyası devletleri kendi toplumlarını adeta kendi kaderine bırakmanın bedelini ödemektedir. Düzgün ve doğru sistem kurulamadığı için kaynakları batıya doğru akmaya devam etmektedir.

Aliyaİzzetbegoviç'in yıllar önce bu durumu nasıl öngördüğünü hatırlatmada fayda var.

"...Biz koyun olduğumuz için onlar kurt oldular. Bu sebeple hem kendimiz, hem onlar ve hem de dünyanın bu bölgesindeki barış için güçlü olalım.

Ancak vurgulayalım ki, Kudüs'ün yarın sadece Müslüman şehir olması için değil, onun yeniden herkese açık olması ve oradan insanlığın üç büyük nehrinin aktığı berrak bir kaynak kalması için bizim güçlü olmamız gereklidir.

Vatan pahasına siyaset yapanları da Yusuf Akcura şöyle uyarıyor:

...Ve unutmamalıyız ki hakikaten tanımak ve bilmek, bütün ilmi usullere hakim olan ruhi bir kuvvet sayesinde kabildir: Sevmek!...

Milletimizi yükseltmek için, ilk önce, Türk Milletini tükenmez ve fedakâr bir muhabbetle, aşk ile sevmeliyiz. 

Olup bitenler  karşısında artık ne tavır alınır, nasıl tavır konur bilemiyorum. Ama vatan pahasına yapılan her gayretin  külfetine katlanmak da gerekiyor.

Aklımızı kullanmalı, dayatmalı ve emanet akıllara fırsat verilmemelidir.

Söylemleri ve söylenmeyi bırakıp, işleve geçilmeli.

 Ezcümle fazla uzatmadan bir  masalla bağlamak istiyorum.

Masal bu ya;

"Bir gün bir ülkenin halkı şirin mi şirin bir yavru fili kral yapmış…

Aslan kral çekilmiş köşesine, olup bitenleri izlemeye başlamış.

Küçük fil, kral olur olmaz tüm fillere inanılmaz ayrıcalıklar tanımış…

“Pazar sizin, gezin…

Bulduğunuz her şey sizin, tıksırıncaya kadar yiyin…

Kimseye de hesap vermeyin!

Diklenen, itiraz eden olursa da tutuklayın, hedef gösterin, terörist yaftası vurup mahvedin!

Aç bırakın, su vermeyin!”

Aradan yıllar geçmiş; bizim yavru fil büyüdükçe büyümüş, serpildikçe serpilmiş…

Hortumunu sokup su içtiği vazo, küçük gelmeye başlamış.

Eeee, koskoca kral bu; plastik kovadan içecek hali yok ya… İlle de cam olacak!

Yanına diğer fil arkadaşlarını da alıp çarşıya çıkmış…

Ne kadar züccaciyedükkanı varsa girip çıkmaya başlamış…

Daha bizim filler kapıdan içeriye girmeye çalıştıkları anda, her şey yerle bir oluyormuş…

Bütün mallar yerlere düşüp kırılıyor, ortalık savaş yerine dönüyormuş…

         Birinci züccaciye, ikinci züccaciye, üçüncü züccaciye derken, çarşıda viraneye dönmeyen dükkan kalmamış…

Hiçbir kural tanımıyormuş bizim fil ve adamları…

İlle de burnuna uygun, uzun ve geniş bir vazoymuş tek derdi.

Günlerce sürmüş bu talan…

Aradığı vazoyu bulamayan fil sinirlendikçe sinirlenmiş; diğer dükkânları da dağıtmaya başlamış…

Ne yasa tanımış, ne gelenek dinlemiş…

Ne utanmış, ne arlanmış!

Çaresiz kalan hayvanlar dünyasının karınca esnafı da toplanıp eski kral aslana gitmiş:

“Aman aslan kral, yaman aslan kral; biz ettik sen etme… Kurtar bizi şu filden! Ayaklarının altında eziliyoruz!”

Aslan kral, yattığı yerden başını kaldırmış, arka bacağıyla kıçını kaşımış, kuyruğunu sağdan sola savurmuş…

Sonra kükremiş:

“Karınca arkadaşlarım. Ben bu yaratıkla artık başa çıkamam. Yavruyken olsa neyse… Ama iyice serpilip gelişti. O kadar büyüdü ki; tek bacağıyla omurgamı kırar. Ama siz gerçekten bu beladan kurtulmak istiyorsanız bir yol gösterebilirim.”

“Haydi göster, göster!”

“Ülkenin bütün pirelerini, bitlerini, kenelerini saraya gönderin. Kral file öyle bir musallat olsunlar ki; kaşınmaktan ölme noktasına getirsinler. Göreceksiniz, o korktuğunuz fil dayanamayıp başka diyarlara kaçacak siz de kurtulacaksınız!”

Hayvanlar dünyasının elemanları eski kralın bu dediğini yapmış ve kral filden kısa zamanda kurtulmuş."

Teşbihte hata olmaz der eskiler...

Kıssadan hisse, yani tüm İslam ve Türk Dünyası “sen-ben” kavgasını bırakıp birleşirsek, “hep beraber, ya hiç birimiz” diye haykırarak tek vücut olursak," ancak o zaman lDünya nizamı kurulur.

Yaz duvara...