Türkiye’de neredeyse her siyasi parti kongre zamanları geldiği zaman bıkıp usanmadan her defasında aynı tiyatroyu sergilemek için adeta bir şölen havasında toplantı tertip ederler, kendileri çalıp kendileri oynarlar. Tabanlarına da mesaj göndermekten ve ‘buyurun tiyatromuzu izlemeye hepiniz davetlisiniz’ demekten de geri durmazlar.

Bu yazı, şu bu siyasi parti demeden her siyasi parti için yapılmış bir gözlem ve tespitin dile getirilmesidir. Zira bu maalesef Siyasi Partiler Kanunumuzdan kaynaklanan bir demokrasi sorunumuzdur. Senaryo çok açıktır. Siyasi Partiler Kanunumuzun partilere verdiği geniş imkânlarla parti genel merkezlerinin kontrol ve denetimlerinde ‘istenilen’ taraftar delegeler belirlenir, onların oyları ile önce ilçe yönetimleri, daha sonra da ilçelerin belirlenmiş yönetim ve delegeleriyle il yönetimleri belirlenir, il yönetimlerinin belirlediği üst kurul delegeleri de parti genel merkezlerini seçer. En yukarıdan başlayan dönüp dolaşıp tekrar en yukarıyı belirleyen yuvarlak bir kısır döngü gibidir siyasi partilerimizin işleyişi! Bu döngüyü kırmak kolay olmadığından siyasi parti liderleri de ölünceye kadar koltuklarını bırakmazlar, bırakmak istemezler…

Siyasi partilerin kongrelerine baktığınızda, hangi parti olursa olsun, zaten hep bunu görürsünüz. Parti yönetimlerinin önceden belirlediği delegelerle iş yürür, parti tabanı veya parti üyeleri söz sahibi olamazlar. Hele bir de bu partilerin yönetimleri yukarıdan atanıyorsa ve de kongre zamanları tek aday tek liste kongreye gidiliyorsa tadından yenmez. Bu tür kongrelerde tam bir demokrasi komedisi oynanır adeta. Zira önceden isim isim belirlenmiş delegelerin oylarıyla tek aday, rakibi olmadan seçime girer! Çünkü bu tek adayların genel merkezleri de çok sesli demokrasiden ziyade tam sadakat il yönetimlerini tercih ederler. Neticede demokrasiden, çok seslilikten ziyade genel merkezdekilerin saltanatlarının idamesi çok daha hayati bir beka meselesidir(!)

Hele bir de bu tür ‘tek adaylı’ kongrelerde delegelerin oy vermek için perde arkasına geçmeleri, seçilenlerin(!) de zafer kazanmış edası ile kürsüye çıkıp konuşma yapmaları, hele bir de seçimi sözde kazananların konuşma metinleri arasında es kaza demokrasi babında kelimelerin geçmesi tam bir ‘Şaban filmleri’ enstantanesi olarak siyasi tarihin kayıtlara geçer. Ancak neticede istenilen gerçekleşmiş, genel merkezlerin saltanatları bir süre daha uzatılmış olur. Oysaki hakikat başkadır; hangi parti olursa olsun tek adaylı her seçim esasında demokrasiye ve tabana net bir ihanetten başka bir şey değildir. Tek aday olarak kendi yazdığı delegeyle seçilmenin güven tazelemek olarak duyurulması ise partilerin tabanlarına hegemonyasının ilan edilmesinin üstünün siyasi hayâdan yoksun şekilde örtülmesinden başka bir şey değildir. Bu şekilde seçilenler hangi partiden olursa olsunlar, seçilen kişi de her kim olursa olsun tabanda asla bir meşruluğu olmaz, hiçbir zaman da gerçekte tabanlarının da başkanları olamazlar! Her şey tabansız bir gösteriden daha ileriye gidemeyen acınası bir siyasi komedi ve siyasi garabet örneği olarak tarihin kayıtlarına geçer.

Geçenlerde bir TV programına katılan Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır, Türk siyasi hayatının yıllardır tartışılan bu en sorunlu ve kangren olmuş meselesine yeniden dikkat çekti. Siyasi Partiler Kanunun bu garabet sisteme olanak tanıdığını, kendisi de dâhil tüm siyasi parti genel başkanlarının bu imkândan yararlandığını, kendisinin bundan çok rahatsız olduğunu, siyasi partiler kanunun derhal değişmesi gerektiğini anlattı. Bu Siyasi Partiler Kanununa ilişkin yeni bir itiraz değildi. Lakin bir siyasi parti genel başkanınca samimiyetle rahatsızlığın bu kadar aşikâr dile getirilmesi hakikaten dikkate değer bir durumdu.

Delegelere ve siyasi partilerin oluşumuna ilişkin hükümlerin yer aldığı Siyasi Partiler Kanununu bir hatırlayalım. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 19. maddesinin ikinci fıkrasında;

“İl kongresi, sayısı altı yüzden fazla olmamak üzere, parti tüzüğüne göre ilçe kongrelerince seçilen delegelerden oluşur. O ilin partili milletvekilleri ile yönetim ve disiplin kurulları başkan ve üyeleri, il kongresinin tabii üyeleridir. Geçici yönetim kurulu başkan ve üyeleri de kongreye katılma hakkına sahiptirler. Ancak geçici il yönetim kurulu başkanı ve üyelerinden delege sıfatı olmayanların kongrede oy kullanma hakları yoktur.” denilmektedir.

Devamında 20. maddesinin ikinci fıkrasında ise; “İlçe kongresi, ilçe ve çevresindeki köy ve mahallelerde partinin son genel seçimde aldığı oy sayısına göre, seçime katılmamış partilerde ise üye sayısına göre, bu Kanunun 10 uncu maddesinde gösterilen siyasi partiler sicilinde kayıtlı ilgili parti üyelerinin seçtikleri, sayısı 400'ü aşmayan delegelerden oluşur. İlçe yönetim kurulu ve varsa ilçe disiplin kurulu başkan ve üyeleri ilçe kongresinin tabii üyeleridir. Geçici ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri de kongreye katılma hakkına sahiptir. Ancak geçici ilçe yönetim kurulu başkan ve üyelerinden delege sıfatı olmayanların kongrede oy kullanma hakkı yoktur.” deniliyor.

Aynı Kanunun 20. maddesinin altıncı fıkrasında da; “Delege seçimiyle ilgili diğer hususlar parti tüzüğünde gösterilir.” hükümlerine yer verilmiştir.Yani sözüm ona tüm demokrasi hegemonyası partinin üst tabakasının kontrolündedir.

Genel merkezler ilçe yönetimlerini oluşturması için birini görevlendirir veya önceki başkanının tek aday seçime gitmesini sağlar, onlar delegeleri belirler, o delegeler ilçe yönetimlerini seçer, ilçe yönetim ve delegeleri genelde tek aday seçime giden il başkan ve yönetimi ile önceden belirlenmiş delege listelerini seçerler(!), il yönetimlerinin belirlediği ‘sadık’ üst kurul delegeleri parti genel başkanlarını ve genel merkez yönetimlerini belirler, aynı terane her kongre döneminde bıkıp usanılmadan tekrar ederler! Bir avuç insan yıllarca partileri kendi malları gibi kullanmaya sömürmeye devam ederler…

Demokrasi veya tabanın iradesi kimin umurunda, Allah sıcak koltuklara zeval vermesin(!)

Nihayetinde vatandaş sorar; “Yahu bu partilerin başında 30-40 yıl boyunca neden hep aynı kişiler oturuyor?”

YA YASA DEĞİŞECEK, YA DA SİYASİ HAYÂ!