Bizim bildiğimiz türkü, bir toplumun kültürüdür. İnsanların acısında, sevincinde, aşık olduğunda, umutsuzluğa düştüğünde, velhasıl yaşanabilecek tüm olaylarda, duyguların ezgiye dökülmesinden türkü ortaya çıkar diye bilirdik. Böyle türküleri dinledik, böyle türkülerden zevk aldık.
Sevgili Bayar Aslan Hoca geçen haftalarda türkülerimizi bu gazetede en anlamlı ve ideal cümlelerle ele alınca, ben de bir başka açıdan bakayım bu meseleye dedim.
Son yıllarda pop parçalarından birer satır alıp “türkü” yapmak moda oldu. Başını bazı “sanatçı”ların çektiği bir gurubun başlattığı modaya uyanlar gün geçtikçe arttı. Hatta zaman zaman ciddi türküler söyleyen ve zevkle dinlediğimiz sanatçılar da, düğünlerde, özel gecelerde para bu işlerde var diye, anlamsız sözlerden oluşan “türkü”lerle kervana katıldı.
“Dilber senin evin barkın yok mu
Hep aklımda duruyorsun”
Kibrit kutusu kadar evlere bir dünya para istiyorlar. Nasıl olsun Dilber’in evi? Kızcağız üç kuruşu bir raya getirip bir tırnakçı dükkanı açamadı yazık.
“Ayşe diye diye Fadime diyemedim
Fadime diye diye Emine diyemedim”
Haydaaa… Ayşe desen n’olur, demesen n’olur? Sonra Ayşe, Fadime, Emine diyenlere Zabıta ceza mı yazıyor? Vaktin varsa, sabaha kadar söyle, istersen arada bir Ruhsar, Merve, Zehra, Özlem diye bahset de bazı şeyler unutulmasın..…
“Ben yola gelmem, yol bana gelsin
Lafım doğru tersim pistir
Ben kimsenin ayağına gitmem
Senin aklın başına gelsin”
İşte böyle dik duran adamı severim. Ona eğil, buna eğil, nereye kadar? Böyle delikanlı ol, canımı ye.
“Kirpikleri oktur, yay gibi kaşı
Aşık olmuş idim kırk yılın başı”
Vah yazık. Adamcağız kırk yılın başında bir aşık olmuş. Şu başına gelene bakın! “Türkü”nün devamında nasıl yakınıyor, nasıl feryat ediyor bir görseniz. İnsanın ciğeri parçalanıyor valla…
“Ankara Devlet Su İşleri
Bırak yavrum bu işleri”
İyi güzel de, memlekette bir tek Devlet Su İşleri mi var Allah aşkına!.. “Türkü”nün içine Çalışma Bakanlığını, asgari ücret tespit komisyonunu katmazsan, Milli Eğitim Bakanlığını, Turizm Bakanlığını unutursan, kaç kişi dinler senin “türkü”nü?
“Hadi yürü anca gidersin yar
Sorana da selam edersin yar
Bilirsin ben bela okumam
Allah selanı versin yar”
Burda da biraz riyakarlık sezdim ben. Hem “anca gidersin” diye mangalda köz bırakmıyorsun hem de selam gönderiyorsun. Sanki sevgiliyi İmralı’ya gönderiyor. Fakat yine de bela yerine sela okumasını takdir ettim şahsen.
“Eski yoldan Mamak
Yeni yoldan Kayaş
Aralardan geç abi
Çevirme var, trafiğe takılma
Arkası Bayındır Baraj”
“Türkü”yle dolmuşa yolcu arandığını da duyduk böylece. Peki, trafiğe yakalanmamak için ara yollardan gidersen, hem de “türkü”yle diğer şoförleri uyarırsan, devlet bütçesi açık vermez mi? Yanlış bunlar yanlış. Fevkalade yanlış!..
“Keşke biraz daha kalsaydın
Aşkım gönlümü alsaydın
O kadar soğuk davrandın ki
Üşüyorsan canımı yaksaydın”
İşte böyle sevdaya yürek dayanmaz. Şu lafa bakın, “Üşüyorsan canımı yaksaydın” diyor yaaa. Sevdiğinin biraz daha kalması için kendinin yakılmasını teklif edecek kadar heder olan adama söyleyecek laf bulamıyorum. Boğazıma bir şeyler düğümlendi valla.
“Aramazsan arama
Zaten bende kontör yok”
Haaa. Şimdi burada biraz durmak lâzım. Hem kontörün yok, hem de “aramazsan arama” diye ukalalıktan da geri kalmıyorsun. Kontör alacak paran yok da buluşunca bir çayı, kahveyi nasıl ısmarlaycaksın elin kızına? Alıp da kaçan mı Uzun Çarşı’ya doğru?
“Salla bi denem salla
O yana da, bu yana da salla
Ne kadar sallarsan salla
Benim olucan sonunda”
Çok beklersin daha. Oraya sallayacak, buraya sallayacak, sonra kuzu kuzu gelip senin olacak.
“Verme beni ellere, görür dayanamazsın”
Eyvah ki eyvah. Şu ince düşünceye, zerafete bakar mısınız? Sevdiğini kaybettiğine değil de onun görünce dayanamayacağına üzülüyor. Ellerde ne aşklar var.
“Sırtına giyer Alman gocuğu
Yârimin yediği domuz sucuğu”
Eh işte. Şair burda biraz toplumsal bir soruna değiniyor. Alman gocuğu da gerçekten güzel ısıtıyor laf aramızda. Fakat domuz sucuğu olayını karıştırmasa iyiydi. Bazı tartışmalar çıkabilir. Ortalık zaten karışık.
“Nasıl kıydın bana sen,
El mi gördün yakınken
Sebebim oldun benim
Gencecik bir fidanken
Hakkımı asla helal etmiyorum yar
Ben bu dünyada yandım, öbür dünyada sen yan.”
Bu konu tam ciğer yakan cinsten. Cidden çok etkilendim. Fakat olan olmuş, fidanken kıymış. Yapacak bir şey yok. Allah başka acı vermesin.
“Minareden at beni
İn aşağı tut beni”
Tehoooo… O, aşağı inip seni tutuncaya kadar, bağırsağın bedeninden ayrılır, kokoreç bile yaparlar.
“Hoppa da şınanay nay nay
Boşa yanmış kalbim vay
Alacağın varsa benden
Sevdiğime say”
Oh ne güzel borç ödeme yöntemi. Benim de biraz kredi kartı borcu var. O bankayı çok sevince borcum silinecekse valla Mecnun da olurum, Kerem de... Aklıma takıldı, sevince borç ödeme işi vergi dairesi için de geçerli mi?
Kimsenin dinlediği türküye, şarkıya, müziğe karışma, eleştirme diye bir düşüncemiz yok. Herkes dilediği gibi, dinler, hüzünlenir, oynar, keyiflenir elbet, kendi bilecekleri iş.
Fakat bunlara türkü diyeceksek;
“Batınım sen oldun, zahirim sensin
Evvelim sen oldun, ahirim sensin” diyen Neşet Usta’nın, veya;
“Ben de bir insanım senin gibiyim
Ne kaçarsın benden gel beri beri” diyen Baba Mahsuni’nin eserlerine ne ad vereceğiz?