2023 yılı ekonomik olarak olumsuzluklarla başlamıştı ama Kahramanmaraş merkezli 10 ilimizde meydana gelen afetle de adeta sözün bittiği yerde olduğumuz gerçeğini gördük, yaşıyoruz.
Bilim insanları yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle aniden ortaya çıkan titreşimlerin, dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayını, deprem olarak tanımlıyorlar.
En son İzmir ilimizde meydana gelen depremle ülkemiz sarsılmıştı, şimdi de, Adana, Adıyaman, Kilis, Diyarbakır, Gaziantep, Malatya, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Şanlıurfa illerimiz 7. 7 ve 7.6’lık iki ayrı depremle sarsılmış, yıkılmış binalar, enkaz altından çıkartılan canlar…
Depremin vurduğu illerimiz kaybolan canlarına ağlıyor, Anadolu’nun gözü yaşlı, Türkiye yasta, Türkiye depremde yitirdiği canlarına ağlıyor.
Ülkemizin etkin deprem kuşağı üzerinde olduğunu bilim adamları defalarca açıklamaktadırlar. Geçmişte ülkemizin değişik bölgelerinde yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrama olasılığımız ne yazık ki var.
Bugün dünyanın yüksek teknolojiye sahip ülkelerinde bile bilim ve teknolojinin deprem felaketini önleme olanağı yoktur. Depremin meydana geleceği zamanı önceden tahmin etme olanağı bile maalesef yoktur. Sadece kırık fay hatları bilinmekte, aktif faylar üzerinde bir enerji birikimi olacağı, günü gelince de bunun boşalacağı tahmin edilebilmektedir.
Pazartesi günü sabaha karşı saat 04.17 sıralarında ve bundan dokuz saat sonrasında ikinci kez meydana gelen Kahramanmaraş ilimizle birlikte on ilimizde meydana gelen yüzyılın felaketi tüm ülkede endişe yaratmıştır. Zira meydana gelen depremde hem hasar, hem de çok sayıda can kaybı var. Afetin meydana geldiği illerimize baktığımızda binaların hiçte sağlam yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Erzincan, Gölcük, Bingöl, Van, Malatya, Elazığ, İzmir ve son yaşadığımız Kahramanmaraş ve diğer illerimizde meydana gelen depremden bugüne kadar almadığımız dersi artık almamız gerekecektir. Depremin geniş bir coğrafyada meydana gelmesi ve bölgede çetin kış şartlarından dolayı da müdahale etmekte gecikmeler yaşanmaktadır.
En son on ilimizde yaşadığımız deprem devletimizin yerel yönetimleriyle, ilgili bakanlıklarıyla birlikte hazırlık yapmadığını ortaya koymuştur. Çürük yapılı dayanıksız binalar tespit edilip uçurularak depreme dayanıklı sağlam binalar yapılabilir, bugün yaşadığımız hasar ve can kayıpları da olmazdı.
Ayrıca kamu görevim nedeniyle 13 Mart 1992 yılında meydana gelen Erzincan depremini yerinde yaşadım. Bugün bakıyorum da tam bir koordinasyon eksikliği mevcut. Millet can derdinde yardım bekliyorken, iş makineleri yol kenarlarında bekletiliyor, millet açlıktan ve soğuktan dert yanarken,ülkenin dört bir yanından gönderilen yiyecek, içecek, ısınma gereçlerini getiren yardım araçları bekletiliyor. Neden gelen yardımlar acilen ihtiyaç sahiplerine dağıtılmaz anlaşılır gibi değil maalesef.
Televizyon ekranlarında izliyoruz, saatler geçmiş olmasına rağmen henüz çok yere birçok illerimizden gönderilen yiyecek, barınma, ısınma gibi yardımların ulaşamadığını görüyoruz. Ayrıca arama kurtarma ekiplerinin de yetersiz olduğu gerçeği ortada.
Bu organizeyi deprem olmadan önce yapmak daha doğru olurdu.
Nasıl mı?
Zaman kaybetmeden Afet İşleri Bakanlığı kurulmalı, illerde il müdürlükleri oluşturulmalı ve araç, gereç, eğitimli personel ihtiyacı sağlanmalı. Meydana gelecek olan sel baskınları, yangınlar, deprem v.s. felaketlerin meydana gelmesi halinde il il görevlendirilmeler yapılarak mağduriyet yaşayan insanların barınma, yeme içme, sağlık hizmetleri ve arama kurtarma çalışmalarının eğitimli ekiplerle bir plan program içerisinde yapılması sağlanmalıdır.
Şu halde maalesef ki, maalesef hükümet yetkilileri ve AFAD yetersiz kalmıştır. Devlet, depremde evini barkını yitirmiş bir annenin iki yaşındaki bebeğine üçüncü gün olmasına rağmen mama verememiş, barınacak çadırını kuramamışsa elbette Anadolu insanının gözyaşları dinmez.
Şair Cahit Sıtkı ne demiş “Memleket isterim ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun, kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim yaşamak sevmek gibi gönülden olsun, olursa bir şikâyet ölümden olsun” tamda bu günler için söylenmiş.
Maalesef deprem ülkemizin gerçeğidir. Siyasi hesaplarla bunun üstesinden gelinmez. Oluşturulan kriz masası toplantılarına siyasi parti ayrımı yapılmadan, “benden, senden” denilmeden, ayrıştırılmadan tüm yetkililer ve sivil toplum temsilcileri çağrılmak suretiyle birlik, beraberlik ve dayanışma örnekleri sergilenerek önlemler alınmalı ki, işte o zaman kayıpları en aza indirebiliriz.
7 büyüklüğünde bir doğal afet nasıl ki önlemini almış Uzakdoğu ülkelerinde hasara ve ölümlere sebebiyet vermiyorsa, ülkemizde de acilen gerekli çalışmalar yapılmalı ve depreme karşı hazırlıklı olunmalıdır.